Fehmi Amca, Bush mu oldu?
Ne demiş atalarımız, “büyük lokma yut, büyük söz söyleme”. Tayyip Erdoğan’ı ’Obama gibi geldi Bushlaştı’ diye eleştiren
çift kimlikli yazar, Abdullah Gül söz konusu olduğunda yardan da, serden de geçemedi; kendi kazdığı kuyuya düştü
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 24 subayın ihracını içeren YAŞ kararlarını jet hızıyla, 16 dakikada imzalayıverdi... Şerh falan koymadan...
Aynı Abdullah Gül, 2002 Aralık ayında “Başbakan” sıfatıyla YAŞ kararlarına şerh koyma geleneğini başlatmıştı...
Kısacası “Başbakan iken şerh koy, Cumhurbaşkanı iken jet imzacı ol” meselesi çıktı ortaya... Fakat o da ne?
“Abdullah Gül’ü temize çıkarma makamından şarkılar” söylemesiyle maruf Fehmi Koru, zekice bir atak yaparak Gül’ün çelişkisini perdeleme çabasına girişmesin mi?
Şunu söylemeye çalışıyor Koru: “Bu şerh koyma işi zaten bir işe yaramıyordu... Artık vazgeçilsin... Başka çareler aransın.”
Mesele böyle konulunca “Gül’ün çelişkisi” gündemden düşmüş oluyor... Hani “Rahmetli Bush”un “önleyici savaş doktrini” vardı ya... Sanırım Koru da Bush’tan esinlenerek “önleyici eleştiri doktrini” diyebileceğimiz bir yöntemi benimsedi... Ne diyelim? Bileğine kuvvet Fehmi Abi...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
Koru’nun yazısı
Şerhe şerh düşmek için neden 6 yıl bekledi? Gül’ün şerhi şerh de, Erdoğan’ın ki değil mi?
“Keşke YAŞ’ın sivil üyeleri olan başbakan ve milli savunma bakanı da, ilişki kesme kararına, her seferinde ’muhalefet şerhi’ koyma âdetinden vazgeçse...”
Abdullah Gül’ün başbakan olarak katıldığı ilk YAŞ toplantısından beri bu âdet sürüyor. Sürüyor da ne oluyor? Askerler, sivillerin koyduğu muhalefet şerhine rağmen, istedikleri silâh arkadaşlarının orduyla ilişiğini kesebiliyor. Konulan şerh bir işe yarasaydı herhalde aynı rutin altı yıl sürmezdi.
Sivillerin böyle bir ortamda yapması gereken, işe yaramayan şerhler yazmak değil, soruna kimseyi mağdur etmeden hemen herkesi tatmin edecek bir çözüm üretmektir. Meclis’i ikna ederek Anayasa’nın 125. maddesini elden geçirip YAŞ kararlarını yargı denetimi içine alabilir hükümet...
* Fehmi Koru / Yenişafak
++++++
“İnsanlIk bİzde kalsIn” dedİk, ‘peygamber sabrImIz var’ demedİk kİ...
Huylu huyundan vazgeçmedi işte
ATT faaliyetini durdurdu diye yüz buldu. Sözünü yerine getirip anıracağına, millete işlemediği suçun özrünü diletmeye çalışıyor
İnsanlık bizde kalsın dedik ya... Anırma Takip Timi(ATT) dizginleri gevşetince, yine aldı sazı eline. Başına ne geldiyse, o saza ayarsız ayarsız vurduğun, telleri kopardığın için gelmedi mi?
Okuyucularına, “Adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı olursa Taksim Meydanı’nda anırırım” deyip, olunca da,“O aslında Barrack” diye çamura yatan sen değilmisin?
Şimdi sen kim, “kompleks yapmayın, siz masumsunuz” motivasyonuna kalkışmak kim? Kendi kendini sözünde durmaya motive edemedin diye dünyanın bütün eşeklerini seferber etmedik mi biz?
“Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.” sözlerine imza kampanyası başlatan “Eski arkadaşı Ali Bayramoğlu, ondan küçük olduğu için Galatasaray’dan hatırlayamadığı Prof. Ahmet İnsel ve Dr. Cengiz Aktar ve Baskın Oran hocası”nı uyarıyor:“Özür dilemesi gerekenler, liberal aydınlar değillerdir. Özür dilemesi gerekenler, bu boku yemiş olanların mirasçılarıdır... Prens Sabahattin’in, Hüseyin Avni Bey’in, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın mirasçıları. Siz yüz yıldır muhalefettesiniz, sorumlu değilsiniz.”
Enver ve Talat Paşa’larla ilgili geleneksel gaz çıkarmasını yaptıktan sonra itiraf ediyor işte: Kendini aydın sanan liberaller 100 yıllık ihanetin, işbirlikçi Ali Kemal’in, darbeci Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın, 31 Mart kışkırtıcısı Prens Sabahaddin’in mirasçısıymış...
O vücut atığını yiyen kim oluyor şimdi?
Özür bekleyenin diaspora mı, yoksa hançerlenmedik yer kalmayan Türk Milleti mi olduğunu... Özür dilemesi gerekenin Cumhuriyeti kuranların mı, onu önce kurdurmamak, sonra da yaşatmamak için çırpınanların mı mirasçıları olduğunu bilemem... Ama anırması gerekenin kim olduğu biliyorum. Köşenden değil, söz verdiğin gibi git Taksim Meydanı’ndan bütün dünyaya anır Engin!
++++++
Noel hediyesi mi?
Nobel hediyesi mi?
Orhan Pamuk’un tarih bilgisi ışığında harekete geçen “cesur ve dürüst Türk aydınları(!)” diasporayı desteklemeye devam ediyor
Tebrikler, kim bilir “yurt dışından” ne güzel yılbaşı hediyeleri, teşekkürler gelir hepsine. Kolay iş değil, bugüne kadar aynı desteği verenleri, Ermeni diasporası “cesur ve dürüst Türk aydınları da bizim tezimizi doğruluyor” diyerek az alkışlamamış, az onore etmemiştir.
Açılacak kampanya için yine “Orhan Pamuk’un tarih bilgisiyle (!) bir açıklama” yapılmış. Tarihçi olmayan ama sanki hem tarihi, hem de yerli ve yabancı arşivleri hatmetmiş kadar kesin ve emin şekilde açıklamalar yapan gruplar Türkiye’ye büyük zarar verecektir. İmza atacak herkesin bu sorumluluğu bilerek katılması gerekir. Tabii birer Taner Akçam, Halil Berktay, Orhan Pamuk değillerse...
Türk Tarih Kurumu Ermeni tarihçileri “masaya oturup belgeleri birlikte incelemeye” davet etti, bir tarihçi gelemedi.
Ermeni iddiasını kabul anlamına gelen kampanyayı başlatanlar, 1914 Mayıs’ından 1915 Mayıs’ına kadar Ermeni çetelerinin 1 yıl içinde 122 bin Türk-Müslüman’ı katletmesinin, tehcir öncesi ve sonrasında 550 bin’e yakın insanı öldürmelerinin özrünü Ermenistan’dan isteyecekler mi? Ermeni ve Ruslar’ın 1914’te, 1 milyonun üstünde Türk ve Müslüman’ı Kafkasya’dan Anadolu’ya sürgün etmelerinin, 300-400 bin kişinin Ermeni çeteleri tarafından öldürülmesinin, bir kısmının açlıktan ölmesinin özrünü isteyecek ve alabilecekler mi? Yoksa bu yaptıkları da “hiç tartışılmadı” demelerine rağmen, Bilgi Üniversitesi’nde yaptıkları ve “karşı görüşten kimseyi dinleyici olarak bile almadıkları” konferans gibi bir şey mi?
* Ruhat Mengi / Vatan
++++++
Vakit’e soruşturma
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri davasını izlemek üzere Almanya’da bulunduğu sırada, “genelev olarak bilinen saunaya gittiği ve terör örgütü mensupları ile aynı araca bindiği” şeklinde haber yapan Vakit gazetesi muhabiri Kenan Ersözlü ile gazetenin sahibi Nuri Aykon hakkında suç duyurusunda bulundu.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ersözlü ve Aykon hakkında, “basın yoluyla hakaret” ve “iftira” suçlarından soruşturma başlattı.
++++++
Yalakalığın Arapçası
Filhakika. Bizim matbuatta yalakalığa temayül var azizim...
Binaenaleyh, vaziyet-ül madara.
Başbakan çıktı “temayül” dedi...
Papağan gibi tekrar ediyorlar.
“Teyamül” diyen de var.
“Teamül” yazan da.
“Tekabül” diyen sığır bile var.
La havle vela kuvvete yani.
Arap kültürüyle harmanlanan imamın “temayül” demesini anlarım da, Amerikan tezgáhından geçip, “nası diyo siz Turklear?” diye eveleyip geveleyen gazetecilerin “temayül”e bu kadar çabuk “temayül” etmesi nedir Allah aşkına?
“Temayül diye bir kelime yoktur” demiyorum... İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın bile Tebriz’de “Türkçe” konuştuğu gün soruyorum sadece: Madem “temayül”e bu kadar bayılıyordunuz, Başbakan çıkıp “temayül” diyene kadar niye kullanmadınız? Yalakalığı da mı Araplaştıracaksınız bu saatten sonra?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Zahid Akman’ın Almanya’da yönetici olduğu kooperatiften 7.5 milyon euro buharlaşmış.
Böylece koltuğunun altındaki karpuzlardan birinin de sihirbazlık olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz...
* Haldun Ertem
++++++
MİNİ YORUM
Abdullah Bey hükümette kalsaydı
The Economist’te çıkan Erdoğan değerlendirmesinin arkasındaki isim olduğu söylenen Amberin Zaman’ın savunma yazısından: “Abdullah Gül’e duyduğum sonsuz saygım, yazılarımda Tayyip Erdoğan’ı değerlendirirken ancak şu şekilde cereyan ediyor: Eğer Abdullah Bey hükümette kalsaydı daha iyi olmaz mıydı?“ Daha ne olsun ki zaten? Bütün mesele bu değil mi? Erdoğan Çankaya’ya çıkarılıp pasifleştirilseydi, Gül Hükümet’te kalıp sözde soykırım, azınlık hakları, etnik dillerde eğitim, Kuzey Irak gibi netameli konuları ‘muazzam derecede uyumlu’ kişiliği ile tereyağından kıl çeker gibi halletseydi!...
* Selcan TAŞÇI