Etnikçilik sektörü terörden besleniyor
Doğan Kitap tam sayfa ilan
vermiş:
Kürtler... Kürt Raporu... Devlet ve Kürtler... Kürt Sorunu Hafızası... Kürtler ve Azınlık Tartışmaları... Kürt Mutfağında Ne Pişiyor!..
Pazarlanmaya çalışılan “mamül”lere bakıyorum; “yeni” değil. Hepsi evvelce promosyon operasyonları yapılmış ürünler.
Yayınevinin internet sitesinde “en yeniler” kısmında ilan edilen kitaplar başka. Cüneyt Ülsever’in Azrail’in Aynası var mesela... Ruth Rendell’ın Kutudaki Canavar’ı var...
Ha illa “yemek kitabı satacağım” diyorsa kuruluş; Aynur Tarhan var:
“Bak Mutfakta Hayat var!”
Raf ömrünü tamamlamak üzere olanları, ellerinde kalmasın, zarar-ziyan olmasın diye son gayretle parlatıyorlar desem, kitap son kullanma tarihi olan bir ürün değil ki! 30 sene sonra da çıkar müşterisi.
Sizde yarattığı algıyı bilmem, ama bu ilan sayfasını görünce bana öyle geldi ki;
“Halkların kardeşliği”, “halkların özgürlüğü”, “barış”, “insan hakları”, “eşit vatandaşlık”, “özerklik”, “gerilla” bahane “etnikçilik sektörü”nden edinilen kazanç şahane! Güney Doğu’da yaşayan binlerce insanı “cennetin tapusu” vaadiyle, dayattıkları sanal beklentilerle kandırarak “bedava” ya oynattıkları bir “trajedi”yi, hiç de azımsanmayacak fiyata pazarlıyorlar; değmesin keyiflerine!
Siyasetçilerin durmadan birbirlerinin kucağına attığı, “Terörden beslenmek” diye bir ateş topu var ya... Terörün aç, açıkta, geri bıraktığı Güney Doğu insanının sırtından geçinmek de girer mi dersiniz bu kapsama?
II. Şahin devrinden ne bekliyordunuz ki
CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan’ın TRT hakkındaki iddialarını okurken bir umut kapladı içimi!
Düşünsenize bir kere...
Daha önce personelini “binaya kilitlemek” dahil binbir türlü akla ziyan iddia ile gündeme gelen TRT yönetimi, istediğini yaptırmak için “ikna” metoduna başvurmaya başladıysa, devrim gibi bir değişim değil mi!
Üzerine kilit vurup “evet” diyene kadar hapsetmeye benzer mi; adama “ikna olmadım” şansı vermeye başlamışlar.
Demokrasi için küçük ama TRT’yi yöneten zihniyet için ne büyük bir gelişme!
***
Şaka bir yana, TRT’de yapılan “emekliye sevk etme” operasyonuna “tarihin en büyük kadrolaşma harekâtı” diyen Tarhan’ın iddiaları vahim ötesi.
Baksanıza yöneticiler makam odalarını “ikna odası” olarak kullanmaya başlamışlar; “ikna olmayan”lar için de “ya sürgün, ya sürgün” paketi hazırlamışlar:
“AKP’nin propaganda aracına dönüşen TRT’nin yönetimi siyasal kadrolaşma için 3 yılda ikinci kez emekliliğe teşvik düzenlemesine giderek TRT emekçilerine ‘ya emekli ol ya da yer beğen’ ültimatomu vermiş, sürgünle tehdit etmiştir. Bununla da yetinmeyip, fişlenenlerin listesi yayınlanmış, TRT’de kendi adamlarına yer açmak için tarihin en büyük kadrolaşma harekâtı başlatılmıştır.
TRT yönetimi bağlı olduğu bakana derin bağlılığını kanıtlamaya çalışırken, fişlediği bu deneyimli, bilgili ve birikimli yayıncıları emekliliğe zorlamak için her yola başvurmakta, teşvik edemediğini tehdit etmektedir.
Emeklilik dilekçesi vermeyenler yöneticilerin odasına çağrılmış ve ‘sizinle çalışmak istemiyoruz ya emekli olursunuz ya da sonuçlarına katlanırsınız’ denilerek tehdit edilmişlerdir.
Yöneticilerin makamları adeta ‘ikna odaları’na dönüşmüştür.”
Şükür ki Tarhan “dokunulmazlık” sahibi...
Yoksa bir de onun için endişelenecektik şimdi. Malum biz geçmişte benzer iddiaları bu sayfaya her taşıyışımızda, “soruşturma, ifade, mahkeme” gibi “ileri demokrasinin rutin işleri”yle uğraşmak zorunda kalmıştık epeyce!
Bu sayfanın düzenli okurları için ne “TRT’nin AKP’nin propaganda aracına dönüştüğü” söylemi, ne de “kadrolaşma” şikayetleri yeni değil.
TRT, 1. İbrahim Şahin döneminde nasıl yönetildiyse, 2. İbrahim Şahin döneminde de öyle yönetilecek demek ki!
Yalnız bir farkla;
Bu kez “yapacaklarının teminatı” olan geçmiş 4 yıllık görev süresi ortadayken, Şahin’in adaylığına destek verenlerin de omuzlarına yüklenecek vebali!
Baskın günü
Eskiden “Perşembe”leriydi... Cuma günü harala-gürele, Cumartesi-Pazar’la birlikte Nöbetçi Mahkeme de girer devreye... Sonra paket halinde Silivri’ye...
Düzey buydu!
Son dönemde daha “konjonktürel” bir tavır belirdi:
Kamuoyunda infiale yol açan bir “gelişme” mi var; “hadi birikmiş baskınları yapalım da gündemi değiştirelim”...
Bir ikidir baskın gününü Salı’ya kaydırdılar;
KCK, Devrimci Karargah, Ergenekon, Balyoz, CHP’li Belediye, MHP’li Belediye, Aydınlık Gazetesi; Allah hangi adresleri verdiyse artık!
Neden mi Salı?
Salıları siyasi partilerin grup toplantıları yani “muhalefet” var. Ve eğer o gün “flaş, şok” olaylar olmazsa, Çarşamba gazetelerinin “eleştiri” dolu sayfalarla çıkma tehlikesini doğuyor bu.
Şeytanın gör dediği:
Sebep bu olabilir mi!
Taha Akyol kaynakları karıştırmış olabilir mi
Taha Akyol Hürriyet’te AKP’nin önümüzdeki yıllara ilişkin planını aktardı.
Planı açıklayan “Başbakan Erdoğan’ın çok yakınındaki bir çalışma arkadaşı.”
Bu plana göre “2014’te Tayyip Bey cumhurbaşkanı, Bülent Ağabey geçici başbakan; Abdullah Bey 2015’te başbakan”.
***
Arkasına yüzde 50 oy desteğini alan, yasamaya, yürütmeye, yargıya, medyaya, üniversitelere, orduya demir bir pençe ile egemen olan, partisi içindeki tek adam Erdoğan, rejimi tam yetkili cumhurbaşkanına dayalı bir “Başkanlık sistemine” dönüştürmek dururken, Putin-Medvedev projesine “Evet”
der mi?
Doğrusu bana, bu modeli anlatan kişi “Başbakan Erdoğan’ın yakın bir çalışma arkadaşı” olmaktan çok, “Cumhurbaşkanı Gül’ün yakın bir çalışma arkadaşı” gibi geldi.
Emre Kongar / Cumhuriyet
Cumhurbaşkanı’na sor anlatsın gammazcıları
Ekrem Dumanlı yazıyor:
“AK Parti’yi, ’cemaat’i, Tayyip Erdoğan’ı, Fethullah Gülen’i sürekli dış dünyaya gammazlıyorlar. Bunu gazetecilik adına yapıyorlar, güya...
Dünya standartlarında yayıncılık yaptığı sanılan gazete ve dergiler de ’karşıt görüş’ olmaksızın bu kara propagandaya teslim olup uluslararası lobicilerin dümen suyunda çırpınıp duruyorlar”.
***
Bana o kadar tanıdık geldi ki bu satırlar.
28 Şubat günlerine götürdü beni...
O dönemde Refah Partisi’nin başına gelenler ya da bir şiir okudu diye Erdoğan’ın başına gelenler Amerika’da ve Avrupa’da anlatılırdı.
Batılı yayın organlarına demeçler verilirdi.
Paneller kovalanırdı, düşünce kuruluşlarına falan gidilirdi.
Türkiye’deki “antidemokratik gelişmeler” anlatılır, Ekrem Dumanlı’nın tabiriyle “gammazlama” yapılırdı.
O zaman devletin ve hükümetin yanında hizalanan medya organları da bu faaliyetleri, tıpkı bugün Ekrem Dumanlı’nın yaptığı gibi, “gammazlama” olarak nitelerlerdi.
Ekrem Dumanlı gitsin Abdullah Gül’e sorsun, “Geçmişte size ’Türkiye’yi gammazlıyor’ suçlaması yapıldı mı?” diye...
Gül, kendisine bir sürü öykü anlatacaktır.
Ahmet Hakan / Hürriyet
Akıl sağlığı yerinde kimse bu “ayıba” ortak olmaz!..
Haklarında dava açıldı diye “meslekten men” edildiler
Siz siz olun, bundan sonra hakkınızda dava açılmaması için elinizden geleni yapın. Gerekiyorsa adak adayın, günde 41 kere dua edin... Aksi halde yandınız demektir!
***
Ben gazeteciyim... Diyelim ki hakkımda bir dava açıldı... Normal koşullarda davanın görülmesini ve hakkımda çıkacak kararın kesinleşmesini beklerim.
Sonra da aklanırsam yoluma devam ederim, hüküm giyersem cezamı çekerim.
Ama bundan sonra işim daha zor: Çünkü... Futbolda Şike Operasyonu’nu yürüten Savcılık, davada adı geçen sanıkların stada alınmamaları ve işlerini yapamamaları uygulamasıyla öylesine büyük bir hataya öncülük etti ki, bundan sonra bu ülkede yaşayan herkes, hakkında dava açıldığında “açlık tehlikesi”yle karşı karşıya gelebilir!
Düşünün; hakkında dava açılan futbolcu, sırf sanık oldu diye mesleğini yapmaktan men ediliyorsa... Demek ki ben de, böyle bir durumla karşılaşırsam, birileri “gazetecilik yapmama” engel olabilir. Hakkında bir dava açılan avukat mahkemeye, doktor hastaneye, öğretmen okula, mühendis inşaata, pilot uçağa, vatman tramvaya, kaptan gemiye, postacı postaneye, aşçı lokantaya giremez!
***
Evrensel hukuka göre herkes, hakkındaki suçlamadan hüküm giyene kadar masumdur... Ve hiç kimseye; mahkeme kararı kesinleşinceye kadar “ceza” verilemez!.. Futbolcuların ve teknik adamların ekmek kapısını kapatan, yöneticilerin ticari saygınlıklarını sıfıra indiren bu uygulama, “insanlık ayıbı” dır ve suçtur! Bu büyük hataya, akıl sağlığı yerinde olan herkes şiddetle karşı çıkmalıdır.
Mustafa Mutlu / Vatan
Şamil buna da cevap versene
Savcılık, TFF’na yazıyor. Onlar da bazı futbolcu ve yöneticileri stada sokmuyor. Yenisi iptal edildiğine göre, eski yasa yürürlükte demektir. İstediğiniz hukuk hocasına bunu sorun... Güç dengeleri değiştiğinde bugün ’Hamurabi uygulamaları’ yapanlar, mutlaka bedelini ödemek zorunda kalacaktır. Unutmadan bir konuyu soralım; ’Mersin İdman Yurdu’nu koruyup, kollayan Bakan niye, iddianamede yok?’ Bunun cevabını da Milletvekili Şamil Tayyar’dan bekliyoruz.
Burhan Ayeri / Akşam
Eğer şike yasasındaki değişiklik 4 partinin ortak kararı değil de hükümet tasarısı olarak gelseydi Cumhurbaşkanı şimdiki gibi mi davranırdı. AKP’yi ve Başbakan Erdoğan’ı karşısına alabilir miydi?
Can Ataklı / Vatan