Faiz ve borç yanılgısı

Gazete manşetlerinde ve siyasi beyanlarda ''''millet borç harç içinde kaldı'''' ibaresi; çok sık kullanılıyor. Reel faizlerin yüksek olduğu dönemlerde bu doğru bir teşhis idi. Ama bugün yanlıştır. Çünkü kredi faizleri enflasyonun altında kaldığı sürece, bankadan borçlanmak kârlıdır.

Merkez Bankası faiz verilerine göre; Banka kredi faizleri yüzde 25 ile yüzde 30 arasında değişiyor. Bu durumda eğer bugün yayınlanacak 2022 yıl sonu enflasyonu yüzde 67 olursa, bu demektir ki bir yıl önce bankadan kredi alanlar eksi 22,2 faiz verecekler. Yani kazançları ve gelirleri enflasyona göre artanlar, 100 liralık kredi için satın alma gücü olarak 77,8 lira ödeyecekler. Bu durumda borçlanmak herkesin lehinedir. Kredi genişlemesinin talep ve enflasyon etkisi ise topluma sosyalize ediliyor.

Aynı şeklide bütçe açıkları da yanlış tartışılıyor. Eğer devlet enflasyon üstünde borçlanmış olsaydı, yani reel faiz vermiş olsaydı bu durumda borçlanma bütçeye yük getirirdi.

TÜİK, 2022 Kasım ayı itibariyle finansal yatırım araçlarının reel getiri oranlarını açıkladı. Devlet İç Borçlanma Senetlerinde ortalama reel getiri oranı eksi 39,82 oldu. Bu demektir ki, devlete borç verenler satın alma gücü olarak 60 lira 18 kuruş geri almışlar. Eksi reel faiz yani 39 lira 82 kuruş devlete borç verenden devlete aktarılan vergi benzeri bir transferdir.

Bu durumda bütçe açıkları önemli değil, önemli olan bütçe fonlarının etkin kullanılmasıdır. Türkiye için temel sorun bütçe kaynaklarının popülist amaçlı harcamalara, şatafat ve lüks harcamalara gitmesidir.

Öte yandan medyanın ve hatta birçok iktisatçının dahi yaptığı yanlış; iç ve dış borçların toplanmasıdır. Medya da her zaman bu tür beyanları abartılı olarak vermeyi tercih ediyor.

Gerçekte iç ve dış borçlar toplanmaz.

Çünkü iç ve dış borçların farklı etkileri ve farklı yükleri var. Belki bütçe ödenekleri açısından iç ve dış devlet borçları, dış borçlara kur karşılığı koyarak, toplanabilir. Ancak hem borç stoku ve özellikle de iç ve dış borç faizini toplamak, iktisat bilimi açısından yanlıştır.

Yukarıda da ifade etiğim gibi; Devlete borç verenler açısından, eğer reel faiz varsa, devletten borç verene bir gelir transferi olur. Tersine eksi reel faiz varsa, bu defa devlete borç verenlerden yine devlete gelir transferi olur. Şimdi; eksi reel faiz yoluyla devlet borç verenlerden aynı zamanda gizli bir vergi almış oluyor. Dış borçlarda ise, millî paranın aşırı değer kazanması dışında, her zaman faiz maliyeti vardır. Eğer bir ülkenin Türkiye gibi CDS oranları yüksek ise, dış borçlanma faiz maliyetine söz konusu iflas risk primini de ilave etmek gerekir.

İç borçlar ve dış borçların Millî gelir üstünde etkileri farklıdır.

İç borç faizi, millî gelir içinde, servet içinde bir transferdir. Gelir dağılımını etkiler.

Dış borçlar ise akım değil, stoktur. Millî geliri doğrudan etkilemez. Servet stokunu etkiler. Dış borç alırken ülkeye, para veya mal ve hizmet olarak kaynak girişi olur, borç anapara ve faiz çıkışında ise kaynak çıkışı olur. O kadar ki eğer geri ödenecek dış borç mürettebatının (Anapara artı faiz artı masraflar) GSYH oranı, büyüme oranından daha yüksek olursa, ülke fakirleşir.

İster devlet alsın, ister özel sektör alsın, dış borçlar makine ve teçhizat yatırımı için alınmışsa dış borçlar etkin kullanılmış demektir. İç üretimde kullanılan ara malı ithalatı için alınmışsa ve bu ara malı ithalatı da yüksek büyümeye neden olmuşsa, bir geçiş süreci için makul olabilir. Ama büyüme sürdürülemez. Ayrıca, ithal girdi oranı yüksek ise istihdam hiç bir şekilde sürdürülemez.

Öte yandan ister devlet, isterse özel sektör borcu olsun, dış borçlar ödendiğinde ayrıca dövize ihtiyaç olduğu için, döviz talebini ve kurları etkiler.

Bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik krizin tek nedeni, tek haneli faiz popülizmidir. Dahası bu yanlışın kur korumalı mevduat gibi toplumsal maliyeti yüksek cin fikirlerle telafi edilmek istenmesidir.

Merkez Bankası bir taraftan kur korumalı mevduat diye, TL''yi kurun himayesine soktu, bir yandan da ''''2023 yılı para politikası ve liralaşma stratejisini'''' açıkladı. Önceki yıllarda bu başlıkta ''''liralaşma'''' yoktu. Merkez Bankası''nın liralaşma şeklinde millî paraya geçiş diye politika oluşturması akla zarardır. Aynı zamanda millî parayı koruyamadığının bir itirafıdır.

Bugünkü Merkez Bankası ve Hükümetin yaptıkları, iktisat tarihine ''''yanlışlıklar komedyası" olarak geçecektir.

-----------

Not: ''''Kamu Bankaları ve TOBB siyasi arpalık oldu'''' başlıklı yazımda KGF destekli krediler için Esra Demirci; ''''Bu krediler hazine destekli kefalet kapsamındadır. Ödenmediğinde Hazine ve Maliye Bakanlığı''nın sağladığı kaynak ile tazmin olunur. Bu kapsamda yapılan işlemlerden KGF komisyon alır.'''' açıklamasını gönderdi. Kendisine teşekkür ederim.

Yazarın Diğer Yazıları