Farkında olmadan nasıl PKK'lı olunur?
“Çözümsüzlük çözüm değildir” lafı ile milletin aklı karıştırılıp hakkı gasp ediliyor.
Örgütle masaya oturmaktan, Öcalan’ın affına, özerklik taleplerinden Kürtçe televizyon ve ana dilde eğitim isteklerine kadar, PKK’nın terörle dayattığı her şey, “Çözümsüzlük çözüm değildir” anlayışı ile halka benimsetilmeye çalışılıyor, çalışılacak.
Ufuktaki en büyük tehlikelerden biri de bu.
“Çözümsüzlük çözüm değildir” anlayışı ile PKK dayatmalarının kabul edilmesi demek, PKK’yı desteklemeyen Kürtlere ve Türk milletinin diğer bütün kesimlerine, devlet ve hükümet eliyle, PKK isteklerinin kabul ettirilmesi demek değil midir?
Peki, PKK’nın silah zoruyla kabul ettiremediği ne varsa bunları kanun zoruyla devlete ve milletin kâhir ekseriyetine kabul ettirmek, bir yandan devlet ve milletin ekseriyetine zulüm, diğer yandan da, bunu hayata geçirenlerin PKK adına hareket etmesi, yani PKK’laşması anlamı taşımaz mı?
“Farkında olmadan nasıl PKK’lı olunurmuş” , diyorsanız, particilik adına, “Çözümsüzlük çözüm değildir” tekerlemesinin ardına düşülerek, devletçe ve milletçe, farkında olmadan, işte böyle PKK’lı olunur?
Mesele Ermenistan sınırının açılması bahsinde de AKP cenahı, “Çözümsüzlük çözüm değildir” yaklaşımı içerisinde.
Oysa, Kıbrıs’ta Rumlar, “Çözümsüzlüğün çözüm olduğunu” bizimkilere ispatladı, amma görecek göz nerede!
Evet, Rum yetkililer defalarca ikrar ettiler ki, “Çözüm istemeyen taraf bizdik!”
Peki, sonra ne oldu?
Adamlar çözüm istemeye istemeye Türkiye’yi canından bezdirdi, Ankara’ya, Londra ve Zürih anlaşmalarından doğan haklarını kullanmasından vazgeçirterek, Avrupa Birliği üyesi oldular ve Türkiye’ye karşı çok üstün bir konuma geçtiler, güce kavuştular. Çözümsüzlüğü çözüm olarak gören Rumların karşısına, “Çözümsüzlük çözüm değildir” aklıyla çıkanlara, Rumlar çözümsüzlük siyaseti ile AB üyesi oldu, siz her ne pahasına olursa olsun çözüm, diyerek yola çıktınız, söyler misiniz ne kazandınız, diye sorduğumuzda, bize verebilecekleri bir cevapları var mı?
Başımıza gelenlere bakıyor ve çok merak ediyorum, “Çözümsüzlük çözüm değildir” aklını, Türkiye’yi yönetenlere kimin verdiğini?
Irak’ın kuzeyinde kendisine, “Güney Kürdistan” diyen, yani, “Benim bir de kuzeyim var” diyerek, Diyarbakır’a kadar göz diken Barzani ve avanesine karşı yaklaşımımız da, “Çözümsüzlük çözüm değildir” aklıyla oluyor. Böylece adam Türkiye aleyhine fiili bir durumu Ankara’ya kabul ettiriyor. Peki, bütün kırmızı çizgilerinin morarması dışında, Türkiye’nin bu işten kazancı ne?
Millet tepki vermese ve Azerbaycan yöneticileri de Ankara’dakiler gibi, “Çözümsüzlük çözüm değildir” uyuşturucusu almış olsa, Türkiye, Ermenistan sınırını da ha açtı ha açacaktı!
Tiflis’tekiler de tıpkı Barzani gibi. Görüyorsunuz, Ermenistan da kendisine, “Doğu Ermenistan” diyor. Yani, “Benim bir de Batı Ermenistan’ım var!” demeye getiriyor, yani, Türkiye’den toprak talebinde bulunuyor. Yetmiyor, kardeş Azerbaycan topraklarının yüzde 20’den fazlasını işgal altında tutuyor ve bu yüzden Türkiye ile arasındaki sınırlar kapalı bulunuyor. Çok ağır bedel ödüyor, aç kalıyor, nefes alamıyor amma adam, “Çözümsüzlük çözüm değildir” deyip, Türkiye ile olan sınırlarımı tanıyayım ve Karabağ’dan çekileyim de, Türkiye ile aramdaki sınır açılsın, istemiyor.
Peki kazanan, “Çözümsüzlük çözüm değildir” diyen Türkiye mi oluyor, yoksa, “Aç açık kalsam, yerden göğe haksız olsam da, çözümsüzlük” diyen Ermenistan mı?
Türkiye-Ermenistan sınırı yavaş yavaş açıldığına, Ermenistan ışığı gördüğüne ve Azerbaycan küstürüldüğüne göre, kaybedenin, “Çözümsüzlük çözüm değildir” diyen Ankara olduğu kesin; kazananın kim olduğunu da, artık siz söyleyin..