Fakirlerle sohbet!

Bugün de siyaset dışı kalacak, son iki yazımızda zenginler için söylediklerimize benzer şeyleri, bugün de fakirler için söyleyeceğiz; hoşgörün lütfen.
Ekseriyet niçin fakir olduğunu sorgulamaz, zengini eleştirir. Bu İslâmî ahlâk açısından da beşerî kodlar zaviyesinden de akla ziyan bir durumdur. Ahlâklı ve sosyal insan zenginliği değil fakirliği eleştirmeli değil midir? Zenginler de fakir olursa ülkemiz Afrika, fakirler de zengin olursa, Türkiye Avrupa gibi olmaz mı?
Ve siz hangi Türkiye’de yaşamak isterdiniz?
Öyleyse eleştirilecek olan zengin ve zenginlik değil, fakir ve fakirliktir.
Zengine tahammül edemeyen yoksul bilmelidir ki bütün zenginler “cesur”dur, çünkü risk alırlar. Haram yoldan kazanan bile cesurdur, tabii buna cesaret denirse. Hem devleti karşısına almıştır, hem Allah’ı. Velhasıl hem korkak hem zengin olmak nadirattandır.
Yine zenginler yaygın kanaatin aksine, çalışkandır. Bir insan hem tembel hem zengin olamaz. Olsa olsa o mirasyedidir. Allah (c.c.) “Doğrusu insana çalışmasından başka bir şey yoktur(Necm, 39)” demişse, bu ahiret için de dünya için de böyledir.
Ben günde 18 saat çalışıyorum soframa doğru dürüst bir şey koyamıyorum diyenlerinizi duyar gibiyim. Haklısınız ama bir şey daha var, zengin olmak için yalnızca çalışmak yetmez, söylediğimiz gibi cesur olmak, risk almak da gerekir. Bunlar da kâfi gelmez. Peygamberimiz, “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” diye boşuna bildirmemiştir ve ticaretin onda dokuzunun da cesaret olduğu, zaten malumunuzdur. Ben hem cesurum, meslek olarak ticareti seçtim, çok da çalıştım, ama tutunamayanlardanım diyenleriniz de olacaktır.
Bu halin iki sebebi vardır. Biri “kader” dir. Herkesin aynı şeyleri yapınca zengin olacağına dair bir formül henüz bulunamamıştır. İkincisi “ticari zekâ” dır ve bu da Allah vergisidir, yani ucu kadere dayanır.
Ticari zekâlar çok kolay para kazanır. Yahut dışarıdan öyle görünür, öyle algılanır.
Aslında o “kolay” şey, çok “zor” bir şeydir.
Bir örnekle anlatalım.
Kristof Kolomb’a bir yemekte birisi, “Amerika’yı keşfetmek zor bir iş değil” deyince, Kolomb eline bir yumurta alıp sofradakilere, “İçinizden hanginiz bu yumurtayı dik olarak dengede tutabilir?” diye sordu.
Sofradakilerin hepsi bunu bir müddet deneyip başaramayınca Kolomb eline bir yumurta aldı, ucunu önündeki tabağa vurarak hafifçe yassılaştırdı ve yassı kısmı tabağa yerleştirdi. Elini tabaktan çektiğinde yumurta dimdik tabakta duruyordu.
Sofradakiler itiraz etti:
“- Ama bu zor bir iş değil ki!”
Kolomb’un cevabı ilginçti:
“- Doğru dedi, zor bir iş değil. Zor olan, bunu düşünebilmektir!”
Evet, o kolay işi düşünebilen, risk alan, çalışan kişinin, zenginlik bir de kaderinde varsa onun önüne kimse duramaz. O kazanır, nasıl kazandığının ve kazandığını nasıl değerlendirdiğinin de hesabını Allah’a da devlete de verir.
Artık o servet onun için hayır mıdır, şer midir, mizanda belli olur.
Bilinmesi gereken servetin ticarette olduğu ticaretin de Peygamber mesleği olduğu ve hedefin fakirlikte eşitlik değil zenginlikte huzur olması gerektiğidir. Kim ki zengine sırf zengin olduğundan dolayı haset ediyor, onda bir hastalık vardır. Kim ki işyerlerini talan ediyor, o haindir. Çünkü ticaret ve işadamlığı fakir için hizmetin ayağa gelmesi demektir. O kişinin işyerinde çalışmıyor olsan bile o hizmetin ayağına gelmesi sebebiyle sen o hizmeti ucuza alıyorsundur. Hazır giyim olmasa bizim gibi insanlar elbise diktirebilir, müteahhit olmasa biz oturduğumuz evleri, fırıncı olmasa kendi ekmeğimizi bu fiyata ve bu kaliteye mal edebilir miyiz? Bunların hiç biri olmaz ve fakir böylece daha fakir olur. Bırakınız öyleyse bu hizmeti yapanlar da zengin olsun.
Sonra başkasının varlığına haset etmek, “Ey Allah’ım! Sen kime vereceğini bilmiyorsun” demektir. Şeytan da böyle helâk oldu.

Yazarın Diğer Yazıları