"Erkeksiz doğum"
Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” adlı kitabında yazdıkları, adım adım gerçekleşme yolundadır. O, insanların ana rahminden değil, kuluçka yöntemiyle la-boratuvarlarda yumurtadan çıkartılmasına Bokanovskileştirme adını vermişti. İnsanlara çabuk mutluluk sağlayan soma hapı; implantasyon yöntemiyle yerleştirilen elektrotların sağladığı duyu simülasyonlarını içeren duyusal filmler ve davranışların bilinçaltıyla algılanan sürekli yinelenmesi aracılığıyla, bu da işe yaramadığında ise çeşitli yapay hormonların kullanımıyla değiştirilmesini öneren bir dünyadan söz etmişti.
Huxley’in öngörmüş olduğu teknolojilerin çoğu, örneğin yapay döllenme, taşıyıcı annelik, psikotropik ilaçlar ve çocuk üretimine yönelik genetik mühendisliği çoktan gerçekleşti ya da gerçekleşmek üzeredir.
Sperm bankacılığı, taşıyıcı anne, kiralık baba, tüp bebek, kopyalanan koyun, kop-yalanması düşünülen insan derken şu sıralarda da “Erkeksiz doğum” gündeme girdi. Bilim adamları artık günümüzde anne ve babanın fonksiyonunu büyük ölçüde laboratuvarlara yüklemek için birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bu gidişle insanlar hangi anne ve babanın çocuğu olduğunu değil, hangi laboratuvarın çocuğu olduğunu merak edeceklerdir.
Bakın bilim adamları neleri başarmış? Haber aynen şöyle; Erkeksiz doğum artık mümkün! Kadının kemik iliğinden sperm üretildi. Ama bu yöntemle doğan tüm çocuklar kız olacak. İngiliz bilim adamları, kadının kemik iliğinde bulunan bir kök hücreden sperm yaratmayı başardı. Lezbiyen çiftler ya da babasız doğum yapmak isteyen kadınlar, biyolojik olarak kendi çocuklarını dünyaya getirebilecek.
Haber duyulur duyulmaz etik tartışmaları başladı. Çünkü bu yöntem, gelecekte kadınların erkekten alınan sperme gerek duymadan hamile kalmasını mümkün kılabilecek, erkekleri çocuk yapmada devre dışı bırakabilecek. Ancak, bu hücrelerde sadece erkekte bulunan ’Y’ kromozomu olmadığından kadınlar, sadece kız çocuk sahibi olabilecek. İnsanın elinden, Allah bu dünyayı bu tür bilim adamlarından korusun demekten başka bir şey gelmez. Yakında onlar; aşk, sevgi ve duygunun da seri bir biçimde üretimine kalkışabilirler.
Normalin çivisi çıktı. Artık insanlar dini, ahlaki ve insani hiçbir değerle kendilerini bağlı görmüyorlar. Atom bombasını önce icat edip sonra da onun yıkıcılığından nasıl korunuruz diye düşünce üzerine düşünce ortaya atanlar da, benzer biçimde bunu insanlığın iyiliği için yaptıklarını iddia etmişlerdi. İnsanlık giderek daha çok kendi ürettiği ve üreteceği Frankensteinlerin elinde oyuncak haline gelmeye devam edecektir.
Tabii bu arada feministlere de gün doğmuş oluyor. Onlar, erkeksiz bir dünyanın savaşsız, tahakkümsüz bir dünya olacağı teziyle derhal harekete geçeceklerdir. Kleopatra ya da Katerina ihtirasıyla, Sezar ihtirası arasında fark olmadığını düşünmek istemeyeceklerdir. Dünyayı savaş, kan ve şiddete boğanların erkekler olduğunu ileri süreceklerdir. Amazonların kadın olduğunu, her savaşan erkeğin arkasında da bir veya birkaç kadının bulunduğunu hiç hesaba katmayacaklardır.
Bu arada olan erkekliğe ve mertliğe olacaktır. Son zamanlarda günah keçisi ilan edilen mertlik anlamındaki erkeklik, dik duruş, erkek sözü artık önemini kaybedecektir. Yumuşaklık, döneklik ve edilgenlik kendisine gerekçe bulmuş olacaktır.
“Erkeklik kalkıyor...” diye sevinç çığlıkları atanlar, çarpık bir yaşama ironi ile de olsa onay vermiş olmaktadırlar.
Erkekliğin kalkmasıyla birlikte “pis-kirli-kanlı dünyanın” yok olacağını söyleyenler, insan doğasını görmezlikten gelenlerdir. Hatta bütün “savaşların, kanın, acıların altında erkek” olduğunu söyleyenler de yanılmaktadır. İnsanlar tarih boyunca mutlu olmaya, savaşa ve barışa kadınlarla birlikte karar vermişlerdir. Kadınların şu veya bu biçimde onay vermediği hiçbir eylemi, erkeklerin yalnız başına gerçekleştirmesi söz konusu değildir.
Savaşsız, barış içinde ve adil bir dünya bir cinsiyet sorunu değil, aksine insanlık sorunudur. İnsanlığın içinde de hem erkek hem de kadın vardır!