Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Ey Ülkücü Milletvekilleri; Nereye kadar tahammül?..

Eserleri bin yıl daha yaşayacak olan Fuzuli'nin "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" deyişi tam da bu günler için söylenmiş. Üstelik söyleyenlerin kapısını sabahın köründe sütçü yerine polis çalıyor. Savcı sorgulayıp tutukluluk için mahkemeye sevk etmese, hakim tutuklamasa ertesi gün kendisinin de tutuklanabileceğini düşünüyor. Adaletin terazisi şaşkın... "Alın atınızı verin tımarımı" demek kolay da geride çoluk-çocuk, geçim gailesi.. Hiç birimizin diğerinden farklı yönü kalmadı. "Bıçak kemiğe dayandı" öz deyişini bazıları sık ve ucuz kullanır. Tahammülün sınırı ile ilgili olduğu için çoğunlukla sabrın zorlanması olarak algılanır. Kimimizde çabuk taşar, kimimizde sonu yokmuş gibi davranır.

***

Gençlik yıllarımızda heyecanlı sloganlar, erişilmesi mümkün görünmeyen hayallerimiz, ideallerimiz vardı. Kaç kişinin hafızasında yer buldu bilmem. "Ya Tahammül Ya Sefer..." Mustafa Kutlu; hikayesini yazmış. Edebi yanı tartışılır. Oysa bizim yitik kuşağımız bunu yaşadı. Yenimahalle Büyük Ülkü Derneği'nin girişinin sağ tarafındaki duvarında yazardı 70'li yıllarda. Çocukluktan gençliğe adım atarken ağabeylerin derin anlamlar yüklediği bu deyişe o vakit de muhalefet şerhi koymuştum. Ne demek "tahammül"... Kime, neden, niçin, ne zamana kadar tahammül edeceğiz? Devrin sarkık hilal bıyıklı, sert bakışlı militanları ardı ardına sıraladığım sorulara mantıklı cevap verebilmek için munis bir eda takınarak tasavvufa sığınırlardı. Nefs ile yapılması zorunlu cihattan söz ederler, peygamber ve sahabe dönemlerinden örnekler verirlerdi. Doğrusu kesmezdi bizim gibi kendilerini kanıtlamaya gayret eden bıçkın gençleri... "İyi de Kürşad niçin tahammül etmedi. Yenileceğini bile bile isyan etti?" sorusunu yapıştırır, tahammülün biraz da teslimiyete sebebiyet verdiğini sorgulardık. Bizlere göre derin, ağabeylere göre lüzumsuz müzakere devam ederken, arayışlarımıza cevap veremeyen "başkan"ın imdadına "Akın Caddesinde komünistler afiş asıyor!.." haberi yetişirdi... Paldır, küldür kalkılıp, pervasızca kavgaya koşulurdu... Ve bunun adını kimi "sefer" kimi "mahalle hakimiyeti" koyarak işin kolayına kaçardı... İçimden "Niye tahammül etmediniz?" sorusu geçse de o meşhur mahalle baskısı yüzünden telaffuz edemezdim. Benim İstanbul'a gittiğim dönemde önce Oğuz, sonra Murat daha sonra da Yavuz vuruldu tam alnının ortasından. Ardından Demetevler'de, Şentepe'de, Gazi, Cebeci Ankara'nın sınırlarını aşıp Türkiye'nin her bir köşesinde fidan gibi gençler kara toprağın bağrına gömüldü. Geride kalanlar Sevgili Yağmur Tunalı'nın deyimi ile "Kavga Günleri"nde "tahammül" ile "sefer" arasındaki farkı belki de fark edemedi.

***

Peki ya şimdi? Soğuk savaş biteli neredeyse 30 yıl oluyor... 1980'in şartları ile günümüz arasında dağlar var... Kötüsü, 1919 koşullarından berbat çevremiz. Düşman eski düşman değil. Topu, tüfeği, çizmesi ile çiğnemiyor toprağımızı. Kimin, nerede, nasıl, hangi amaçla patlatacağı bomba, bir psikopatın 3-5 şarjör sıkacağı mermi ile kimin öleceği de belli değil.

Yarın, öbür gün her birimizin malı-mülkü, ırzı, namusu, istiklali, istikbali bir kişinin eline teslim edilirken biz halen "tahammül" ile "sefer" arasında sıkışıp kalırken çocuklarımızın, torunlarımızın yüzüne nasıl bakacağız? Bir ayağımız çukurda... Ölüp gittiğimizde o kavga günlerinde solup giden güllerin karşısına hangi yüzle çıkacağız!

Bu sütunlardan Türkiyemizi uçuruma sürükleyerek, bölecek olan anayasa tuzağına "Kavga Günleri"nden gelen milletvekillerinin asla "Evet!" oyu vermeyeceğini beyan etmiştim. İnandığı değerler uğruna babasını şehit vermiş Atila Kaya daha fazla tahammül edemedi. Kendisine yakışanı yaptı. Geride Ülkü Ocakları, Gençlik Kolları Başkanlıkları yapan kavga günlerinin sefere çıkmış isimleri de var!

Milletvekili seçilmişsiniz... Eyvallah... Sizi o sıraya koyana vefa borcunuz mu ağır yoksa, hür iradeleri ile size oy verenlere karşı sorumluluğunuz mu ağır basıyor?.. Yarın-öbür gün düğünde, cenazede, bayramlaşmada yüz yüze, göz göze geleceğiniz ülküdaşlarınızdan nereye kadar kaçacaksınız? Daha acısı günün birinde hepimizin konacağı musalla taşında arkanızdan, yürekten kaç kişi haklarını helal edecek?.. Oğullarınız, kızlarınız okullarında, mahallelerinde "Ben falan milletvekilinin oğluyum, kızıyım" demekten utanmayacak mı? Sahi ananız size sütünü helal edecek mi? Babanızın ocağına, mezarına hangi yüzle gideceksiniz?

Kime tahammül ediyorsunuz? Kim için milletimizin istikbaline kılıç çekiyor sunuz? Sizin seferiniz nereye? Daha ne kadar tahammül edeceksiniz? Söyler misiniz?

Yazarın Diğer Yazıları