Evet, bir Öcalan işkencesi vardır!

Polisin zanlı üzerinde sigara söndürmesi işkence olur da Ahmet Türk’ün molotofkokteylli militanlarının belediye otobüsüyle işinden evine dönen insanları üzerlerine benzin döküp yakmaları nasıl olur da “Demokratik tepki” diye adlandırılabilir. Türk ve arkadaşları empati diye bir kelimeden haberdarlarsa militanlarını saldıkları hat üzerinde belediye otobüsü ile yolculuk yapsınlar ve kafalarında benzin şişesi patlatan adamlarını, “İşte demokratik hak böyle aranır” diye tebrik etsinler de görelim.
Başbakan, “İmralı’dakine işkence yapıldığı kesinlikle yalandır” diyor. Evet, İmralı’dakine işkence yapılmıyor ama Öcalan ve arkadaşı Ahmet Türk ve diğerleri Hakkari’den İstanbul’a değin 75 milyon insana aylardır işte böyle işkence yapıyor. Biz buna Öcalan işkencesi diyoruz ve devletin 75 milyona haftalardır gün 24 saat işkence yapan İmralı ve Meclis çatısı altındakilere güç yetirememesine şaşıp kalıyoruz. Ve dikkat ederseniz bu ikilinin Türk milletine yaptığı işkence karşısında ne AB ne ABD’den çıt çıkmıyor. Sakın ola ki bir-iki kınamayı işte onlar da terörü lanetliyorlar diye önümüze koymayınız. Hani Orhan Pamuk’a gözünün üstünde kaşın var denildiğinde o AB’den heyetler gelir ülkemizi teftiş ederlerdi, o AB’liler bugün neredeler!
Ben size nerede olduklarını söyleyeyim...
Onlar Öcalan, Ahmet Türk ve diğerleriyle birlikte Türk milletine yapılan bu işkencenin arkasındalar. Lütfen hoplamayınız ve bugünlere nerelerden geldiğimizi bir hatırlayınız. O AB’liler, o ABD değil miydi daha mahkûmiyet süresi dolmamış Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan’ın tahliye edilmesi için Meclis koridorları, Adalet Bakanlığı ve onların yattığı cezaevini mesken tutan. Evet, onlardı. AKP iktidarı AB sevdası uğruna bu baskılara boyun eğdi, Zana ve arkadaşları Yargıtay kararı ile serbest bırakılıverdi. O gün Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül de bu karardan sonra Türkiye’nin yargı sisteminin artık sorgulanmayacağını, tahliye edilen kapatılan HEP’in 4 eski milletvekilinin yeniden yargılandıklarında suçlu bulunmaları halinde bile artık cezaevine geri dönmelerinin mümkün olmadığını dile getirerek AB’nin gözüne girmeye çalışmamış mıydı?
Zana ve kapatılan HEP’liler erken tahliye edildikten bir müddet sonra ne yaptılar? Ne yapacaklar Amerikan Herald Tribune ve Le Monde gazetelerine çarşaf çarşaf ilânlar vererek, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olduğu gibi Güneydoğu Türkiye Kürt Cumhuriyeti de kurulmalıdır” dediler. Barzani’nin Musul, Kerkük ve Telafer’de yaptığının Türkiye’de de yapılmasını, yani bir yerlerden üç milyon Kürt’ün getirilerek Güneydoğu’ya yerleştirilmesini ve PKK için “Genel Af” çıkarılmasını istediler. Kapalı kapılar arkasında kendilerine ne gibi sözler verildiyse, Leyla Zana açıkça, “Abdullah Öcalan 2010 yılında bizlerle birlikte olacak” demeye başladı. Şunun şurasında 2010’a bir yıl kaldı ve HEP’in yerine geçen DTP doğudan batıya Kandil Dağı’na çevirdiği Türkiye’de, “Öcalan serbest bırakılmalıdır” demeye başladı.
İlginçtir Leyla Zana ve arkadaşlarının, “Öcalan 2010 yılında aramızda” diyerek gemi azıya aldığı günlerde Avni Özgürel, Radikal’deki köşesinde, Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi için önündeki tek seçeneğin Öcalan’la yapılacak bir anlaşmaya bağlı olduğunu (Radikal, 16 Ağustos 2006) dile getirmişti. Avni Özgürel bugünlerde de Taraf’a verdiği bir röportajda Neşe Düzel’e, “Öcalan’la İmralı’da istihbaratçılar görüştü. Kürt sorunu çözülebilir mi sorusuna evet cevabı aldılar. Bunu asker biliyor. Ankara’da İmralı sürecinin bitmesine dair analizler var” deyiverdi.
Dememiz şu:
Özgürel’in dile getirdiği gibi İmralı süreci bitecekse, yani sırf Öcalan’ın serbest bırakılması için Ahmet Türk ve arkadaşları tarafından kamuoyunun ikna edilebilmesi için ülke kan gölüne çevriliyorsa ve herkes bunu biliyor, bir bilmeyen biz sade vatandaşlar isek, yani Öcalan ve DTP’nin 75 milyonluk Türk milletine yaptığı işkenceye Türkiye’yi sevk ve idare edenlerin bir kısmı da ortak ise, söyleyin, biz kime ne diyelim!..

Yazarın Diğer Yazıları