Fetret bitmiyor!..
Türk Milliyetçilerine neler oluyor, sorusunun cevabını bulmakta güçlük çekiyorum. 1990'larda yükselişe geçip bu günlerde tek başına iktidar olması beklenen Türk Milliyetçileri merhum Türkeş'in vefatından sonra girdiği "Fetret Dönemi"nden çıkamıyor.
Bir şehirli hareketi olan Milliyetçiliğin köylülükten kurtulamadığı gibi varoş kültürü ile arabeske dönüşmesi, gelişiminde kilitlenmesinin sebeplerinden. Bana göre Türk Milliyetçiliği ülkücü hareketin en büyük hendikapı, yeterince birbirlerini sevmeyişlerinden kaynaklanıyor.
Bir Türk Milliyetçisi-ülkücü kolay yetişmiyor. İğne ile kazındı. Kaşıkla toplanan, yıllardır kepçe ile dağıtılıyor. Kongreler esnasında yeterince tasfiye yaşandı. Küskünler ordu haline dönüştü. Parti içi demokrasi mekanizması hiç çalıştırılmadığı gibi, lider sultası faşizan uygulamaya dönüştü. MHP'yi besleyen gönüllü kuruluşlar olan dernek ve vakıflar hiçe sayıldı. Kaynak olan Ülkü Ocakları tarihinin en pasif günlerine mahkûm edilirken, ak sakallarla istişareye son verildi. Liyakat ve sadakat sözde kalırken, diğer siyasi partilerden gelenlere yol açılıp "ülküdaşlık hukuku" askıya alındı. "Dava adamı" olmak yerine "Genel Başkana sadakat" prim yapıp öz değerlerden uzaklaşıldı. Tamamen keyfiyetle geleneksel haldeki Erdemli Türkmen Şöleni, Erciyes Kurultayı, Koca Yayla Şenlikleri gibi faaliyetler yasaklandı. Sadece yaylalar, köyler, kasabalar değil kentlerdeki sokak ve caddelere de kulak verilmedi. Aksiyoner bir hareket olan Türk Milliyetçileri reaksiyon gösteremez hale düşürüldü.
Sosyolojik sorgulaması 40 yıldır ertelenen harekette zaten özeleştiri kültürü olmadığı için "lidere biat" dayatmasıyla kişilik erozyonu ile adeta hançerlendi. Özetle insan iradesine ipotek kondu.
Hamaset edebiyatında "miras" hep suistimal edilmiştir. Ancak mirasa sahip çıkılmadığı gibi reddedilmediği için arafta kalınarak dün ile bugün arasında köprü sabotaj ile infilak ettirildi. Dedik ya bu hareketin en önemli sorunu "sevgisizlik..." Oysa sevgiyi hissetmeyen saygı da bekleyemez!..
1999 seçimlerinde "başkanlık" görevini hazır olmadığı için elinin tersi ile iten zihniyet, 57'nci hükümetin kuruluş aşamasında gömleğin düğmesini yanlış ilikleyince, cumhuriyet tarihinde üst üste bakan azlederek yanlışına yanlış eklediği için, 3 Kasım 2003'te vatandaştan kırmızı kart yedi. Ama ders almadı. Yeniden toparlanma sürecinde "şahsi kapris"ler yüzünden yara aldıkça sancılandı. Baş ile gövde arasındaki boyun çok zayıf olduğu için yürüyemedi, koşamadı. Hedefe ulaşamadı. Bu gidişle menzile varması da mümkün değil.
Bugün bu sütunlarda halının altına süpürülerek gaz sıkışmasına sebebiyet veren meseleleri etraflıca yazıp, teşhis ve tedavi yöntemlerini yazmak mümkün değil. En yakın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusudur. Mansur Yavaş'ın şahsında yakalanan fırsat, şişkin egolar yüzünden tepilmiştir. Seçmen tabanın adaylar yüzünden Türk Milliyetçilerinin sandığa gitme heyecanı törpülenmiştir. Prof. Dr. Özcan Yeniçeri gibi TBMM tarihinin en çalışkan, verimli vekilini yok say. Sinan Oğan'ı listeye koyma. MHP tabanı ile beraber, muhafazakar, mütedeyyin, vatansever seçmenin Cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istediği Meral Akşener'i başarı ile yürüttüğü TBMM Başkanvekilliğinden alan zihniyete kırgın milliyetçiler.
Haksız-hukuksuz ihraçlara dargın ülkücüler. Sözü uzatmayalım. 1997 kongre sürecinden sonra Tuğrul Türkeş'in MHP'den istifa ederek ATP'yi (Aydınlık Türkiye Partisi) kurmasına, ittifak yaparak DYP'den aday olmasına da karşı çıktık. Hatasından dönüp "baba ocağına" dönüşünü takdir ettik. 13 yıl boyunca Türkiye'yi uçuruma sürükleyen AKP'nin bakanlık teklifini kabul edişine de karşı çıkıyoruz. Lakin eleştirimiz seviyesizlik ölçüsüne düşmemeli. Eleştiri ölçüsünü aşıp küfüre müsamaha göstermenin de bizlere yakışmayacağını düşünüyorum.
Yarın devam edelim.