Evdeki hesap çArşı’ya uymaz
Son noktayı koyma meraklısı ağabeyler, amcalar yıllardır iki ellerini göğüs hizasında bağlayıp, tek kaşlarını kaldırarak tekrarlayıp dururlar:
- Futbol sadece futbol değildir.
Bu “klişe”nin “durum”a hiç bu kadar “cuk” oturduğunu görmemiştim.
Dolayısıyla, ilk keşfeden, ilk ilan edenmişim edasıyla bir de ben söyleyeyim:
- Futbol;
1) Sadece futbol değildir!
2)Önceki gece Atatürk Olimpiyat Stadı’nda yaşananların sebebi değildir!
***
Bu ülkede zaman zaman -evet hiç istemesek de- şiddet, küfür, hatta cinayet, şike gibi türlü musibet dahil olmuş-edilmiştir futbola. Güç savaşlarına alet edilmek istenmiş-edilmiştir yeşil saha. Ama bugüne kadar dönen onca filmin, fırıldağın “çapına” baktığınızda görürsünüz ki hemen hepsi ya “kulüpler” bazında kalmıştır, ya da en kabadayı haliyle, yayın hakkıydı, iddiaydı, borsaydı derken bu işten dudak uçuklatacak paralar götüren “sektör” boyutunda.
Bu defa farklı.
Benim gördüğüm, bildiğim, anladığım, algıladığım kadarıyla futbolun “siyasi iktidar uğruna” cepheye dönüştürülmesi ilk defa.
Yoksa;
* Maçtan önce “savcılar”la korkutmanın... Kulüp yönetimine aday taraflardan birine değil, siyasi iktidara “yandaş” taraftar grubu oluşturmaya kalkışmanın ve bu grubun “bekleyin-görün” minvalli tehditkâr mesajlarının...
* Maç esnasında, Beşiktaş taraftarına “şerefsizler” biçiminde hakaret eden AKP milletvekillerinin...
* Maçtan sonra, ekranlarda “zaten bunlar AK Parti karşıtı” garabetinde “meşruiyet” gerekçesi(!) sunan medya tetikçilerinin ne ilgisi var futbolla?
Her şey bir yana, önceki gece şahit olduğumuz “şey”, futbol menşeli olsa; Galatasaray taraftarı sahip çıkma, destek olma ihtiyacı duymazdı herhalde Beşiktaşlılara!
***
Birinci soru malum:
- Kim yaptı?
Orasını, 80 bin kişilik yüksek gerilim ortamında, bindirilmemiş taraftarın insanüstü çabası ve soğukkanlılığı ile “facia”dan dönülen gecede, 67 kişiyi gözaltına alıp salıveren “emniyet” sorumlularımız söylesin!
Ben çocukluğundan beri Beşiktaş taraftarı olan ve hayli tribün tecrübesi bulunan bir sporsever olarak ancak, “kimin yapmadığı”na dair inancımı paylaşabilirim:
- çArşı yapmadı!
Çünkü çArşı, kâr-zarar hesabı yapabilecek stratejik zekaya sahiptir ve böyle bir hadisenin bir tek Beşiktaş’a zarar vereceğini bilir.
Çünkü çArşı’yı, Beşiktaş’a zarar verecek bir eylemin parçası yapmak mümkün değildir.
Gerisi teferruat...
***
Diğer malum soru:
- Neden?
Hakemi, Melo’yu, skoru geçiniz bir kalem...
Benim de aklıma en yatanı:
Hedef çArşı’yı itibarsızlaştırmaktı.
Ha, yeri gelmişken “itibarsızlaştırma” mevzuunu “Gezi”yle irtibatlandıranlardan olmadığımı belirteyim. çArşı, “Gezi”den önce de var olan, daha önemlisi etkisi “Gezi” den çok daha kapsayıcı olan bir ruhun adı!
Gezi eylemlerine destek veren bir çok gazeteci Baş Genel Yayın Yönetmeninin karşısında “Siz nasıl emrederseniz efendim, şehit haberlerini derhal küçültelim, hatta görmezden gelelim” diye ters L pozisyonu alırken, İnönü’nün tribünlerini dev “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” pankartıyla kaplıyordu çArşı!
Gaziantep’te minicik bedenler koli bandıyla sarılı tabutlarda uğurlanırken son yolculuklarına ve millete evlatlarının yasını tutmak yasaklanırken, İnönü tribünlerinde“81 il, 81 Türk bayrağı” oluyordu çArşı!
T.C. çArşı’ydı!
Yoksa siz sahiden de “Her yer Taksim her yer direniş” demesinler diye mi sanıyorsunuz tribünlere gelen slogan yasağı?
Anlamak için çArşı’yı, Forza Beşiktaş’ın hemen altında ne yazdığına bakmalı:
“Cumhuriyet devrimlerinin bekçisiyiz!”
“Rakibe” sataşmak için sahaya atlamaz çArşı. Ki bunu en iyi Fatih Terim bilir. “İmparatorluk değil demokrasi” sloganı, herhalde futbol hayatının unutulmazlarından biridir.
En komiği de önceki geceki kepazeliğin altından “yabancı düşmanlığı” çıkarma gayreti;
Alen Markaryan’ın lideri olduğu çArşı’ya ne de uyar değil mi?
(Alen’i yabancı gördüğümden değil; tezgahçıların zekasızlığını anlayın diye verdim bu örneği...)
çArşı’yı “Gezi”yle özdeşleştirmek gücüne hakaret;
çArşı yıllardan bu yana Türkiye’de “muhalefet tribünü” olma özelliğindeydi.
Ve tribün;
Makarna-kömürün karşısındaki en güçlü mevzi!
Ve seçim sathı mahalline girildi!
Bilmem anlatabildim mi?
***
Gözünüzde canlandırın;
Herhangi bir siyasi parti, herhangi bir seçim vaadiyle o formayı, o çocuklara çıkarttırabilir mi?
Peki tam tersi?
Binler, onbinler, yüzbinler, milyonlar dalga dalga “iradelerine sahip çıkmanın tadını” alırlarsa o tribünler sayesinde... Aşkla bağlı oldukları “forma”lar, “iktidar zulmüne boyun eğmemenin” bayrağına dönüşürse, sandığa gittikleri gün “bir daha” teslim olurlar mı?
Sporun siyasallaşmasından bahsetmiyorum;
(Mümkün değil zaten; çok sosyalist, çok anarşist, çok milliyetçi, çok demokrat, çok liberal, çok Müslüman, çok Hristiyan, çok Musevi ama o tribünde aynı dilde itiraz eden bilseniz kimler var...)
Siyasallaştırmak değil, bu “üç maymun” cehenneminde, sporseverleri “aydınlatmak” , toplumu “uyandırmak” tı çArşı’nın yaptığı!
“Şu kadar bilet ver seni alkışlayayım” ekolünden gelse kolaydı; bastırırdı parayı satın alırdı. Ama çArşı, dalkavuk tipi tribüncülük geleneğine de karşı ve yeri geldiğinde “feda” diyen, kendisinden vermeyi bilen, mücadelenin “seyircisi” değil “parçası” haline gelen yeni bir “tarz” inşa etti.
Eh bu da birilerinde “sarımsak görmüş vampir” etkisi yarattı;
Dişlerini gösteriyor ama geçiremiyordu bir türlü...
TOMA, gaz, su olmadı; gelsin “Truva atı”...
Bir şey var yalnız unuttukları:
“Evdeki hesap çArşı’ya uymaz...” da bir Beşiktaş sloganı!