Faiz zor düzeltir çok kolay bozar!
Bugün TÜİK enflasyon oranlarını açıklıyor. Açıklanan enflasyon oranı aynı zamanda, 18 şubat 2021 tarihinde toplanacak Merkez Bankası Para Kurulu'nun gösterge faiz kararını da etkileyecektir. 2020 Enflasyonu artmazsa, faizde değişme olmaz. Düşük çıkarsa, MB baskı ile faizi düşürebilir. O zaman kurlarda sıkıntı yeniden başlar. Spekülatörlerin piyasada etkili olduğu ve doldur - boşalt yaptığı anlaşılır.
Türkiye sürekli nominal faizi konuşuyor. Gerçekte yüksek enflasyon faizlerde yanılgıya neden olur. Bu nedenle enflasyonun etkisini bertaraf etmek ve reel faizi konuşmak gerekir.
Eksi reel faiz, tüketimi artırır. Çünkü tüketimin fırsat maliyeti olan faiz maliyeti düşüktür. Para cep yakar. Paradan kaçış hızlanır. Enflasyon artar. Buna karşılık eksi reel faiz yatırımların maliyetini düşürür ve eğer güven unsuru gibi diğer şartlar uygunsa yatırımları teşvik eder.
Türkiye'de 2003-2009 arasında yüksek reel faiz ve düşük kur uygulaması, portföy yatırımlarını çekmiştir. Söz gelimi 2005 yılında MB faizi yüzde 18,5 iken, TÜFE oranı yüzde 7,72 idi. Yani yüzde 10 reel faiz kısa vadeli yabancı sermaye için çok cazip bir faizdi.
Yine 2007 yılında da MB faizi yüzde 22 idi. TÜFE oranı yüzde 8,39 idi. Yani reel faiz oranı yüzde 12,56 idi.
Bu yıllar arasında, yüksek reel faiz portföye yatırımlarının artmasına ve kur baskısına neden oldu, sonuçta TL aşırı değer kazandı. Merkez Bankası 2003 yılı ve TÜFE bazlı reel kur endeksi, yaklaşık değer olarak 2005 yılında ortalama yüzde 115 iken 2007 yılında yüzde 120 oldu. Yani, sıcak para da dediğimiz kısa vadeli yabancı sermaye hem yüksek reel faiz alıyor, hem de çıkarken daha ucuz fiyatla daha çok döviz alıyordu.
Türkiye'nin 2015 sonrası içinde bulunduğu 'derin göçük'ün temeli o yıllarda atıldı.
Not: MB faizi ve Reel kur endeksi aylar ağırlıklı yıllık ortalama olarak hesaplanmıştır. Yaklaşık değerlerdir.
O yıllarda yüksek faiz aynı zamanda yatırım ve üretim maliyetlerini artırdı. Maliyet artışı, aksak rekabet şartları nedeni ile TÜFE' ye yansıdı .
Ayrıca TL'nin aşırı değerli olması Türkiye'nin rekabet gücünü düşürdü... Yerli üretimin ithalat fiyatları ile rekabet gücü kalmadığı için özel sektör firmaları özellikle hammadde ve aramalı üretimini kesti ve ithal etmeye başladı. O günkü bilinçsiz ve günübirlik politikalar ve yanlışlar Türkiye'nin potansiyel istikrarını bozdu.
2018 kur şokunda da kur artışı ithal girdi fiyatlarını artırdı. Ekim 2018 de Yİ-ÜFE yüzde 45 ve TÜFE yüzde 25 oldu. Bu defa Türkiye'nin rekabet gücü arttı. Ama iki nedenle yürümedi; Birisi, ithal girdi oranı yüksek olduğu için kur artışı ihracat avantaj sağlamadı. İkincisi, güven altyapısı olmadığı için içerde aramalı ve hammadde yatırımı yapılmadı.
Merkez Bankası para ve faiz politikasını da etkisiz hale getirdi. Faizleri önceden önlem almak amacı ile değil, kur arttığında döviz talebini sınırlamak ve kur artışını sınırlamak ve bunun enflasyona yansımasını önlemek için faiz kararı aldı. Kurlar sabit kaldığında veya düşmeye başlayınca bu defa MB faizleri düşürdü. Bundan sonra ne olur? MB bağımsız karar alabilir mi? Göreceğiz.
Özet olarak; yüksek reel faizde de maliyet yoluyla enflasyonu artırır. Ancak kur şokları ve kur artışları enflasyona daha hızlı yansıyor ve kur artışından daha yüksek enflasyon yaratıyor. Bu şartlarda kısa dönemde yatırım maliyetlerini artırsa da, kurları tutmak için reel faiz verilmesi gerekiyor.