Faiz takıntısı ekonomiyi çıkmaza soktu (II)
Dünkü yazımda, Merkez Bankası yıl sonu gösterge faizinin dört yıldır eksi veya sıfır düzeyinde olduğunu göstermiştim. Buna rağmen son dört yıldır enflasyonda kayda değer bir gerileme olmadı. Demek ki uygulamada “Enflasyon bir sonuçtur” sözü askıda kalıyor.
Faizin bir ekonomide etkileri önemlidir. Ancak faiz sihirli bir araç değildir. İktisat politikasında çok fazla araç var. Faiz de bu araçlardan biridir.
Enflasyon bir sonuç da olsa, enflasyona yol açan çok çeşitli faktörler var.
n Aşırı değerlenmiş kur, ithalatın daha pahalı olmasına neden olur. İthal ara malı ve ham madde üretim maliyetlerinin artmasına neden olur. Söz gelimi Merkez Bankası’nın reel kur endeksine göre dolarda denge kuru 2.60’tır. Eğer dolar 3.00 olursa enflasyon ithal ederiz. Değerli kur, ithal maliyetlerinin bir defa artmasına neden olur. Eğer istikrar sorunu varsa enflasyon sürekli artar.
n Üretimde düşük kapasitede çalışmak, üretim maliyetlerinin artmasına neden olur. Türkiye’de 5 yıl öncesine kadar imalat sanayiinde yüzde 80 dolayında olan kapasite kulanım oranı şimdilerde yüzde 72’ye kadar geriledi. Ayrıca düşük verimlilik, kredi reel faizlerinin yüksek olması da üretim maliyetlerin artmasına neden olur.
n Bütçe açıkları, gevşek para politikası, toplam talep artışı yaratır, arz - talep dengesinin bozulmasına ve enflasyona neden olur.
Sonuç olarak enflasyon sonucunu doğuran nedenler birden fazladır. Faiz de bir nedendir. Ancak nedenlerden biridir. Yalnızca faizi düşürerek Türkiye’de yapısal-kronik enflasyonu çözemezsiniz.
Öte yandan “Faiz düşerse, ekonomide canlanma ve büyüme, özellikle de inşaatta canlanma olur” deniliyor. Böyle bir kanaate ve sonuca nasıl varıldığını, bu tartışmaları gündeme taşırken dünya ekonomik konjonktürüne, Türkiye’nin içinde bulunduğu konjonktüre ve geriye neden bakılmadığı anlaşılır gibi değil. AKP iktidarı kendi iktidarı dönemine bakmış olsa, böyle konuşmaması gerekir.
Türkiye’de mevduat faizi de MB gösterge faizine yakın seyrediyor. Aşağıdaki tablo, Türkiye İstatistik Kurumu istatistiklerinden derlenerek hazırlanmıştır. Mevduat reel faizi ile büyüme arasında nasıl bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Tabloda, 2004 yılı ile 2014 yılları arasındaki 10 yıl itibariyle mevduatın reel faiz oranları ile büyüme oranları yer almaktadır.
Mevduat reel faizi ile büyüme oranları arasında geçen on yıl itibariyle aşağıdaki ilişki olduğu çok net olarak görülebilir.
1. 2004-2007 yılları arasında, mevduat reel faiz oranları ile büyüme arasında bir ilişki yoktur. Reel faiz, bazı yıllar büyüme oranından daha yüksek ve bazı yıllar ise daha düşük olmuştur.
2. 2008-2009 yılları kriz yıllarıdır.
Büyüme eksi olmuş ve reel faizler yüksek kalmıştır.
3. 2010-2014 yılları arasında, büyüme de reel faiz oranları da düşme yönünde paralel seyretmektedir. Bu yıllar arasında reel faizler eksi olmuştur. Eksi reel faize rağmen; Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların söylediğinin tersi olmuş, ekonomi canlanmamış ve büyüme olmamıştır.
Bugün reel faiz olarak zaten eksi olan MB gösterge faizini daha da düşürmek için zorlarsan, para dövize ve borsaya gider. Yurt dışına çıkar. İpotekli krediler de, bankaların monopolünden kurtulursa, bir miktar artabilir. Ancak gelir dağılımı bozuk ve halkın satın alma gücü düşükse inşaatta da beklenen olmaz.
Daha önemlisi faiz takıntısı iç ve dış sermaye için güven bunalımı yarattı. Belirsizliği artırdı. Yatırım ortamını tahrip etti.