Fener-Ergenekon ve iftara davet
İnanç hortumculuğunun had safhaya çıktığı yardımlaşma geleneğinde suiistimallerin en bariz örneği yaşanırken, ramazan düşüncelerine zaman zaman gölge düştüğünü itiraf etmeliyiz. Bu sütunlardan son üç beş yıldır verenlerin niyeti salih olmakla beraber, toplamayıp yerine götürmekle sorumlu olanlarla ilgili kanaatimi belertmiştim. Hatta pıtrak gibi üreyen söz konusu yardım kuruluşları arasında kendi camiamızdan bulunmayışının sitemlerini dillendirmiştim. Bu eksiğimiz devam etmekle birlikte, soylu isimlerimizin söz konusu rezaletlere bulaşmaması tesellimiz oluyor.
Türk milliyetçiliği hareketinin, merhum Alparslan Türkeş’in 1965’den sonra bizzat ziyaretleri ve bireysel çalışmalarıyla Avrupa’daki teşkilatlanması üzerinden 40 yıl geçti. Bugünlerde bireysel hatalar yüzünden dernek sayıları azalmış olsa da Türkeş’in sağlığında bu derneklerin sayısı binleri geçmiş, konfederasyon ve federasyonlarıyla yüz binlerce üyesi vardı. Zaman zaman yardım kampanyaları düzenlenmesine rağmen, milli ve manevi duygular sürdürülemediği için daha doğrusu cennet anahtarları vaat edilmediği, hayali şirketler, arsası olmayan kooperatifler, paravan kuruluşlar olmadığı için yardımlar bırakın milyonları, yüz binleri bulmadan lokal kalırken, gönülden kopan tek Euro’nun hangi son noktaya vardığı bilinmedi. Bu esnada ufak tefek dedikodular olduysa da sorumluları vicdanlarda yargılandı.
Deniz Feneri rezaletine daha sonra belgeleriyle dönmek üzere okuyucularımızın ısrarı üzerine meşhur Ergenekon vakasına değinmek istiyorum. Almanya’da sona eren dava Türkiye’de gündeme oturunca bilgi kirliliği ve toplumu yönlendirmekle görevli olanlar düğmeye bastılar. Bir taraftan basına sansür dayatmalarıyla okutmama kampanyası başlatılırken iş iyice sulandı.
Ramazan boyunca bereketli iftar sofralarına davet ediliyoruz. Allahın emanet ettiği bedenimi horca kullandığım ve yakama yapışan melun hastalık yüzünden iki yıldır oruç tutamıyorum. Fakat bu beni bereketli, muhabbetli iftar sofralarından uzak tutamıyor. Günün belirli saatlerinde almak zorunda olduğum 7 ilaçla ayakta durmaya gayret ederken, dostların samimiyeti ve dualarıyla mücadeleye devam ediyorum.
Siz bu satırları okurken AnkaraYenimahalle’de 28 yıldır süren menemenli iftarda olacağım. 1980 öncesinde şahadet şerbeti içen, Ramazanın Kadir Gecesi’nde ruhunu teslim eden Erdem Arabacı, Yavuz Turan, Murat Oğuz, Sabri Taşdemir ve İrfan için yine Yenimahalle Polis Karakolu karşısındaki parkta sofra kuracağız.
Siyaseti askıya alıp kendisine en çok yakışan “Gönül Adamı” sıfatıyla Mahir Damatlaröncülüğünde bir araya gelenlerin gündeminde sadece vefa var. Beş yıldızlı oteller yerine ağaç masalar üzerine serilmiş kağıtlarla kurulan iftar sofrasının menüsünde zeytin, hurma, sıcak menemenin yanında tulumba tatlısı var. Ardından gençlerin saygıyla dağıttığı demli çay, sigarasından içine ak özlemler doldurabilenler için bundan keyifli bir an olabilir mi? Mahir ağabey sigarayı bıraktı. Duman vekaletini itina ile ben tüttüreceğim. Gelelim bizim polis karakolu karşısındaki parkın iftar sakinlerine. Saçları sakalları beyazlamış ama 17 yaşındaki ülkücü idealini kaybetmeyen üniversitelerimizin öğretim görelisi, profesörler, doçentler, doktorların, bürokraside en tabandan tavana kadar memleketine hizmeti ibadet sayanlar. Karınca kararınca iş bulup ticaret yapan esnaflık eden parti taassubu ve hizip anlayışından uzak ülkücü dünya görüşünün gereğini yerine getirenler. Belki bugün (21 Eylül) hava yağışlı olacak, üzerimize yağmur çiseleyecek. Ama biz bir arada olmanın mutluluğunu asgari müştereklerimizin huzurunu yaşayacağız.
Sizi de bekleriz.