Eski darbe filmine yeni senaryo ile yeni çekim

Yandaş dinci basının tüm gizli sorgulamaları anında bilmesi, Başbakan’ın savcı gibi konuşmaya başlaması, demokrat (!) AKP’nin sabaha karşı ev baskınlarından mutlu olması elbette rastlantı değil


PAŞA’nın evinde tabanca da bulundu dediler.
Diyeceksiniz ki; evde fırın küreği bulunsaydı tuhaf olurdu da hiç Paşa’nın tabancası olmaz mı?..
Ben de kaç gündür bunu düşünüyordum; gazeteci Mustafa Balbay’ın masasında haber, üniversitedeki profesörde kitap, ATO Başkanı Sinan Aygün’ün kasasında para bulununca ben anladım, siz de anlamışsınızdır.
Ancak Paşa’nın silahı baston şeklinde.
O zaman iş değişiyor.
Yani, asıl darbe silahı bastondur belki.
Böylece baston ile darbe ilk kez bu memlekette yapılmış olacaktı.
Belki de Paşa topal numarası yapacaktı.
Bir ihtimal topal taklidi yaparak yanaşacaktı iktidardakilere, sonra bastonla kafalarına kafalarına...

* *

Türkiye’nin yakın tarihinde bu olanlara tıpatıp benzeyen bir “Madanoğlu davası” vardır, hatırlamalısınız.
Madanoğlu, emekli korgeneral...
1970’lerin başında “darbe yapacaktı” denilerek bir sabah kapıya gelen polislerce (9 Mart) evinden alındı.
Onunla birlikte birçok subay suçlandı.
İlhami Soysal, İlhan Selçuk gibi muhalif gazetecileri, yazarları, kimi bilim adamlarını topladılar.
Sorgulamalar, eziyetler, suçlamalar sürüp gitti.
Sonra zaten boş dava düştü.
Ama bir şey başarılmıştı:
Sindirilmiş ve korkutulmuş yurtsever insanların gözleri önünde, Türkiye’nin bir yandan ABD eğemenliğine, bir yandan ABD yandaşı din-siyaset tüccarlarına teslim edilmesi eksiksiz sağlanmıştı.

* *

Yine o dolap.
Kim ne derse desin, bu olup-bitenlerin arkasında iktidarın kendi adamları vardır.
Yandaş dinci basının tüm gizli sorgulamaları anında bilmesi, Başbakan’ın savcı gibi konuşmaya başlaması, demokrat (!) AKP’nin sabaha karşı ev baskınlarından mutlu olması elbette rastlantı değil.
Bir başka zamanın, bir başka Madanoğlu davasıdır bu.
Bu sefer, sindirilmiş, susturulmuş, korkutulmuş insanların gözleri önünde, bir başka aşamadadır sıra...
Kendi Türkiye’lerini kuruyorlar.
Paşa’nın baston şeklindeki tabancasından başlayarak..
* Bekir Coşkun/Hürriyet

+++++


Defçi Nazlı ve Saz Heyeti
Ergenekon kapsamındaki altıncı gözaltı faslı yapıldı. Nazlı Ilıcak yemedi içmedi şunu yazdı:
“Örgütün medya uzantısının da derinine inilsin...”
Ona diğer yandaşlar katıldı.
Aynı telden çalanlar saz takımını tamamlamışlar, sayfa sayfa çığıracak solistleri eksik kalmıştı. Ali Bayramoğlu’nun Neşe Düzel röportajında “jüri” den aldığı tam puanla aranan solist de
bulundu.
Bayramoğlu, Ilıcak’ın koyduğu virgülden devamı getirdi:
“Ergenekon’un çok ciddi bir ayağı var medyada. Türkiye’deki değişime ve AB üyelik sürecine direnç pıtrak gibi yeni televizyon kanallarını ortaya çıkardı. Son üç yıldır peşpeşe ulusalcı kanallar kuruldu. Ergenekon bazı gazeteleri ele geçirdi. Çünkü toplumu kaos, korku ve paniğe sürükleyerek seferber etmek istedi....”
Bütün suç kurtta
Ve malum ara taksimi:
İttihatçılar’dan, Teşkilat-ı Mahsusa’ya, Özel Harp Dairesinden, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatına kadar Rumları, Ermenileri doğrayan “seyyar vurucu gruplar” hikayesi...
Hepsini Ergenekon yaptı.
Dünden beri destanlardan efsanelerden gidiyoruz ya, şöyle de diyebiliriz:
Önce rumları, sonra ermenileri, sonra yine rumları, sonra kürtleri... Maraş, Çorum olaylarını, Sivas’ı kalabalığa karışan ’kurt’un neden olduğu tahrik başlattı... Danıştay’ın güvenlik kapısını kurt aştı... Malatya’ya, Şemdinli’ye, Trabzon’a kurt indi...
Nitekim ölümsüz, yenilmez bir
cani var
karşımızda.
Kazıklı Voyvodo’dan, karındeşen Jack’e, Freddy Kruger’dan Adolf Hitler’e, Stalin’den Mao’ya, ’kardeş katli vaciptir’ci padişahlardan, İmralı’ya... Hepsinin ruhunu bu şeytan kurt teslim aldı.
Bu kurt nereden mi çıktı?
Ergenekon’dan...
Omu mu tatmin oldunuz mu?


+++++



Evladı Fatihan
Biz “Cumhuriyeti etnikleştirme” olarak yorumlamıştık, Mehmet Y.Yılmaz “dağdan gelip bağdakini kovmak” olarak algılamış Mümtaz’er Türköne’nin “Cumhuriyet’i Çerkezler ve Makedonyalılar kurdular. İkisi de anavatanlarını kaybetmiş topluluklardır” sözlerini.
Yılmaz’ın “Evladı Fatihan” hatırlatması ise yerinde olmuş.
Tüköne, Anadolu’yu yeteri “kurtuluş mücadelesi verecek” şuurda bulmasa da, Balkanlar’ı Türkleştirmek için göz ettirilen aileler de Karaman’lı, nihayetinde Anadoluluydu!..


+++++



Sahtekarlar şebekesi
Aşık’ın yazısı, bizim medyada da iddianameyi görmeden Ergenekon terör örgütüdür gözltına alınanlar katil hükmü verenlerin beslendiği kaynağı açıklıyor:
Avrupa Parlamentosu’nun 21 Mayıs 2008 tarihli Türkiye Raporu’nun 23. maddesi aynen şöyle:
“...Encourages the Turkish authorities to resolutely pursue investigations into the Ergenekon criminal organisation while closely adhering to the principles of the rule of law, to fully uncover its networks reaching into the state structures and to bring those involved to justice.”
Yani:
“Avrupa Parlamentosu, Türk makamlarını, kanun hâkimiyeti ilkesine sıkıca bağlı kalarak, Ergenekon cinayet örgütü ile ilgili soruşturmasını kararlılıkla sürdürmeye, bu örgütün devletin yapılanmasının içine sızmış bulunan şebekesini tümüyle ortaya çıkartmaya ve bu işlere karışmış olanları adalete teslim etmeye teşvik eder...”
Görüldüğü gibi.. Henüz iddianame bile hazır değil ama... Avrupa Parlamentosu Ergenekon’un bir cinayet örgütü olduğuna karar vermiş... Şebekeyi saptamış. Hükümeti, devletin içine sızmış şebekeyi ortaya çıkarmaya ve adalete teslim etmeye çağırıyor.
Aynı Avrupa Birliği, AKP hakkındaki kapatma davasında ise Anayasa Mahkemesi’ne baskı yapıyor, kapatma kararı verildiği takdirde AB ile ilişkilerin kopacağından dem vuruyor, yargıyı tehdit ediyor. Muhalifleri ezdirmek için kumpas kurulmasına omuz verirken, işbirlikçileri kurtarmak için uğraşıyor. O yüzden falanca konuda yargı çalışsın buyuruyor, filanca konuda çalışmasın diye bastırıyor. AB’nin çıkarları söz konusu olunca ilkeleri yok oluyor. Bir sahtekârlar şebekesi ki, sormayın...
* Melih Aşık/Milliyet


+++++



BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Güçler medyası
Basın özgürlüğü, insanların düşüncelerini kısıtlamak için de kullanılabilir! Bir başka anlatımla basın, insanları öylesine hedef tahtasına koyar, öylesine saldırgan hale gelir ki, kimse dilini kıpırdatamaz! İddianamesi çıkmamış davaların yargılama sonuçlarını açıklayan, giderek densizleşen ve güçsüzleşen özel medya kuvvetleri, sık kullandığımız şu tanımı zorunlu kılıyor: Medya gücü yok, güçlerin medyası var! Hukuk başımızın tacı... Ne sözümüz olabilir ki! Ama medya infazına bir çift sözümüz var...
Sokrates’e eşi seslenmiş: “Seni haksız yere mahkûm ediyorlar!”
Sokrates karşılık vermiş: “İyi ya... Ya haklı yere mahkûm etselerdi!”
* Mustafa Balbay / Cumhuriyet


+++++



İnşallah çeteci çıkarlar
Savcıların elinde çok güçlü deliller olduğu ileri sürülüyor.
İnşallah...
Şayet değilse...
Yani, deliller TCK’ya göre bir anlam ifade etmiyorsa...
Yandı gülüm keten helva...
O zaman bu ağzı salyalı demokrat liberallere küçük küçük ve basit sorular soracağız...
Sağlıklı bir şekilde gözaltına alınan insanlar mezara tahliye edildi.
Gazeteciler gözaltına alındı. Koskoca komutanlar hapse yollandı.
Dinlendik, gözaltına alındık, psikolojik işkence gördük...
Atatürk diyen, Cumhuriyet diyen, bağımsızlık diyen...
ABD’ye küfreden...
AB’ye lanet eden...
Tam bağımsız Türkiye diyenler lanetlendi...
Terörist damgası yedi.
Bu damgayı basan kimdir?
Ya sabır...
Hele şu iddianame bir çıksın ve görelim şu terör örgütünü...
İnşallah bu heyet gerçekten, somut, yasalara aykırı bir örgütlenme içindedir... İnşallah...
* Serdar Akinan / Akşam


+++++



Serde biraz “kahinlik” olmadan bu meslek de çekilmez ki!!!
Nihai sonuç
Ülkeyi yöneten parti kapatılmış, cumhurbaşkanı, başbakan, yönetici elit, siyasetten yasaklanmış olacaktır.
Öte yandan, eli kanlı bir darbe çetesini temizleme niyetiyle başladığı varsayılan soruşturma, ilk davayı kışkırtan bütün muhalifleri temizleyecek bir intikam davasına dönüşecektir.
Ve nasıl ki Susurluk “Kahrolsun Erbakan” sloganları arasında eriyip gittiyse, Ergenekon davası da “Yaşasın Erdoğan” alkışları arasında kaybolup gidecektir.
Böylesi bir kirli kavgadan demokrasi adına hayır bekleyenlere, “Keşke” den başka bir şey diyemiyorum.
* Can Dündar/Milliyet


+++++



MİNİ YORUM
Orhan Pamuk’un İstanbul’u
Bir organizasyon firması “uluslararası evlilik merkezi” olma hedefini açıklarken “Orhan Pamuk’un İstanbul’unu yaşatıyoruz” misyonu dile getirmiş.
Bu kavram eğer romanlarındaki nostaljik tasvirlere atıfsa, ülkede herhangi bir Orhan Pamuk romanını alıp baştan son safyaya kadar okuma sabrı gösteren kaç kişi bulunur bilemem. Ama yaygın “Orhan Pamuk” imajıyla markalaşan bir firma “evlilik” gibi düş-mutluluk-birlikte ömür sürme heveslerinin odağı olan bir olay için son tercih olacaktır. Kimse “katiller” in memleketinde evlenmek istemez çünkü... Ve Orhan Pamuk’un İstanbul’u, aynı zamanda “kürt ve ermeni katilleri” nin İstanbu’udur...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları