Fethullah Gülen ve şehitlik
Kısa adı -nedense- İHH olan “İnsani Yardım Vakfı” nın Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı hunharca saldırı ve yankıları sürüyor.
En son olarak, 10 yıldır ABD’de yaşayan Nur Cemaati liderlerinden Fethullah Gülen’in açıklaması, İHH ve Hükümet çevrelerinde “şaşkınlık” ve “üzüntüyle” karşılandı.
Çünkü, Gülen’in açıklaması onlara göre “İsrail’i haklı çıkaracak” nitelikte.
Bu konuya yazımın sonunda tekrar geleceğim.
Mavi Marmara gemisinin yola çıkışından, hükümetin o savunmasız insanları askeri ve diplomatik açıdan korumasız olarak gitmelerine izin vermesine kadar pek çok konuda büyük hatalar var.
İHH 10 Nisan 2010 tarihinde bana da bir e-posta göndermiş ve basın sorumlusu Salih Bilici, özetle şu bilgileri vermişti:
“Selam Hulki Bey,
Mayıs ayında Gazze’ye gemilerle insani yardım malzemelerini götürmeyi planlıyoruz.
Ambargo altındaki Gazze’ye binlerce ton ilaç, tıbbi malzeme, çimento ve demir götürmek için ilk etapta iki gemi satın aldık.
Bu gemilerden birisi yük gemisi, diğeri yolcu gemisi.
Yurt dışından gelecek gemilerle birlikte toplam 7 gemi Mayıs ayında yola çıkacak.
Gemilerde ayrıca çeşitli ülkelerden aktivistler, STK temsilcileri, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar ve siyasiler olacak.
42 ülkenin destek verdiği bu çalışma hakkında sizin gibi değerli yazarlarımızı bilgilendirmek, sizinle istişare etmek, kıymetli görüş ve tavsiyelerinizi almak amacıyla....”
Bu ve sonraki bilgiler ile daha sonra yapılan açıklamalar arasında büyük çelişkiler var. Bunları Beyaz TV’de her Çarşamba saat 22’de yayınlanan “Düşünce Fırtınası” programında anlattım (2 Haziran).
Her ölen şehit ilan edilebilir mi?
Şimdi, Gazze’ye yardım ve şehitlik konusuna değinelim.
Mavi Marmara gemisinde 9 Türk (biri ABD vatandaşı) katledildi. Ölenler “şehit” ilan edildi. Benzer biçimde, İskenderun deniz ikmal tesislerinde nöbet değişimi sırasında katil PKK’nın roket saldırısıyla 6 askerimiz şehit oldu.
Bu gelişmeler, şehitlik kavramını da tartışmaya açıyor.
Şehitliğin şartı var mıdır, kim neye göre şehittir ve şehitlik rütbesini kim belirler, bu konuda bir otoriteye gereksinim var mıdır?
Asıl soru bu.
Madende öleni şehit, trafikte ölen öğrencileri şehit, askerde yemekhanede öleni şehit, görevi başında her öleni şehit, görevi başında ölen postacıyı şehit ve benzerlerini şehit sayabilir miyiz?
“Şehitlik” İslâmi bir kavram. Diğer dinlerde yok.
Kitaplarda ise şehitliğin mertebeleri olduğu belirtiliyor ve koşulları sayılıyor. Kısaca söylersem, üç tür şehitlik varmış: Şehid-i Kâmil, Şehid-i Uhrevî ve Şehid-i Dünyevî.
Öyle her ölen şehit olamıyor.
Bunu şunun için vurguluyorum.
Birçok sorumsuzluk sonucunda ölüme terk ettiğimiz insanlara kolay tarafından şehit unvanı verince, sorumsuzlukların üstü örtülüyor, o ulvî ortam içinde suçlular cezalarını çekmiyor ve olan gidene oluyor. Yazık.
Fethullah Gülen’in kaynağı
Fethullah Gülen’in açıklamasına dönersek.
Gülen, ABD’de Wall Street Journal Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Bunlar otoriteye karşı gelmenin işareti ve yararlı şeyler değil” demiş.
Amerikan Gazetesinin “İmam” diye hitap ettiği Fethullah Gülen, “İHH’yı yeni duyduğunu” söylüyor ve “Politize bir örgüt olup olmadıklarını söylemek zor” diyor.
Gülen, İsrail’i de doğrudan suçlamıyor, şöyle diyor:
“Bu konuda kimin suçlu olduğunun tayin edilmesi işi de Birleşmiş Milletler’e bırakılmalıdır.”
Fethullah Gülen, aslında İslâmiyet’te var olan bir kavram ve uygulamaya değiniyor. Bu da “Ulul emre itaat!”
Yani, otoriteye, hükümete, yönetim kimdeyse ona itaat ve onun kurallarına uymaktan söz ediyor.
Benzer kavram (Ulul emre itaat), Türkiye’de yıllar önce Erbakan yönetimi sırasında başörtüsü tartışmalarında da yaşanmıştı ve Gülen yine “Ulul emre itaatten” söz etmişti. “Üniversite kurallarına uyun, gerekirse, başörtüsünü çıkararak üniversiteye girin” demişti.
Oysa bakınız, araları bir süre çok iyi olan AKP Hükümeti tam tersini söylüyor.
Konu çok uzun. İyi pazarlar dilerken soralım:
“İslâmiyet’i ve uluslararası siyaseti kim daha iyi biliyor ve uyguluyor acaba?”