Ermenistan'a giderken aldı da bir yağmur
Necip milletimiz kadar suiistimale açık bir başka örneğe yeryüzünde rastlamak mümkün değil. Mübarek ramazanı idrak ettiğimiz günlerde 11 milyon insana yardım dağıtıldığını duyunca tüylerim diken diken oldu. AKP’ye iktidar yolunu açan en önemli faktörlerden biri olan belediyeler bir türlü kimden alıp kime dağıttıklarını belgeleyemedikleri halde, iftar sofraları kurup evlere yardım paketi dağıtımını sürdürüyorlar.
AB’den tak diye talimat gelince, şak diye yerine getirenlerin son günlerde kulağının üzerine yatışı fena halde canımı sıkıyor. Almanya’da devam etmekte olan inanç hortumculuğu davası ayyuka çıkmışken, pişkin pişkin seyredilmesi de kanıma dokunuyor. Toplanan paraların hangi kuryelerle nerelere teslim edilip otelcik, gemicik, TV’cik gibi mini yatırımlara dönüştürüldüğü kanıtlanmışken savcılığın harekete geçmeyişi rahatsız ediyor beni.
Kimlerin cebini aydınlattığı meçhul olan Deniz Feneri rezaleti, içinde bulunduğumuz ramazan ayında açığa çıkmazsa vatandaş zekâtını, fitresini ödemekte güçlük çekmeyecek mi?
Birileri düğün bahanesiyle, cenaze için taziyede büyük özelleştirme ihalelerinin kulisini yaparken, iki emekli orgenerali cezaevinde ziyaret eden ordunun paşasına veryansın ediyorlar. Ne de olsa meydan boş.
Anaların gözyaşı ve feryatları arasında her gün bayrağa sarılmış şehit tabutları gelirken, kamuoyu futbol maçına kilitlenmiş durumda. İki ülke arasında ilişkileri düzenlemek için güya adım atılacakmış. Sevsinler sizin dostluk adımlarınızı.
Onlar bütün dünyanın önünde sizi soykırımla suçlamaya, toprak talep etmeye devam ederken, siz ayaklarına gidip jest yapacaksınız öyle mi?
Çıkrıkçılar Yokuşu’nun toy delikanlısı geçtiğimiz dönemin ekonomi dehası dış politikanın güler yüzlü bakanı, “Ama merhum Alparslan Türkeş de Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan’la görüştü” diye ofsayttan gol atmaya çalışacak, yerseniz tabii.
Vaktinde Azerbaycan’da bulunmuş Kafkaslar’daki gelişmeleri hasbel kader takip etmiş ve kendince sorumluluk sahibi Türk milliyetçisi olarak bütün bunları merhum Alparslan Türkeş ile bire bir görüşmüştüm. Dünyanın gözleri önünde sadece Karabağ’ı değil, Azerbaycan topraklarının yüzde 25’ini işgal edip 1 milyondan fazla insanın kaçgın (mülteci) durumuna düşmesini o vakit hem Rusya hem de ABD seyrederken, Türkeş’in gönlü razı olmamıştı. Başta Azerbaycanlı esirlerin iadesi olmak üzere işgal edilen topraklardan geri çekilmek kaydıyla sınır kapılarının açılması ve bölgede barışın sağlanması için Türkçü Türkeş, henüz Taşnakların gazabına uğramamış olan ılımlı Petrosyan’la görüşmüştü, ama üçüncü bir ülkede. Fransa’nın başkenti Paris’te.
İsimlerinin önüne, “araştırmacı gazeteci” titri ekledikleri halde okuyup araştırmadan, sadece karıştırma görevlerini yerine getirenler, keşke Paris eski büyükelçisi Tansu Bleda’nın Maskeli Balo kitabını okumuş olsalardı.
Dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in gizli kriptoyla verilen talimatıyla Türkeş’in karşılanıp Petrosyan ile görüşmesini, müzakerelerde nelerin konuşulduğunu ve kimlerin olduğunu o kitaptan öğrenseler belki siyasi ve diplomatik derslerinden sınıfta kalmazlardı.
Türkeş’in attığı adımla Azerbaycanlı esirler verilmese bile kalıcı ateşkes sağlanmıştı. Sonra, yani 15 yıl önce hava sahası açıldı. İstanbul-Erivan uçak seferleri başladı, iş bavul ticaretine döküldü ama karşı adım görülmediği gibi soykırım gibi safsatalar devam etti.
Gül, Ermenistan’a giderken, biz de o günlerin tanığı MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş ile görüştük. Tuğrul Bey’in tanık olduğu Petrosyan görüşmesiyle beraber, Türkiye’nin bu ziyaretten kayıplarını sonraki yazıma bırakalım ve Türkiye’de yıllardır yayımlanan Ermeni gazetelerine rağmen Yeniçağ’ın Ermenistan’da Ermenice gazete çıkarma talebinin neden yerine getirilmediğini de sorgulayalım.