Ertuğrul Özkök ile Ahmet Hakan ve umresi
Ertuğrul Özkök ile Ahmet Hakan umre yapmaya karar verince bunu gazeteleri Hürriyet için pazarlamayı düşünmüş olmalılar ki yola çıkmaya haftalar varken “Özkök-Hakan umresi” basının belli başlı malzemelerinden biri haline getirildi.
Umreye gidilecekti, gitmişken gazetecilik de yapalım bari mi dendi, yoksa öyle bir şey yapalım ki, Türkiye bunu konuşsun, bu ne olsun, bu ne olsun, hah, birlikte umreye gidelim mi dendi, o kadarını bilemiyoruz.
Gazetecilik, zeytinyağı gibidir, ne kadar bastırırsan bastır, Hac ve Umre gibi yalnız Allah’ın rızası için gerçekleştirilen fiillerde bile işte böyle üste çıkar; el âleme, “Ey millet, bakın biz neler yaptık, neler” dedirtir, dizi yazılar döşettirir.
Hayırlı olsun.
Ertuğrul Bey “Say” ile “Tavaf”ı karıştırmış ve Hz. İbrahim Makamı’nda “Tavaf namazı” kılmamış olsa da Allah umresini kabul etsin. Eder mi? Ederse kim ne diyebilir? Meselenin Allah ile kul arasındaki yönü konumuzun dışındadır.
Yalnız Ahmet Hakan ile umreye Zaman’dan katılan Ali Bulaç’ın Ertuğrul Özkök’ü en azından gazetecilik adına pek de doğru bilgilendirmediklerini söylemek durumundayız.
Kâbe, her yıl milyonlarca Müslüman’ın hac ve umre için ziyaret ettiği Müslümanların Kıblesi. Bugüne kadar milyarlarca Müslüman yüz binlerce gazeteci umre yaptı, hacı oldu, anılarını aktardı, fotoğraflarını yayınladı. Ramazan ayında ve ilahi kliplerinde Kâbe ve Kâbe’yi tavaf eden on binlerin görüntüleri bütün televizyon ekranlarında her gün defalarca döndürülüp durmakta. Yani Kâbe, ziyaret eden ve etme fırsatı bulamayan Müslümanlar için meçhul bir mekân değil. Hürriyet gibi bir gazetenin Ertuğrul Özkök gibi bir genel yayın yönetmeni umre veya başka bir sebep için Kâbe’ye gidip döndüğünde kaleme aldığı yazı dizisine “Yılın yazı dizisi” derse, insan beklenti içersine giriyor.
Acaba yeni ne var?
İlk gün manşete çekilen başlık, “Kâbe’nin kadın erkek kuralı” olmuş. “Burada kadın erkek aynı safta namaz kılabiliyor” diyor Ertuğrul Bey.
İyi de, bunu bilmeyen yok ki. Bu bir mecburiyet.
Öyleyse niye manşete çekildi? Herhalde, “Bakınız ’Harem’denilen o mübarek beldede bile kadın erkek omuz omuza, öyleyse nedir bu ‘haremlik-selamlık’ ayrımı?” mı demek isteniyor.
Görüntüden görev çıkarma, bir umre ile müçtehit imam olma, herhalde bu olsa gerek..
Abarttık ve zan ile hareket ettikse helallik dileriz..
Yine birinci günün anonsunda Kâbe, “İslâm’ın kalbi” olarak sıfatlandırılmış. İkinci gün Ahmet Hakan o unutursa Ali Bulaç uyarır nasıl olsa diye beklerken gördük ki aynı niteleme Özkök’ün, “Duvara yaslanmış tefekkür ediyorum... Hayatımızın en tanıdık dini simgesi yanı başımızda... Bütün Müslümanlığın kalbi...” satırları ile tekrarlayışı.
Sahi öyle mi? İlk yazıda “İslâm’ın” ikinci yazıda “Müslümanlığın kalbi” olmuş, Kâbe. Müslüman’la İslâm aynı şey mi, sözlüğe bakmak lâzım, bu bir.
İkincisi, Özkök yola çıkmadan önce Şeriati ve İslâmoğlu’nun konu ile ilgili kitaplarını okuduğunu söylüyor. Kâbe’nin İslâm’ın mı Müslüman’ın mı hangisinin kalbi olduğuna karar veremediği o bilgiyi bu üstatların kitaplarından mı öğrendi, Ahmet Hakan yahut Ali Bulaç’ın anlattıklarından mı böyle bir sonuca vardı bilemiyoruz amma Kâbe İslâm’ın da Müslümanın da kalbi değildir.
Kâbe Kalp ise Kuran İslâm’ın nesidir? Hz. Muhammed (s.a.v) İslam’ın ve Müslümanın nesidir? Kâbe ile ilgili Hz. Ayşe validemizin naklettiği bir hadisi burada aktarsak kendimizi bitmez bir polemiğin girdabında bulabiliriz. Bu satırların yazarı Kâbe’ye âşıktır amma Kâbe söylediğimiz gibi ne İslâm dini ne Müslüman için kalp makamında değildir. (bu bahiste not: Seyyid Hüseyin Nasır’ın “İslâm’ın Kalbi” kitabının okunmasında yarar vardır.)
Son not: Umre anıları ile “yılın yazı dizisi” olmaz. Dünya çapında bir gazetecilik yapmak istiyorsa Hürriyet, Sayın Özkök’e el değmemiş bir konu önerebiliriz. Ramazan çıkmadan, acele etsinler, çok ciddiyim.