Fehman Hüseyin Suriyeli değil, Cizreli mi?
“Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır... Öğrenmenin yaşı yoktur... Çok yaşayan değil, çok gezen bilir” gibi bilmek üzerine sarf edilen sözlerin doğruluğunu son Diyarbakır ziyaretimde bir kere daha anladım. Terör örgütünün yıllardır talep ettiği, “Koruculuk kaldırılsın” dayatmasının AKP’nin sekiz yıllık iktidarında sistemli olarak koruculara silah bıraktırmasını, koruculuktan ayrılanların örgüt saflarına geçişini müşahade ettim. Evet, yanlış okumadınız, bir takım bireysel hatalara rağmen terörle mücadelede en önemli güç olan koruculuk tamamen pasifize edilerek bitirilme aşamasına gelmiş durumda. Yandaş medya bu haberi görmezden gelse de hükümetin şımarttığı terör örgütünün baskılarına boyun eğmek zorunda kalan, devlet kurumlarının kendilerine sahip çıkmadığı belirtilen korucular, üçer beşer silah bırakarak koruculuk kimliğinden vazgeçiyor. Bir dönem bu görevi yapanlar da pişmanlık duyarak geçmişlerini inkâr etme yolunu seçiyorlar. Öyle uzun uzun saha araştırması, istatistik bilgi yüklemelerine gerek yok. Gidin görün. Cizre konunun tam da laboratuvarı. Bir dönem PKK’yı telin mitinglerinin yapıldığı, örgütün ilçeye adım atamadığı Cizre’de korucu etkinliği eski belediye başkanı ve korucubaşı Kamil Atak’ın Albay Cemal Temizöz ile beraber tutuklanmasıyla tamamen örgütün hâkimiyetine girmiş. Temizöz duruşmasında tanık olarak dinlenenler geçmişte koruculuk yaptıklarını bile inkâr ediyorlar. Oysa kayıtlarda devletten silah ve maaş alarak operasyonlara katıldıkları bile belli. İmralı’daki caninin, “Silah bırakıp saflarımıza katılırlarsa korucuları bile affederiz” sözleri devlet otoritesinin boşluğu yüzünden önemli ölçüde kabul görmüş. Bölgeyi yakından tanıyanlar “Güce tabi olma” kavramını iyi bilir. Bir dönem öldürülen terörist cenazelerine sahip çıkamayanların belediye araçlarıyla artık törenle defnedilişi, gücün kimde olduğunun da göstergesi.
Bir yılı aşkın süredir takip ettiğim duruşmalarda tanık olarak dinlenenlerin KCK’lı avukatlarca yönlendirildiğini, AİHM’den tazminat alınarak yüklüce para sahibi olma vaatlerinden, önceki yazılarımda bahsetmiştim. Nitekim 1994’deki büyük Cudi Dağı operasyonunda kayalardan düşerek ölen Mustafa Aydın için faili meçhul, asker tarafından işkence ile öldürüldü iddiası ortaya atıldı. O dönem yakınları tarafından dualarla, resmi kayıtlarla defnedilen Mustafa Aydın’ın korucu olmadığı, sadece vesikalı silaha sahip olduğu için operasyona askerler tarafından çağrıldığı ve işkence ile öldürüldüğü iddiası gündemde. Tanıklar ise evlere şenlik. Biri, “Gözümle gördüm, yerde çıplak yatıyordu her yeri kandı, sopalarla dövüyorlardı. Ağzındaki dişleri yerlere dökülmüştü” diyor. Diğeri, “Görmedim ama duydum”, öteki, “Beni de dövdüler, öldüreceklerdi kaçtım” şeklinde ifade veriyor. Mahkeme heyeti elde maddi delil görmeyince mezarı açtırıp kemikleri Adli Tıp’a gönderiyor. Gelen raporda, “Travmaya rastlanmadı, dişleri yerinde” deniyor. Ama işkence iddiasından geri adım atan yok. İşin aslını bilmeyen inanıyor tabii.
Bu arada duruşmada bir gerçek daha su yüzüne çıktı. PKK’nın silahlı kanadı HPG (Halk Savunma Güçleri) başındaki ve örgütün ikinci adamı olarak bilinen kayıtlarda Suriyeli Dr. Bahoz Erdal kod adıyla geçen Fehman Hüseyin’in asıl kimliği ortaya çıktı. Malumunuz örgütün sözde ateşkes kararını kalleşçe pusularla bozduğu, onlarca askerin şehit edilmesinin sorumlusu Doktor Bahoz Erdal’ın PKK’nın şahinler kanadında yer aldığı, hatta derin ilişkilerinden bahsedilir. Herkesin Suriyeli sandığı Fehman Hüseyin’in aslında Cizreli olduğunu 1993-95 yılları arasında Cizre’de görev yapan Cemal Temizöz açıklayınca müdahil avukatların yine hışmına uğradı.