Fethin fethi!
Fatih'in İstanbul'u fethinden sonra Ayasofya'yı "fetih sembolü" olarak cami yapan da biziz…
Kilise günlerinden kalma ve müze olduğu dönemde ziyaretçi akınına uğrayan "sanat eserleri"ni; fresk ve mozaikleri muhafaza eden de biziz…Ayasofya'yı, Sinan'ın meşhur payanda sistemiyle çökmekten kurtaran da biziz…
Ayasofya'yı "müze"ye dönüştüren de biziz…
"Müze" olarak faaliyet gösterdiği dönemde "Hünkar Kasrı"nı ibadete açan da biziz…
"Müze" olarak faaliyet gösterdiği dönemde Hünkar Kasrı'ndan, Sultanahmet'le birlikte günde 5 vakit, çifte ezan okutan da biziz…
"Müze" olmasına karşın "asaleten imam" atayan da biziz…
Nihayet; Hünkar Kasrı'ndan sonra "ana mekanı da" ibadete açan da biziz…
Ayasofya, büründüğü bütün hallerle 500 yıldan uzun zamandır bizim. Onun ne olacağına, nasıl olacağına dair alınan bütün kararlar da öyle. Burası, mütareke İstanbul'unda olduğu gibi Haçlı işgal askerlerince ibadete kapatılmadığı gibi, ucuna Kur'an sayfaları takılarak verilmiş bir savaşla da geri alınmış değil kimsenin elinden!
***
Yeşil sancak… Üç hilalli kılıç…
Fethin fethi sanki…
***
Dün sadece Ayasofya'yı değil bütün tarihi yarımadayı kaplayan o izdihamı, bariyerleri yıktıran o hissiyatı, coşkuyu, duygusallığı anlayabiliyorum. Ve fakat, Ayasofya'nın ana mekanında yeniden namaz kılınmaya başlanmış olması olayının neden "fetih" sayıldığını anlamıyorum. Daha doğrusu anlamaya çalışmaya korkuyorum.
Bütün bu, birilerini "Fatih"leştirme çabaları…
Cihat kazanmış mücahit edaları…
İstanbul, dünden önce darülharp mıydı; kabullenmenin mümkün olmadığı bu tuhaf dilin altındaki bakla böyle bir bilinçaltı mı?
Kimle savaştınız da, kimin elinden aldınız Ayasofya'yı!
Kişiye özel "ezan" kriteri
Ayasofya'da dün kılınan Cuma namazıyla ilgili olarak bir "namaz protokolü"nün oluşturulmuş olması zaten başlı başına garabet. Bir de üzerine, bu protokolde dahi ayrımcılığa gidildi; kimi siyasi parti genel başkanları davet edilirken, kimi genel başkanlara davet gönderilmedi.
Ekranlarda zırvayı tevile çalışanların dönüp dolaşıp söyledikleri; "Ezan bir çağrıdır zaten, onlar da alıp ellerine seccadelerini gelseydiler, neden gelmediler…"
Ha şunu bileydiniz…
Madem ki, "Ayasofya'dan okunan ezan kâfi"… O zaman, davet edilmeyenlerin gelip gelmemesinden ziyade, böyle bir "davet" usulünün oluşturulmasını eleştirmeniz gerekmez mi?
"Ezan"ın okunduğu yerde diğer zevat niçin neredeyse kırmızı dipli mumla davet edildi; müstemleke memleketlerinde yaşamıyor herhalde hiçbiri değil mi! Duymuyor değillerdir ezan sesini!
Atatürk "virüs" mü?
24 Temmuz, Cumhuriyet değerleri ve Atatürk ilkelerine bağlı kesimlerin "yeni devletin tapu senedi, garanti belgesi", siyasal İslamcıların ise "hezimet" saydığı Lozan Anlaşması'nın yıldönümü.
Hadi, Ayasofya'da "86 yıl sonra kılınacak ilk cuma namazı"nın "tesadüfen(!)" tam da bu güne denk getirildiğini "yedik"; Ayasofya'da duaların okunmaya başladığı saatlerde, Lozan Anlaşması'nın yıldönümü dolayısıyla Anıtkabir'e gidenlerin "ilaçlama var" denilerek içeri sokulmaması da mı tesadüf?
Ayasofya'nın açıldığı gün Anıtkabir'in kapatılması hiçbir tesadüfle açılamaz!
Bu çok ağır bir tahriktir;
Ayasofya'nın etrafındaki barikatları yıkmalarını keyifle izlediğiniz kitleyle, Anıtkabir kapısında barikatlarla engellediğiniz kitleyi birbirlerine karşı kine ve isyana teşvik eder!
Ayasofya'nın ibadete açılması kararıyla oluşturmayı beceremediğiniz kutuplaşmayı böylesi bir provokasyonla mı gerçekleştireceksiniz; hesap bu mu?
Öyleyse vahim.
Öyleyse yazık.
Öyleyse tehlikeli.
***
İngiliz işgalinden Atatürk'ün kurtardığı İstanbul'da, Ayasofya'da, onun adını anmadan, yeşil sancaklarla, kılıçlarla, Fetih Suresi'yle "gövde gösterisi" yapıp da Fatih'in türbesini ziyaret ettiğiniz dakikalarda, Ankara'da Atatürk'ün ziyaretini yasaklıyorsanız bu bir "tercihin" ilanıdır; mesajdır;
Ve özellikle "beka" diye diye bu yolun taşlarının döşenmesine katkı sağlayan Türk Milliyetçileri artık farkında olmalıdır ki; böylesi bir mesaj Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası konusunda hayra alamet değildir.
***
Ne demek "ilaçlama"?
364 gün çuvala mı girdi; yarın yapılsaydı mesela o "ilaçlama" kıyamet mi kopardı; böyle bir günde neyin temizliğini yapıyorsunuz?
Zorla sorduruyor, sorgulatıyorsunuz;
Anıtkabir'i kimden, neden arındırıyorsunuz?
Hangi zihniyeti zehirleyerek öldürmeye çalışıyorsunuz?
Atatürk'e mi, Atatürkçülere mi; kime, neye böcek, mikrop, virüs muamelesi yapıyorsunuz?