Fetvacı geldi hanıım!
İL MÜFTÜLÜKLERİNİN BAŞLATTIĞI UYGULAMA TARTIŞMA YARATTI
Fetvacı geldi hanıım!
Yaptıkları yorumlarla, insanları yönlendirenler, hüküm verenler inancın adresini değiştirdi. İnsanlar dualara değil çula çaputa sarıldı. İslamiyeti yeniden ‘cahiliye’ devrine sürüklemek isteyenlere kim dur diyecek?
Cumhuriyet’ten Mehmet Menekşe’nin haberine göre, Amasya Müftülüğü Sultan Beyazıt Camii avlusuna fetva odası açmış. Vaiz Mahmut Yüce de, il müftüsü tarafından burada çalışması için görevlendirilmiş. Kapıya “fetva odası” levhası asılmış ve camına çalışma saatleri yazılmış.
Haber ile birlikte CHP Amasya Merkez İlçe Başkanı Kemal Aksoy’un tepkisi de verilmiş. Diyor ki “Fetva makamı şeriatla yönetilen yerlerde vardır”.
Biz, laik bir rejimle yönetiliyoruz. Ama bakın ne oluyor?
İnsanlar ne hukuktan, ne tıptan, ne siyasetten... yine çuldan çaputtan medet umuyor!
Ramazan vesilesiyle insanımızın dini konulardaki cehaletine yakından şahit olacağız. Televizyon programlarında veya gazete sayfalarında din alimlerine akla hayale gelmez sorular yöneltilecek. Göreceğiz ki, Kuran-ı Kerim’i okumamış veya okumuş da anlamaya çalışmamış Müslüman toplumumuz İslamiyet’i hurafelerle, kulaktan dolma, akıl ve mantık dışı saplantılar doğrultusunda yaşıyor. Allah’tan değil, ’bilmem ne babalar’dan medet umuyor. Doğaüstü güçlerle ilişkiye girme çabası, muska, tılsım vs. peşinde koşarken farkında olmadan İslamdan uzaklaşıp mistisizme kayıyor. Namaz kılmaya zaman bulamıyor, üşeniyor ama komşusundan duyduğu ’kimliği, varlığı, hikmeti şaibeli’ bilmem kimin türbesine gitmek için dağ tepe yol arşınlıyor...
Bu ’manzara-i umumi’ manevi açlığın da göstergesi. İnsanlar neye iman edeceklerini başkalarından duymak istiyor. Bir tasdik merakı var.
Napalım bizim insanımız da ’aydınlanma’ değil ’aydınlatılma’ heveslisi.
Madem insanlar, dini konularda hükmünü bilmedikleri sorunları öyle veya böyle bir makama çözdürecekler. Bu makamın ’ne idüğü belli’ olmasının zararı mı olur faydası mı olur.
’Fetva’yı bir sözlük açıp, “islam hukukuyla ilgili bir sorunun dinsel hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam ya da müftü tarafından verilebilen belge” bu, bakın işte camilerde şerri yasa çıkaracaklar diye yorumlarsak, irtica kabusundan uyanmamız çok zor. Elbette her mahalle imamının eline kalemi kağıdı alıp emir ve yasaklar yayımlaması, kadılık yapması... bunlar kabul edilemez uygulamalar.
Meselenin kaynağı da şu “yorumlama” işi zaten. Bir şeyi bilmeden, anlamadan, aklınızın süzgecinde damıtmadan ’yorumlamaya’ ya da ’yorumlatmaya’ kalkışmak bütün çarpıklığı doğuran. Bu anlamda, çağlar ötesine de hitap eden Kuran-ı Kerim’in, teknolojik gelişmeler ve sosyolojik değişim çerçevesinde günün sorularına uygun biçimde yeniden yorumlanması değil yeniden anlatılması, öğretilmesi gerekiyor önce.
Bu da her mahalle camiinde fetva odası açarak değil ama daha merkezi bir yapılanma ile Diyanet İşleri Başkanlığınca yapılabilir.
Bu işin ilmini yapmış, ‘tarikat ehli’ değil, ‘din ehli’ olmuş ilahiyatçılarımız, böyle bir inanç seferberliği ile insanımızın aklını, kalbini ve cebini ’köşe başlarında fetva dağıtmaya hazır’ güruhun işgaline uğramaktan kurtarabilir.
+++++
Numan yine
kurtulamamış
Abdullah Gül’ün Erbakan’ı affederken kendini düşündüğünü ileri sürmüştük. Galiba yanılmışız. Gül AKP’yi ve Çankaya’nın bile aralarına giremediği yol arkadaşı Erdoğan’ı kurtarmak istemiş gibi bir hava oluşmaya başladı.
Dünkü gazetelerde ’sürekli hastalık’ sahibi Erbakan’ın siyasete dönüş haberleri vardı. Bunlara göre, Erbakan Ağustos sonu görkemli bir kutlama ile Ankara’ya dönecek ve Saadet Partisi’ne liderini atayacak(!)
Bu atamadan bir sürpriz beklemek gülünç olur. Erbakan ve Saadet Partisi’nin sayıları toplasan bir elin parmaklarını geçmeyecek ’aksaçlılar’ının adayı Recai Kutan, koltuğunu koruyacak. Bu partide, Erdoğan’a alternatif olabilecek, AKP’yi dumura uğratabilecek tek isim durumundaki Prof. Numan Kurtulmuş’un da bir kere daha önü kesilecek.
Senarya bizim yazdığımız gibi oynanırsa, bilin ki bu Erbakan değil, Erdoğan affıdır!
+++++
BİRİMİZ BİZ!
KİMİZ BİZ?
Tasada, sevinçte, kıvançta beraberlik idealine uygun olarak inşaa edilen toplum yapımız paramparça oldu. Zıt kutupları birbirine çekecek mıktanıs bulmak zorlaştı
Sovyetler Birliği’nin dağılacağını öngören Mustafa Kemal Atatürk, Rusların ‘sımsıkı elinde tuttuğu’ soydaşlarımızla bütünleşme stratejisini şöyle çizmişti:
“Dil bir köprüdü..İnanç bir köprüdür.. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli.”
Türkiye şimdi kendi sınırları içinde, ‘dili bir, inancı bir, özü bir’ insanları arasında ‘manevi köprüler’ kurma ihitiyacı duyuyor.
Radikal’in dünkü birinci sayfa haberi şu: ‘Başbakan meyhanede yemek yedi!’
Hayır orası bir ‘balık lokantası’. Ama eşinin, kızının ve gelinin başı örtülü Başbakan giderse ‘meyhane’ olur. Çünkü böylesi daha ‘kalın çizgiler çizici’ bir yaklaşımdır. Her Allah’ın günü bir terörist eylemin olduğu, elli bin sıkıntıyla boğuşan, doğudan sıcak, kuzeyden soğuk esen bir dünyalar savaşının kıskacına yakalanan Türkiye, birilerine göre ancak ‘Başbakan yan masalara kadeh kaldırırsa kurtulur’!
İstisna dönemler dışında meclis içinde ve dışındaki değişmez konumu muhalefet olan sol, iktidarlara karşı beceremediğini kendi içinde tecrübe eder. Solcuların borusu solculara öter diyelim. Köşeler ‘bakalım kim kimi tepeleyecek’ ona kilitlenir.
AKP ile ittifak halindeki liberaller mi? Ergenekon yanlısı darbeciler mi? Sosyalistler mi? Bölücümsü etnikçi halkların kardeşliğiciler mi? Tam bu maçın skorunu tahmine çalışırken, ‘liboştan solcu mu olur’ sesi çınlar?
Haydaaa...
Solcu değilse solu ilgilendirmezki, şimdi kimi hangi kritere göre böleceğiz solun içinde?
Öte yanda ‘minareler süngümüz, Türk bayrağı paspas’ karşıtlığı... ‘Ya din - ya devlet’ dayatması.
Son kale olma iddiasındaki ‘ırkçı milliyetçiler-ülkücü milliyetçiler-ulusalcı milliyetçiler-ümmetçi milliyetçiler(!)’ arasındaki miras davası.
Birlikte savaşmışsın, ağıt yakmışsın, kız alıp vermiş, düğün yapmış büyük bir aile olmuşsun... Önemsiz! artık Türk var Kürt var, Laz var, Çerkez var... Doğulu-Batılı var artık... Ayrı ayrı...
Aşağıdakiler ülkenin aydınlarının belli başlı hakaretleri: Seni gidi dindar! Bu zaten milliyetçi! Pis laik! Utanmaz Atatürkçü! Asker sevdalısı! Devletçi! Ay-yıldızlı terörist! Toprak için ölen asker! Tek sıra halinde şarkı söyleyenler!
Geriye ne kaldı ki zaten: inanç gitmiş, vatan gitmiş, devlet gitmiş, millet gitmiş, bayrak gitmiş, marş gitmiş, Atatürk gitmiş, ilkeleri gitmiş, ideolojiler gitmiş... Sevgi, saygı, tahammül gitmiş... Geriye ne kaldı ki?
Uzun ve yorucu bir koşuydu onlar için... Türkiye’de yaşayan insanları birbirinden koparmayı planlamışlardı. Ortak değerlerimize kıvam verdiler, hamur gibi yoğurdular. her birimize birer somun bölüştürdüler, önce kimimiz kömünist olduk, kimimiz faşist, sonra kimimiz laik, kimimiz şeriatçı, ara sıra kimimiz liberal, kimimiz muhafazakar, bazen kahraman yaptılar bizi, bazen mandacı...
Dünyayla döndük durduk... O kadar ki, gözlerimiz karardı. Baktığımız yerde sadece ötekini görüyoruz. Nefreti! Hanidir “biz” olamıyoruz. O, bu, şu var artık... Hepsi yabancı. Bu yüzden milli maça bile sevinemiyoruz bilikte, bu yüzden alnımızı aynı secdeye koyamıyoruz. Bu yüzden bayrak hepimizin olamıyor...
Gazeteleri açın bakın şöyle bir. Ne çok düşman yaratmışız içimizde kolayca göreceksiniz.
Sonra dilerseniz siz de Vamık Volkan’ı arayın, ‘düşmanları yan yana yaşatma’ semineri alın. Veya aynaya bakın, kim olduğunuzu hatırlayın!
+++++
Erdoğan’ın en doğru sözü
“Çevrecinin daniskasıyım”
Ama Başbakan’ın asıl çevreciliği, yakın “çevresine” olan bağlılığından ve vefasından geliyor!
Nasıl birbirlerine bağlılılar... Ne de güzel yüzdürüyorlar gemilerini...
Zor günlerde nasıl da birlikte bekliyorlar “güneşin yeniden doğmasını” romantik romantik!
Şaban Dişli’nin 1 milyon YTL’yi dişlemesini hatırlayın en azından... Başbakan yakın “çevre” sindeki bu isme bile sahip çıkıyor!
Yine “çevre”sindeki türbanlı kızları koruyup, kolluyor!
“Çevresi”ndeki iş adamının otelinden başka otele asla adım bile atmıyor!
Üstelik tüm bunları bizim işsiz güçsüz çevreciler gibi boş vakitlerinde değil, günün 24 saatinde yapıyor!
***
Tüm bu nedenlerle Başbakan’a tüm kalbimle katılıyorum!
Hayatımda onun kadar “çevreci” bir Başbakan gördüysem, çevresiz kalayım!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++++
GÜNÜN SÖZÜ
Anayasa yeniden yazılacakmış. Şart... Madem iktidar Anayasa’ya
uymuyor en iyisi Anayasa’yı iktidara uydurmak.
Gülhan Elmas
+++++
MİNİ YORUM
Ne çıkar ayrılıktan?
Ortak değerlerimizin olmasını neden ısrarla savunuyoruz. Çünkü paylaşılan değerler, zamk gibi insanları birarada tutar, biri gelip ülkenizi işgal ederse aval aval bakan olmaz, şehit verdiğinizde dansöz oynatan çıkmaz aranızdan, birileri yat sefası sürerken, birileri cinnet geçirip karısını kızını doğramaz... Beraber gülünür, beraber ağlanır, beraber coşulur...
Yürür gider insanlar; gözleri arkada kalmaz, sırtları hançer yarasıyla dolmaz. İlerler!
Koparak değil, birleşerek yükselir toplumlar, millet olurlar!
ST