"Evet"in canı mı çıktı?
Abant Toplantısında Bolu Valisi Halil
İbrahim Akpınar, darbe özlemcilerine verip veriştirdikten sonra, “Demokratik bir anayasa yapabilir miyiz?” diye sormuş ve cevabını ABD Devlet Başkanı Obama’nın
seçim sloganıyla yine kendi vermiş:
“Yes, we can! (Evet, yapabiliriz)”
Ve müthiş alkış almış Vali bey. Kıbrıs’ta da, “Yes be annem!” diyorlardı ve Ada’daki “yes” ler”de sandıktan zaferle çıkmıştı.
Ben bütün “Yes”lerde, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınan” ruh halini görürüm ve sorarım, niye, bir şeyi yapabilmek için, dünyayı kan gölüne çeviren, Müslümanların katili, gelmiş geçmiş en büyük emperyalist ABD Devlet Başkanı’nın sloganı söylenir ve bu slogan nasıl olur da dinleyen herkes tarafından dakikalarca alkışlanır. (Sayın Bülent Arınç da oradaymış, acaba kendileri de “Yes we can!”a alkış tuttular mı?) Asgari on bin yıllık Türk, bin dört yüz yıllık İslâm tarihinde bir şeyi yapabilme azim ve iradesini ifade edecek hiç mi örnek yok?
Sonra ABD’de demokrasi mi var? Yahut ABD demokrasi âşığı bir ülke falan mı? Irak’a, Afganistan’a demokrasi mi götürdü, yoksa, fitne, ölüm, kan ve gözyaşı mı? Batı’nın neresinde demokrasi var? Ne oldu bizim insanımıza ki, İslâm’ın hoşgörüsünü, Türk’ün alicenaplığını unutuverdi? Osmanlı 22 milyon kilometrekareye yüzyıllarca adaleti götürmedi mi? Osmanlı isteseydi bugün Avrupa’nın neredeyse yarısı Türkçe konuşuyor ve İslâm’a inanıyor olmaz mıydı?
Portekiz’in nüfusu taş çatlasa 11 milyon ve Portekiz 92 bin küsur kilometrekarelik bir devlet, yani bizim İstanbul’dan küçük? Oysa bugün dünyada Arjantin’den Çin coğrafyasına kadar tam 300 milyon insan Portekizce konuşuyor. Niye? Çünkü Arjantin bu coğrafyada sömürge idi bir zamanlar. Onlara dilini dayattı, dinini mecbur kıldı. Elini öptürdü, ayağını yalattı, heykellerini dikti. Endülüs Emevi Devleti Portekiz coğrafyasında 800 yıl saraylar, kütüphaneler, camiler inşa etti, bugünkü Avrupa medeniyetinin temelinde İslâm’ın bu kültürü vardır amma bugün Portekiz’de ilaç için bir tek cami, İslâm’a ait üst üste iki taş bulamazsınız! Türk insanı bunlardan mı insan hakları, demokrasi öğrenecek?
Başbakan Erdoğan ile zamanın Dışişleri
Bakanı Abdullah Gül’e, Avrupa Anayasası’nı 2004’te, üstelik 2004’ün 29 Ekim’inde niye Roma’da, Papa XI. İnnocenizo’nun Kudüs’ü hedef olarak gösteren elinin altında imzalattılar? Çünkü o Papa idi, 1648’de İslâm milletine karşı “Kutsal İttifak”ı kurandı da ondan. O ABD Başkanı değil miydi Afganistan’a, “Haçlı seferi başlattım” diyerek çullanan? O Berlusconi değil midir, “Müslümanlar da artık Hıristiyanlığın üstünlüğünü kabul ediversin canım”
diyen ve o İngiltere Başbakanı değil miydi, “Irak’a asker göndermekte dini inançlarım
etkili oldu” itirafında bulunan?
Vali Bey’in İngilizce söylediği “yapabiliriz” cümlesi içerisinde geçen “w” harfli bir gazete olan New York Times, yazarı Fridman’ın kaleminden 11 Eylül olayından sonra bakınız neler döktürmüştü:
“-Üçüncü dünya savaşı başladı. Ama bu üçüncü dünya savaşı, bir süper güçler savaşı değil. Süper güç Amerika. Karşısında bir süper güç yok. Bu, kapitalist neoliberal ekonomik sistemin ve Anglo-Sakson Protestan kültürün karşısında yıkılmış bir İslâm dünyası, yıkılmış üçüncü dünya devletleri var. Bizim savaşımız bunlarladır.”
Evet, aynen öyledir..
Ve asıl “yıkılmışlar” köklerinden kopmuş bazı siyasetçiler, kimi bürokrat ve askerler, fonlanan gazeteciler, papağan okur-yazarlardır.
Asıl yıkılmışlar “Yes” çilerdir, “Hayır”
diyemeyenlerdir.
Hiçbir şeye “yes” değil..
Darbeye de, Brüksel’in şefaatine de, hayır..