Ey ayakları yerden kesilmiş yazar, ne dediğinin farkında mısın?
Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Hacı Bektaş’ta AKP’li Bekir Bozdağ yuhalanırken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun alkışlanmış olmasına çok bozulmuş. Bozulmaktan öte ateş püskürüyor Alevilere:
“Ey Aleviler bu CHP değil mi Dersim katliamının mimarı?
Bu CHP değil mi cemlerinizi yasaklayan?
Bu CHP değil mi devrim kanunları ile Cem evlerinin açılmasına engel olan?
Bu CHP değil mi Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı’nın kapısına kilit vuran?
Ey Aleviler, Maraş katliamı, Çorum ve Sivas olayları CHP İktidarı döneminde yaşanmadı mı?
En son Madımak yakıldığında SHP koalisyon ortağı değil miydi?
Artık gerçeklerle yüzleşme zamanı gelmedi mi?
Dersim’den özür dileyen Başbakan’ı yuhalayıp, cemevlerini açmak için çalışan Bekir Bozdağ’ı yumruklatarak kendinizle çelişmiyor musunuz?
Katilinize aşık olmaya ve onu alkışlamaya daha ne zamana kadar devam edeceksiniz?”
Yok artık!
Ne demek “yumruklatarak”?
Her şeyden önce Bozdağ’ın başına gelen nahoş olayı “Aleviler” diye genellediğin bütün bir kitleye, bir inanç tarzına/kültüre mal etmeye, “organize işler” kapsamına sokman doğru bir iş mi?
Ey Başbakan’ın uçağında ayakları yerden kesilen Selvi;
Bu AKP değil mi cemevine “cümbüş evi” diyen?
Bu AKP değil mi Esad’ı destekleyenleri “Aleviliklerinden” ötürü “zalimlere dost zulme ortak” ilan eden?
Bu AKP değil mi, şimdi Hacı Bektaş’ta alkış almasına şaştığı Kemal Kılıçdaroğlu’nu “Aleviliği”yle hedef gösteren, “Aleviliği”ni eksi gibi yansıtarak kendisine oy verilmemesini isteyen?
Bu AKP değil mi Madımak’ın katillerine bünyesinde makam/mevki veren? Bu AKP değil mi Madımak’ın “hesabını soramayan”?
Artık herkesin maskelerini düşürme, gerçek yüzünü ortaya çıkarma zamanı gelmedi mi?
Alevilerin CHP’yle ilişkisini “katiline aşık olmak” biçiminde tanımlarken; Kuyucu Murat, Müftü Hamza, Kemal Paşazade, Ebussuud kafasını kutsayan AKP’yi bağırlarına basmalarını isteyerek kendinle çelişmiyor musun ey ayaklarıyla birlikte mantığı da yerden kesilmiş Selvi?
Ne dediğinin farkında mısın?
Gezici ruh
Şu “Madem içinde her görüşten, ideolojiden insan var, madem ötekileştirici değil” gezi ruhu “o zaman Mısır’daki katliama da tepki göstersin” zorlaması çok sıktı;
Olur, hay hay!
“Gezi ruhu” geldiysen üç kere masayı tıklat ve sonra;
- Madem çevrecisin Bodrum sahillerindeki işgal için de sen diren...
- Madem şiddete karşısın Bekir Bozdağ’a sallanan yumruk için de diren...
-Madem insancılsın Afrika’daki açlar için de diren...
- Madem çalınan hayatların hak-adalet arayıcısısın, Aydın’da annesinin gözü önünde tecavüze uğrayan küçük kız için de diren...
- Madem cesursun terörle mücadele eden kahramanlar cezaevlerinde olduğuna göre Murat Karayılan’a, Cemil Bayık’a, Abdullah Öcalan’a, PKK’ya da diren...
-Madem millisin emperyalizme diren...
- Madem sosyal demokratsın kapitalist yağmaya diren...
İşin ne diren işte...
Bülent Arınç’ı ağlatmayı aklından geçirenlere,
“Gemicik” lerin karşısına çıkmaya cüret eden dalgalara da diren arada, boş kalma!
Biz “Gezi ruhu” diyoruz;
Birileri “gezici ruh” anlıyor galiba!
Siz yatın;
Yattığınız yerden akıl/talimat verin;
O çocuklar da bütün ruhlarıyla, bütün varlıklarıyla mücadele etsin.
Nerede öyle üç kuruşa beş köfte!
“Peygamberleştirme” yolunda...
Aşağıdaki alıntılar, Ekrem Dumanlı’nın “kimiz/neyiz/kimlerleyiz/neredeyiz” içerikli haftalık konum tarifesinden:
“En vahşi ambargo Mekke’de yaşandı. Peygamber ve arkadaşlarının dış dünya ile bağları kesildi; ticaret yapamaz, kız alıp veremez oldular...”
“Ve hicret... 13 yıl süren o mezalim aslen ve neslen Mekkeli olan kişileri vatanlarından cüdâ düşürüyordu.”
“Mücbir sebepler olmasaydı kılıç kından çıkmazdı inanın; çünkü O, ölü kalpleri ihya için gelmişti. Ne var ki yüreği kapkara, vicdanı simsiyah bir zümre, o masum kitleye nefes aldırmak istemiyordu.”
“İhrama girip yola çıkmışlardı. Silahsızdılar. Sadece Kâbe’yi ziyaret etmek istiyorlardı. Ordular dikildi karşılarına. Kuşatılmışlardı. O müzakere yolunu seçti. Günlerce süren tahrik, tabii ki herkesin vicdanını kanatıyor, sabrını taşırıyordu...”
“Hudeybiye’de rencide edici çok şey yaşandı; ama o bir yandan sulh ile zaman kazanıp gönül seferberliğine devam etti...”
Bu satırların, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bildirisi ile kurumsal olarak da belgelenen AKP-Cemaat savaşına atıfla yazıldığını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. Fakat iş, “kıssadan hisse” konusunda tahminde bulunmaya gelince geri çekiliyorum:
AKP (En azından AKP içindeki Erdoğan cephesinin) “Mekke’li müşrikler”in yerine konuyorsa;
“Vatanından uzak düşürülen, zaruri hale gelen savaşta kılıçlar kınından çıkmışken dahi, ‘Sokağa çıkıp gül gürül haykıralım’ diyen genç takipçilerini diplomasiye, müzakereye, gönül seferberliğine sevk eden Müşfik Rehber” kim oluyor bu durumda?
Benim mi içim fesat yoksa “peygamberleştirme”ye doğru yol alan birileri mi var!