Ermeni tasarıları ve Türkiye'nin zaafı!
ABD dahil yirmiye yakın ülkenin parlamentosunda Türk milletini resmen “Ermeni soykırım” ı yapmakla suçlayan yasalar kabul edilmiştir. Bu ülkelerin bazılarında ise “Türkler Soykırım yapmamıştır” demek suç haline getirilmiştir. Bu ülkelerden bazılarının aynı zamanda bir zamanlar “dünya yuvarlaktır” diyenleri yargılayan ülkeler olduğunu da hatırlamak gerekir.
Soykırım iddiaları 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’nin parçalanarak bir Ermeni ve Kürt devleti kurulmasını öngören Sevr süreci için uydurulan bir gerekçeydi. Bu gerekçenin 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki devamı ise bugün kabul edilen “soykırım tasarı”larıdır. Bu bakımdan sorun bir “bir hakkın teslimi”, “bir gerçeğin ifadesi” ya da “tarihin aydınlatılması” değildir. Sorun siyasi olup, Türkiye’ye yönelik eskimeyen emperyalist bir projenin uzantısıdır.
Türkiye’yi yönetenler yıllarca bu sorunu yüzeysel bir bağlamda ele almışlardır. Bu durum dünyadaki son gelişmeleri ve küresel projeleri okuma konusunda ülkeyi yönetenlerin önemli özürleri olduğunun kanıtıdır. İktidardakiler, Türkiye’nin AB ya da ABD’nin yakın müttefiki olurlarsa, demokrasi ve insan hakları konusundaki eksikliklerini giderirlerse; kendisine yönelecek dış tehditlerin önemini yitireceğini düşünmektedir. Onun için de “kendi tarihiyle yüzleşmek” adı altında kendi kendisini suçlayan ve yargılayan açıklamaları teşvik etmek ve hoş karşılamak gibi bir saflık içine dahi girmişlerdir. Bu sonucu Batıyı ve emperyalist kültürü tanımamak üretmiştir.
Batılılar iki dillidir. Güçlü ülkelere karşı kullandıkları dil ile diş geçirebileceklerine inandıkları ülkelere karşı kullandıkları dil birbirinden farklıdır. Bunun yansımalarını her alanda görmek mümkündür. Fransa ve İsviçre gibi ülkeler, iki dilli ülkelerin en önde gelenleri arasındadır.
Fransa ve İsviçre “Ermeni soykırım yapılmadı” ifadesini, ifade özgürlüğü kapsamı dışında tutarak yasaklayabilmektedir. Buna karşın Türkiye, tamamen siyasileştirilmiş bir konuyu bilim, aklıselim ve gerçekler temelinde tartışmak için öneri üzerine öneri getirmektedir. Siyasileşmiş bir iradeyi bilimsel bir akıl ve vicdan ölçüleriyle yönlendirmek mümkün değildir. Yani Türkiye’nin “komisyon kurup, 1915 olaylarını araştıralım” ya da “arşivleri karşılıklı olarak açalım” önerileri onlar için hem geçerli hem de anlamlı değildir. Kimsenin de Ermeni iddiaları konusunda gerçek peşinde koşmak ya da gerçeğe ulaşmak gibi bir niyeti yoktur. Ermeni ya da Kürt sorunu; onlar için zaman, zemin ve fırsat bulduklarında Türkiye’yi köşeye sıkıştırmakta kullanılan bir zamanlar adına “Doğu Sorunu” dedikleri eskimeyen bir hikâyedir.
“Stratejik müttefik” ABD’nin durumu ise çok daha vahimdir. ABD’nin kabul ettiği “soykırım” tasarısı bu bağlamda Türkiye’yi ne denli ciddiye aldığını, nasıl bir “stratejik müttefik” olduğunu gösterir niteliktedir. Dahası Türkiye’de katliam yapan teröristlerin üzerinden ABD silahlarının çıkmasının bu durumu ne denli pekiştirdiği de ortadadır. Türkiye ise tezkere, Hamas ve İran konusundaki politikasıyla kiminle ne tür “stratejik müttefik” olduğunu çok da belli etmiş bir ülke değildir.
Türkiye’nin kurumsal, sürekli ve tutarlı bir dış politika uygulamamasının ciddiye alınmamasında önemli bir etken olduğu söylenebilir. Türkiye teorisi olan, pratiği bulunmayan, söyleyeni çok yapanı yok olan bir görünüm sergilemektedir. Kendi kırmızı çizgilerini kendisi çiğneyen bir ülkeyi, başkalarının ciddiye alması bu bağlamda mümkün olmamaktadır.
Bu konuda tipik bir örnek AB’deki görüşmeler sırasında sergilenmiştir: AB Komisyonu Başkanı Barroso ile Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan bir görüşme yapmışlardır. Görüşme sırasında Barroso, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını içeren yasa tasarısıyla ilgili görüşünün sorulması üzerine “Tarihe saygı açısından, 1915 olaylarının her türlü siyasete alet edilmesine karşı olduklarını’’söylemiştir. Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan ise, ABD yönetiminin ” Fransa örneğini izlemesini “ talep etmiştir. Benzer bir tasarının geçen yıl Fransa tarafından kabul edildiğini hatırlatan Koçaryan, ” Türkiye’nin çok büyük tepki vermesinden korkuyorlardı. Oysa (tepkiler) sadece birkaç gün devam etti. Aradan geçen 1 yılda Fransa ve Türkiye arasındaki ikili ticaret 1 buçuk kat arttı “ demiştir. Koçaryan’ın parmak bastığı yer Türkiye’nin zaafının olduğu yerdir. Çözüm de işte oradadır!