Ey ayrılıkçı Kürt, bak kime benziyorsun!
Emo Philips’ten naklediyorum:
Bir gün köprüde yürüyordum. Köprünün kenarında kendisini aşağı atmak üzere olan bir adam gördüm. Yanına gidip bağırdım:
“-Dur! Yapma!”
Adam beni tersledi:
“- Neden yapmayayım?”
Ve karşılıklı konuşmaya başladık:
“- Yapma! Çünkü yaşanacak çok şey var.”
“- Meselâ ne?”
“- Neden sen ateist misin, inançlı mısın?”
“- İnançlıyım!”
“- Ben de! Hıristiyan mısın Müslüman mısın, Musevi misin, Budist misin, Hindu mu?”
“- Hıristiyan’ım!”
“- Ben de! Katolik misin, Protestan mı?”
“- Protestan’ım!”
“- Ben de! Anglikan mısın, Baptist misin?”
“- Baptist’im!”
“- Ben de! Tanrı’nın Baptist Kilisesine mi inanıyorsun yoksa Efendimizin Baptist Kilisesine mi?”
“- Tanrının Baptist Kilisesine!”
“- Ben de! Orijinal Tanrının Baptist Kilisesine mi yoksa Reformcu Tanrının Baptist Kilisesine mi?”
“- Reformcu Tanrının Baptist Kilisesine?”
“- Ben de! Reformcu Baptist Kilisesi’nin, 1789 Reformu’na mı yoksa Reformcu Baptist Kilisesinin 1915 Reformu’na mı üyesin?”
“- Reformcu Baptist Kilisesinin 1915 Reformu’na üyeyim!”
Ben Reformcu Baptist Kilisesi’nin 1789 Reformu üyesiydim, köprüden kendisini aşağı atmak üzere olan adama tekmeyi indirdim:
“- O zaman geber, seni dinsiz kâfir seni!”
Fazla söze gerek var mı bilmiyorum?
Velhasıl kucaklaşmak için binlerce sebep varken kavga ve kopmak için bahane üretme yine Emo Philips’in “bisiklet sahibi olma” hikâyesine benziyor:
“- Çocukken her sabah Tanrı’ya yeni bir bisiklet için dua ederdim. Ama sonunda Tanrı’nın çalışma metodunun böyle olmadığını anladım ve kendime yeni bir bisiklet çaldıktan sonra her sabah günahlarımın affedilmesi için dua ettim.”
Yani?
Bu akıl “çocuk aklı”.
Ne seni bisiklet sahibi yapar.
Ne, başını hukuktan, bileklerini kelepçeden, akıbetini cehennemden kurtarır.
Vazgeç bu vaftiz etilmiş akıldan da halkının kahir ekseriyetindeki Mümin akla itaat et. Zaten sayınız en fazla yüzde 1 ilâ 2 arasında.
Avrupa otuza yakın devleti tek devlet yapmak için çırpınırken ve ABD yüzlerce ırktan bir millet olmuşken sizin Beyaz Saray’larda Türkiye’yi 25 devletçiğe bölecek taleplerde bulunmanız akla ziyan, vicdana hançerdir.
Ahmet Altan’ın nefsi
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş Taraf’gazetesinin manşetlerinden birini beğenmeyip, “Sözlerimi maksatlı bir şekilde çarpıtıyorsun” demesi, Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan’ın çok gücüne gitmiş.
Biz size bugüne kadar hep saygı gösterdik diyor, şunu yaptık, bunu yaptık diyor ve başlıyor dert yanmaya:
“- Ben BDP’li politikacılardan da, hoyratlıklarından da sıkıldım, çocuğum yaşındaki birinden hakaretler işitmek de hoşuma gitmiyor, yazı işlerindeki arkadaşlarımın neredeyse tümü karşı çıktı ama ben bundan sonra BDP yönetiminden demeç istemiyorum. Biliyorum bu gazeteciliğe aykırı, bu yüzden tiraj da kaybedebiliriz ama ben o kadar da iyi bir gazeteci değilim, iş hakarete geldiğinde tiraj falan da umurumda değil.(Taraf, 24.8.2010)”
Ne kadar ilginç öyle değil mi?
PKK’nın Meclis’teki uzantısı BDP bugüne kadar Türk’ün bayrağına, devletine, askerine demediğini bırakmadı, Ahmet Altan sustu.
Yine BDP, PKK’nın mayınlarla, kurşunlarla aldığı canları savundu, KCK’nın şehirleri cehenneme çevirmesine arka çıktı, Ahmet Altan yine sustu.
Ama aynı Ahmet Altan...
Selahattin Demirtaş Taraf gazetesinin bir manşetini eleştirince, “Çocuğum yaşındaki birinden hakaretler işitmek hoşuma gitmiyor” demeye başladı.
Oysa, çocuğu yaşındaki o kişiler..
Milletin geçmişine, ordusu, polisi ve hatta milletin tamamına yıllardır ve defalarca etmedik hakaret bıraktı mı?
Bırakmadı...
Öyleyse Ahmet Altan’ın nefsi bir yana, dünya bir yana. Biz o tür nefisleri bir yerlerden tanıyor gibiyiz, öyle değil mi?