Faiz çıkmazı (28 Nisan 2016)
Merkez Bankası'nın 26 Nisan enflasyon raporunda 4 temel konu öne çıkıyor:
* Sıkı para politikası devam edecek,
* Koşullar elverdiğinde faiz koridoru daraltılacak,
* Özel sektörle görüşülecek,
* 2016 enflasyon hedefi yüzde 7.5 olarak kalacak.
Enflasyonla mücadele için sıkı para politikasının devam etmesi gerekiyor. Sıkı para politikası tedbirleri enflasyonist dönemlerde piyasadaki para arzını azaltmaya yönelik politika tedbirleridir. Uygulamada bu nedenle, emisyon ve kredi hacimlerinin daraltılması, reeskont, karşılık ve faiz oranlarının yükseltilmesi gibi önlemler alınır.
Faizler tüketimin kısılması nedeniyle artırılır.
Bizde, 2015 yılı yüzde 4 olan büyüme oranının 3 puanı tüketim artışı nedeniyle ortaya çıktı. Tüketim artışında eksi reel faizlerin etkisi var. Reel faiz eksi olduğu sürece, tasarruf sahibi parasını tutmak istemiyor.
2012 yılından beri bizde banka mevduat reel faizleri ve devlet iç borçlanma senetleri reel faizleri eksidir. (Aşağıdaki tablo.)
Türkiye İstatistik Kurumu her ay finansal yatırım araçlarının reel getiri oranını açıklıyor. Bunlardan hesaplarsak, 2010 yılı Mart ayında bankaya 100 lira yatıranın ortalama olarak 6 yıl sonraki mart ayında elinde reel olarak (satın alma gücü olarak) eksi reel faiz nedeniyle, 92.20 kuruşu kalmıştır.
Devlet iç borçlanma senetlerinde de aynı şekilde 2014 yılında reel faiz oranı yüzde -2.03, 2015 yılında yüzde1.84 ve 2016 yılında tekrar yüzde -2.59 olmuştur.
Özetle, enflasyonun düşmesi için reel faizlerin artırılması gerekir. Tek başına faizler de yetmez, yapısal sorunların da çözülmesi gerekir.
Hükümet faizlerin düşmesini, yatırım kredilerinin ve konut kredilerinin ucuzlaması ve bu yolla ekonominin canlanması için istiyor. Ancak Merkez Bankası faizleri düşürse de istenen gerçekleşmez... İki nedeni var:
1) Piyasa faizleri Merkez Bankası gösterge faizinden farklı seyrediyor. Piyasa koşulları, siyasi koşullar piyasa faiz oranlarını daha fazla etkiliyor.
2) Bankalar, Merkez Bankası'nın faiz koridoru tavanını 50 puan indirmesiyle, mevduat faizlerini indirdi. Ancak kredi faizlerinde indirim henüz netleşmedi. Özellikle kamu bankalarında genel müdürlükler kredi faizlerinde indirim yapılmasını istiyor ve fakat; kredi faizleri ne kadar düşer, yatırımları ve konut alımını teşvik eder mi, bu hususlar henüz net değil. Bankalar yüksek kâr marjlarına alışmışlar, kredi faizlerini düşürmekte direnirler.
Ayrıca 2016 yılında takipteki kredilerde de artış var. Söz gelimi 2015 yılında takipteki kredilerin toplam kredilere oranı, kredi kartlarında yüzde 7.7 iken, KOBİ kredilerinde yüzde 3.5 iken, 2016 yılında sırasıyla 9.3 ve 4.4'e yükseldi. Bu şartlarda kredi faizleri istenen ölçüde düşmez.
Nihayet kredi faizlerinin düşmesi bugünkü koşullarda yatırımları teşvik etmez. Zira ekonomide kırılganlık yüksektir. Siyasi riskler giderek artıyor.
Söz gelimi, siyasi iktidarın reddetmesine rağmen, Meclis Başkanı'nın dini anayasa istemesi, yerli ve yabanı yatırımları ürküten talihsiz bir açıklamadır. Türkiye'de siyasette istifa mekanizması da kullanılmıyor. Meclis Başkanı şahsi düşüncem demekle işin içinden çıkamaz. İstifa ederse ancak şahsi düşüncesini açıklayabilir. İstifa ederse, ekonominin ve yatırımların önündeki siyasi riskleri azaltmış olur.