"Evet" le AKP neler kaybedecek?

Referandumda “açık ara evet” çıkarsa AKP’nin her şeyden önce “kendini kaybedeceği” kesin gibi gözüküyor.
Biliyorsunuz şu günlerde hükümetle memurlar arasında toplu görüşmeler yapılıyor ve eşyanın tabiatı icabı memurlar Başbakanı ve hükümet adına görüşmeleri takip eden Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’yı eleştiriyorlar.
“Eleştiri”ye cevap “eleştirilen konularda” memurun bilgilendirilmesi şeklinde olması gerekirken Sayın Bakan öyle yapmıyor, “Siz” diyor, “Başbakan Erdoğan’ın tozu bile olamazsınız”.
Şimdi siz bu zihniyete bir de referandumda açık ara “evet”in yapacağı etkiyi düşünün.
“Erdoğan bizim için Peygamber gibi” diyenler de, “Erdoğan’ı eleştirmek Allah’ın gücüne gider” diyenler de bu cenahtan çıkmıştı.
Oysa kendileri, “Bize ayak uyduramıyorlar” diye bürokrasiyi, “Anayasaya aykırı icraatlarına engel olduğu” için yargıyı, “Yan gelip yatma yeri” değildir diye orduyu, “Ayılıp bayılıyor” diye tabuttaki evladına ağlayan şehit anasını, “Kelle” diye şehidi en acı, en ağır şekilde eleştiriyorlar.
“Ne yapsak karşı çıkıyorlar” diye “muhalefet partilerini” bile eleştiren AKP iktidarı var Türkiye’de.
Oysa adı üstünde: “Muhalefet partisi” onlar. Görevleri “muhalefet etmek”.
Yazılı basının neredeyse tamamını, görsel olanının ise yüzde 80’ini ele geçirmiş durumdalar, bu bile yetmiyor, yılların gazetecisini “Ayıp değil mi, böyle soru sorulur mu?” diye yerden yere vuran partilerinin seçim konvoyu geçerken laf çakan çoluk çocuğu seçim otobüsüne çekip boğazını sıkan da bunlar.
Referandumdan açık ara “evet” çıksın, AKP önce kendini, ardından milletin teveccühünü kaybedecek.
Ama bizi ilgilendiren tabii ki asıl Türkiye’nin kaybedecekleri..


Ciddi endişelerim var!
Tekrar da olsa hatırlatmakta fayda var.
“Evet” kanadı bu referanduma “ölüm-kalım” ciddiyetiyle asılıyor. “Mümkünse ölüler bile mezarlarından kalkıp ’evet’ oyu kullanmalı” açıklaması ortada...
* İshak Alaton, “Bir yetmez iki defa ’evet’diyeceğim” diyor.
* Aydın Menderes, “Her ’evet’ oyu babam için bir Fatihadır” diyerek ’evet’oyu ile Fatiha’yı eşitliyor.
* Ne hikmetse seçmen sayısı birden bire tam “altı milyon” artmış gözüküyor.
* Yine ne hikmetse seçmen kütükleri yargı denetiminin dışına çıkarılmış bulunuyor.
* Ve Türkiye’de seçimler “Bilgisayarlı sistemle” takip ve tespit edilip neticelendiriliyor.
İşte bizim endişemiz de tam bu noktada depreşiyor.
* Federal Alman Seçim Bürosu Gazeteport’a yaptığı açıklamada oy sahteciliğine yol açacağı gerekçesiyle, “Bilgisayarlı seçim sistemini” 2009’da reddettik, diyor.
* Teknolojik imkânları Türkiye’den çok güçlü olan ve her konuda ciddiyetleri tartışmasız kabul edilen Almanlar bile, “Bilgisayarlı sistemle oy sahteciliğinin önüne geçemeyiz” demişse..
* Bütün konularda alabildiğine savruk olan ve ’evet “çi kanaat önderlerinin ” öksürdüğü “ bir Türkiye’de onların peşinden gidenlerin neler yapabileceklerini kestirmek güç olmasa gerek.
* Her halükârda 13 Eylül 2010 sabahından itibaren Türkiye’de bu konu manşet manşet, ekran ekran, mahkeme mahkeme kafamızı şişirecek, demedi demeyin.
Bir şey yapılabilecekse, şimdiden yapın.


Yandaş Basın “Hayır”a çalışıyor...
Evet, işte onlar, “ciddi şekilde ‘hayır’ için çalışıyorlar” da farkında bile değiller.
Bu iş nasıl mı oluyor?
Şöyle oluyor:
* Her gün çarşaf çarşaf “eski ülkücü” yahut “şöyle sanatçı” diye mercekle arayıp buldukları birilerini “EVET”çi diye sayfalarına taşıyorlar ya..
* Böylece, işin ciddiyetini fark edememiş, sandığa gitmesem de olur diyen “HAYIR”cıları tahrik ediyorlar.
* Çevremde oy kullanmak için vatandaşlık numarası peşinde koşan, köyüne kentine “Hayır oyu vereceksin” diye telefon açan, “Sandığa gitmeyecektim ama adamların inadı tepemi attırdı” diyen insanlar gördükçe..
* “İşte basının gücü bu!” diye gurur duyuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları