Finali AİHM'de çekilecek
Ümraniye Davası’nda ne suç işlediğini bilmeden aylarca tutuklu kalanların, insan hakkı ihlali gerekçesiyle devlete ciddi miktarlarda tazminat davası açması bekleniyor
Sokakta, bakkalda, kasapta ve herhangi bir yerde ve herhangi bir kişinin sorusu aynı. Milim sekmeden, aynı sözcüklerle:
“Tayyip’e muhalefet eden kim olursa olsun, hemen arkasından, bu Ergenekon, diyorlar ve onlara tutuklama geliyor. Abi, bu iş nereye gidiyor? Tayyip’e her karşı çıkan, cezasını Ergenekon’da mı ödüyor?”
Sıradan gibi görünen sorular, aslında en tehlikeli sorular. Sıradan yurttaşlar bu soruları soruyor. Onların kafasında Ergenekon bu sorularla örtüşüyor.
Aynı zamanda, Ergenekon milletin gırgır malzemesine dönüşüyor. Birbiriyle dalga geçenler, birbirine takılanlar, “seni Ergenekon’a veririm” derken, anneler ve babalar çocuklarını, “bak Ergenekon geliyor” diye korkutuyor. Ergenekon toplumda bir öcü. Siz, bir davanın böyle algılandığını hiç anımsıyor musunuz?
Ama, öte yandan, örgütlü çete kurmak, demokratik rejimi tehlikeye atmak, gibi, iddialarla tutuklananlar ve yargılananlar. Çok ciddi bir siyasal dava.
Korku fırtınası esiyor
AB Ergenekon’a kayıtsız kalamıyor. İlerleme Raporunda: “Soruşturma sürecinde yargı, medya ve siyaset çevrelerinden savunma haklarının yeterince güvence altında olmadığı ve sanıkların herhangi bir suçlama yapılmaksızın aşırı uzun sürelerle gözaltında tutuldukları yönünde şikayetler oldu”.
Raporda geçen bu cümleler aylardır yazılıp çiziliyor. Gerçeğin ta kendisi. İnsanlar ne ile suçlandıklarını bilmeden, aylarca gözaltında tutuluyor. “Çetenin kasası” denilen bir yurttaşımız, hapiste birinci yılını doldururken hayatını kaybediyor. “Kasada” hiç para yok, adamın cenazesi eş-dosttan toplanan parayla kaldırılıyor.
Ergenekon üzerinden, toplumda korku fırtınası estiriliyor. Herhangi bir anda, kime, ne olacağı belli değil. Demokrasiye ve hukuk devletine taban tabana zıt olaylar. İlerleme Raporu bu açıdan yine eksik.
Rehn’in kıyak raporu eksik
Eksik, çünkü ve ne de olsa, AB Genişleme Komiseri Olli Rehn Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın kadim dostu, kankası.
Olli Rehn görevini yerine getirirken, kankalık vaziyetinin etkisi altında. Babacan Rehn’i, Rehn raporu yumuşatıyor.
AB ülkelerinden herhangi birinde, suçlama yapılmadan insanlar aylarca gözaltında tutulsa, demokratik rejim adına, o ülkede hükümetler devrilmez mi?
Başta Adalet Bakanı ve devamında sorumlular görevlerinden istifa etmez mi? Olli Efendi, o zaman nasıl bir rapor yazar?
Bütün bunları çoktan unutmuş olduğumuz için, o değerler ve o anlayış bize teğet bile geçmediği için, biz kanıksıyoruz. Oysa, salt hukuk açısından, ortada insan hakları ihlalleri var.
Tazminatları kim ödeyecek?
Ergenekon’un ne zaman ve nasıl biteceği belli değil. Ama, bittiği zaman, çok başka bir fırtınanın eseceği şimdiden belli.
Mahkeme kararları ne olursa olsun, Ergenekon davası bittiğinde, mahkum olan ve olmayan pek çok kişinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceği kesin. Suçunu bilmeden aylarca tutuklu kalanların ciddi miktarlarda tazminat davası açacağı kesin.
Daha oraya çok var ama, AİHM’in benzer kararlarına bakarak, dava açacak olanların devletten yüklü tazminat alacaklarını şimdiden söylemek mümkün.
O paralar kimin cebinden çıkacak? Kim sorumlu olacak?
* Yalçın Doğan / Hürriyet
+++++++
Cüzzamlı mı?
Gün aşırı programına konuk olduğu eski öğrencisini, Emniyet’te karşılaşınca görmemezlikten gelen Zafer Üskül TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı değil miydi?
Merdan Yanardağ’ın gözaltına alındığı haberi geldi... Gerekçe: Ergenekon... Malumunuz, gerekçe Ergenekon olunca akan sular duruyor... Gözaltına alınan kişinin suçunun olup olmadığı, ne ile suçlandığı falan önemini kaybediyor... Ergenekon hukuku, kurallarını kimsenin bilmediği farklı ve özel bir hukuk! Neyse ki Merdan Yanardağ iki gün içinde serbest bırakıldı da sevenleri daha fazla üzülmedi... Bu arada ilginç bir öykü dinledik Merdan’ın arkadaşlarından... Merdan gözaltındayken, denetleme amacıyla TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Prof. Zafer Üskül Emniyet Müdürlüğü’ne geliyor... Üskül, Merdan’ın İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden idare hukuku hocası... Sık sık onun programlarına konuşmacı olarak katılmış..
Ancak Merdan’ı
görünce bir “Geçmiş olsun” ya da “Merhaba” bile demiyor. Görmezden geliyor. Merdan en çok buna üzülmüş.
* Melih Aşık/Milliyet
+++++++
Kriminoloji tarihine geçecek rapor
Din tüccarı Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in, Adli Tıp tarafından verilen bir rapor ile salıverilmesinden sonra, SVU dizisinki dedektifleri ve psikologları hatırladım. Büyük ihtimalle soruşturma, raporu veren hekime doğru genişletilirdi.
Rapor, küçük bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismarın “ruhsal ve fiziksel olarak kurbana zarar vermediğini” iddia ediyor. Bu rapor bu yönüyle eminim ki dünya kriminoloji tarihine geçecektir. 40 günlük bir gözlem ile küçük kurbanın ruh durumunun bundan etkilenmediğini tespit edebilmek bir hekimlik başarısı değilse, sanığı korumak için keramete takla attırmaktır!
Hürriyet’te bugün yer alan bir haberde, söz konusu raporu veren hekimin, Adalet Bakanlığı’nda düzenlenen bir toplantıda “tecavüzcülerin, kurbanları ile evlendirilmesi halinde ceza almamaları” görüşünden yana olduğu da belirtiliyor. İnsanın tüylerini ürperten bir yaklaşım!
Tecavüzcüyü cezalandırmak yerine ödüllendirme anlayışı! Medeni bir toplumda yeri olmayan, kadın vücudunu erkeğe ait bir mal olarak gören bu anlayışın önemli görevlere kadar ulaşabilmiş olması, sadece bir tesadüf müdür?
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++++++
“Cezai ehliyeti yoktur”
Keşke “adli tıp”, o küçük kızın ruh sağlığıyla ilgili rapor hazırlayacağına, senin hakkında bir rapor hazırlasaydı... Böylece daha “şaibesiz” yırtardın mahpusluktan... Çünkü sen cezai ehliyetini kaybetmişsin...
Öyle olmasa... Ekrana çıkıp hindi gibi kabarmak yerine, yerin yedi kat dibine girip “Ben şimdi insan içine nasıl çıkacağım?” diye dövünürdün... Ama sorun değil.. Sen şimdi gider, Vakit gazetesinde makaleler döktürürsün eskisi gibi... Küffara karşı cihat açarsın... Yakışır, vallahi yakışır...
Hem yalnızlık da çekmezsin... Çünkü Vakit adı verilen o gazetede senin gibi cezai ehliyeti olmayan o kadar çok adam var ki...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++++
Medya ve siyasiler tepkili
Nimet Çubukçu küçük yaştaki kız çocuğuna cinsel tacizden yargılanan Vakit yazarı Hüseyin Üzmez’in tahliyesini sağlayan Adli Tıp raporunun “insani, vicdani, hukuki olarak hiçbirşekilde kabul edilemez” olduğunu söyleyerek itiraz etti. Raporda, 14 yaşındaki çocuğun tacizden etkilenmediği belirtilmişti.
Fox TV’de kendisine soru soran spikeri ’ben gazeteci vurmuş adamım’ diye susturmaya çalışan ve inancıma göre o kızla evlenebilirim diyen Üzmez’e gazeteciler de tepki gösterdi.
+++++++
Milli Mücadele ile kurulan devlet, yeşil kartla korunur mu?
Önce yasadışı eylemlere katılan çocukların ailelerine devlet yardımının kesileceği, yeşil kartlarının iptal edileceği açıklandı. Sonra da İçişleri Bakanlığı ile görüşülmediği gerekçesiyle geri adım atıldı.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin isyancı vatandaşlarını cezalandırma yöntemi ‘tehdit’ olabilir mi?
Ne demek “Çocuğuna sahip çık yoksa yeşil kartını alırım!”
Bir devlet, nasıl olur da ‘vatandaşının yeşil kartını iptal ederek’ kendini sevdirebileceğini veya otoritesini tanıtabileceğini düşünür?
Eğer o devleti yöneten insanlar yeşil kartı sosyal devlet olmanın gereği olarak değil de, seçim rüşveti olarak dağıtmışlarsa olur!
Eğer o devleti yönetenler iki kilo nohut, bulgur, mercimek ile iktidarı ele geçiren zihniyette ise, kışın üç torba odun beş torba kömür dağıtarak ‘geçici tribün işçileri’ istihdam etmişlerse olur.
Toplum, zorunlu ihtiyaçları hayati fonksiyonlarını sürdürmelerine yetecek kadar karşılanan, bunun karşılığında da tek sorumlukları ‘oy vermek’, bir miting, açılış vs. anında ‘tezahürat yapmak’ olan düşünme yetisi tırpanlanmış bir güruha dönüştürülmek isteniyorsa olur!
O zaman, yarattığın canavar seni yemeye kalkıştığında ona ‘vatan elden gidiyor’ diyemezsin, ‘devletin bölünmez bütünlüğü’ diyemezsin, şehitleri hatırlatamazsın, ondan anlayış, duyarlılık, aidiyet bekleyemezsin... Ancak hortumu aç karınlarına bağlı musluğu, yani rüşveti kesmekle tehdit edersin!
Hele bu durumun adını “cemaat dayanışması” koymuşsan tadından yenmez!
Peki cemaatin sosyolojik değerlendirmesinin temeli ’akıllı birliktelikler’e dayanmaz mı?
Şimdi ‘devleti iki kilo nohut sanan’ bu insanların seçimleri ‘akildir’ diyebilir miyiz?
Ne mutlu bize;
85 yılda ‘vatanı bir çift kadın göğsüne değişebilecek aydınlar’ ile ‘iki torba kömüre değişebilecek cahiller’ yetiştirdik.
Devlet; varlığına taş atanları elbette cezalandırmalıdır. Ama önce iktidardakiler sulandırdakları ‘devlet’ tanımına çeki düzen vermelidir.
Devleti yeşil kart ile sembolleştirirseniz, gün gelir ‘daha yeşil ve daha değerli’ olan bir kağıt parçası gören köleleriniz, sizin yeşil kartınızı, gözlerinizin içine baka bakan ‘caaart’ diye
yırtar!
Peki hangi devlet kaderini satılık bir güruha bağlama riskine girer!
+++++++
MİNİ YORUM
Görünen köy
Basın Konseyi, ‘İP Genel Sekreteri Nusret Senem’in, bürosundaki arama öncesi bilgisyarlarını yakarak delil karartmaya çalıştığı’ haberini yapan Bugün, Yenişafak ve Zaman gazeteleri hakkında kınama kararı aldı. Çünkü “Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz, suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse ‘suçlu’ ilan edilemez”di. Benzer durumdaki diğer mağdurlar, bu gerekçelerden yola çıkıp, mağduriyetlerinin tazmini için yasal yollara başvurduğunda ne olacak?
* Selcan TAŞÇI