Et konusu yanlışların ürünüdür
Gelecek nesillerimiz Türkiye’nin AB ile olan macerasını yazarken, “herhalde bizim atalarımız 2000li yıllarda toplum olarak akıl hastalığına tutulmuşlar ve şuurlarını kaybetmişler” diyecek. Adamlarla müzakere masasına oturmuşuz “elimizdeki otuzu aşkın dosyayı sizinle tartışacağız, ancak bunların hepsinde anlaşsak bile bu müzakereler AB’ye alınacaksınız diye bir kesinliğe ulaşmaz. Müzakerelerin sonucu ne olursa olsun biz, sizi AB’ye alıp almamakta serbestiz” diyecekler, ortaklığın iki kurucundan Fransa ise, Türkiye’nin AB’ye alınma yolunda zirveden çıkacak kararı halkoyuna götüreceğini alelacele anayasa değişikliği ile hükme bağlayacak. Sonra da Türkiye devlet yapısı, ekonomisi, eğitim ve kültür hayatı ile ilgili bütün konularda “emredersiniz efendim” tavrıyla tarım hayatı başta olmak üzere bütün genlerini değiştirecek. Evet, torunlarımızın: “vah atalarımıza vah, nasılda delirmişler, nasılda akıllarını kaybetmişler, bunların hepsi mi bunamış” diyerek ellerini dizlerine vurup vah ki vah söylenişiyle geçmişin hicranlı muhasebesini yapacakları demleri görür ve duyar gibi oluyorum.
Türkiye AB macerası sürecinde tütün ekimini sınırlandırdı. Şeker pancarı ekimine kota getirdi. Dünyanın en güzel pancarını üreten Türkiye, bugün kanser hastalığına sebep olduğu kesinleşen mısır şurubu tatlısını kullanır oldu. Buğdayda, fındıkta, arpada hep aynı yanlışlar “efendilerin emri” diye uygulamaya kondu. Hele hayvancılık konusunda cinayet çapında yanlışlar işlendi. 1980li yılların ortalarına kadar et hayvancılığı açısından Ortadoğu’nun en zengin ülkesi olan Türkiye, şimdi dışarıdan et ithal eder oldu.
Ters yönde işleyen sistem
Canlı hayvan kaçakçılığını önlemek için tedbir alan Türkiye, şimdi dışarıdan gelen kaçak hayvanlara karşı ters yönde işleyen bir sistemi kurdu. Doğu ve Güneydoğu’da terör mera hayvancılığına son verdi. Zaten 1940 yılında 44 Milyon Hektar olan çayır mera alanları 2000li yıllarda 12 milyon Hektar’akadar düşmüştür. Bu dönemde mera ıslah çalışmalarına girilip yeni meralar kurulacağına, hayvancılığa verilen teşvikler kaldırıldı. Et ithalatı serbest bırakıldı. Türkiye dünyanın ucuz et pazarı oldu. Batı ülkelerinde tüketilemeyecek kadar kalitesiz ne kadar et varsa Türkiye’ye getirildi. Neticede yalnız hayvancılık değil, et ürünleri işleyen sanayi işletmeleri de ya iflas etti ya da ithalatla yaşama çareleri aradı.
İş bununla bitmedi. Kamu sektöründe hayvancılığa hizmet eden ve hayvancılığıayakta tutan Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve Yem Sanayi gibi önemli kuruluşların özelleştirilmesine başlandı. Bir başka ifade ile yok edilmesine... EBK, 1952 yılında kurulmuş 1995 yılına gelindiğinde 29 kombinaya sahip olmuştu. Bu kombinalar üreticinin yetiştirdiği hayvanları değerlendiriyor, hayvan hastalıklarıyla mücadelede önemli hizmetler görüyordu. Et piyasasını düzenleyen, üreticiyi ve tüketiciyi koruyan EBK kombinalarının kapatılmasının memlekete getirildiği ağır kayıpları fark edenler geç de olsa uyandılar. Ancak ne fayda... EBK şu anda et piyasasında % 1 paya sahiptir. Yaşama savaşı vermektedir.
O dönemde uygulanan et ithalatını serbest bırakan politikaların hayvancılığı yıkıma götürdüğü kısa zamanda anlaşılınca et ithalatı sınırlandırıldı ve sadece damızlık canlı hayvan ithalatına izin verildi. Gelen hayvanların Türkiye şartlarına uymakta zorlandığı görülünce, yerli ırkların geliştirilmesine çalışıldı.
Adam olmak...
2001 krizi hayvancılığın bel kemiğini kırdı. Besicilere verilen kredi faizleri % 200lere ulaştı. Bu alana yatırım yapan bütün işletmeler iflas etti.
Türkiye ne yazık ki sorunlarına dünya ve ülke çapında toplu bakışla eğilmiş, bunları anlamış, düşünmüş, çare üretmiş kadroların elinde değildir. Uzmanlığa saygı duymayan “her şeyi ben bilirim, ben yaparım” diyen zihniyetle bir yere varmak mümkün değildir. Bizim yaşadığımız kayıplar ve çileler bunun en güzel örneğidir. Hiçbir efendi çıkıp ta piyasada et fiyatları ile başta yem olmak üzere et üretimin de kullanılan girdi fiyatları arasındaki dengenin neden bir türlü sağlanamamış olmasını düşünmemiştir. Süt fiyatları şuursuzca düşük tutulmuştur. Artık yanlışlardan dönülmelidir.
“Hakikatle mağlup olmayı en büyük zevk bilirim” demeden değil devlet adamı adam olmak mümkün değildir.