Erdoğan’ın tehlikeyi gördüğü tarih; 7.4.2008

İşine gelmeyen belgeleri yayınlayan gazete ve gazetecileri “vatan haini” ilan eden, cemaatin köşeye sıkıştırdığı  Başbakan Recep Erdoğan var ya;
Hiç çaktırmamış(!) ama büyük tehlikeyi 2008’de görmüş, önlemini almak için çok çırpınmış, başarılı sonuca ise ulaşamamış.
“Nasıl yani” sorusunun cevabı hafızaları zorlamaktan geçiyor. Yardımcı olayım;
Recep Erdoğan, 7.4.2008’de Bakanlar Kurulu’ndan çıkardığı “Devlet Sırrı Kanun Tasarısı”nı  kanunlaşması için TBMM’ne gönderdi. Tasarı, kadük olunca da 21.10.2011’de gönderdiği bir yazı ile  yenilemede bulunup, görüşülüp kanunlaşmasını tekrar talep etti. Tasarının ilgili komisyondan Genel Kurula inmesi ve 7 maddesinin görüşülmesi ise ancak  2012 Haziran sonuna kadar gerçekleşebildi. Meclis’te büyük  tartışmalara sahne olan tasarının 8’nci maddesine gelindiğinde görüşmeler kesildi.
Sansüre ustaca kılıf bulunan bu tasarının içeriğini de kısaca hatırlayalım; 
Tasarıda devlet sırrı, “Yetkisiz kişilere açıklanması, devletin uluslararası ilişkilerine veya milli güvenliğine zarar verebilecek mahiyetteki gizli bilgi, belge ve kayıtlardır.” şeklinde tanımlandı. Tasarıya göre, Başbakan başkanlığında Adalet, İçişleri, Dışişleri ve Milli Savunma bakanlarından oluşan “Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu” oluşturulacak. Hangi bilgi, belge ya da kayıtların devlet sırrı olduğuna bu kurul karar verecek. Devlet sırrı 50 yıl süreyle saklanabilecek, ancak başbakan ve bakanlardan oluşan kurul, istediği belgeleri devlet sırrı olmaktan çıkarabilecek. Mahkemelerce istenilen devlet sırrı niteliğindeki bilgi, belge ve kayıtlar kurulca gerekçesi belirtilerek verilmeyebilecek.
Genel Kurulda görüşmeler sırasında  sert eleştiriler yönelten  CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, tasarıyla,  “devlet sırrı altında suç işlemenin önünün açılacağını, devlet sırrı kavramına saklanarak gizlenen siyasal cinayetlerin üstünün örtüleceğini, iktidarın gizli kapaklı iş yapması, kötü yönetiminin kurumsallaştırılacağını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve yol arkadaşlarının kapalı kapılar ardından yaptığı gizli kapaklı işlerin devlet sırrı olacağını, bunu açıklayanların hapishanelerde sürüneceğini” iddia etmişti. Tasarının, siyasal iktidara istediği bilgiyi gizleme imkanı verdiğini kaydeden Öztürk, tasarının Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürmüştü.
Erdoğan ile  o zaman arası iyi olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “tasarı ile devlet sırrının belirlenmesi noktasında hem keyfilik önlenecek hem de standart sağlanacaktır” diye savunma yapmıştı.
Perşembe’nin gelişinin  Çarşamba’dan belli olduğu 2008’de, Meclis’e gönderilen tasarının gerekçesinde ise her şey apaçık ortada duruyormuş;
Genel Gerekçeden;
“...Bu nedenle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklarla karşılaşıldığı gibi, basın ve yayın araçlarıyla devlet sırrı niteliğindeki konulara ilişkin olarak yapılan yayınlar sonucu devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararlan bakımından ciddi tehlikeler ortaya çıkmaktadır.
Devlet sırları ve gizliliğiyle ilgili olarak mevzuattaki bu yetersiz düzenlemeler, konunun bir özel kanunda düzenlenmesini gerekli kılmaktadır...
Toplum için başta gelen yarar, devletin güvenliği, milli varlığı, bütünlüğü, anayasal expndtw-2 düzeni, iç ve dış menfaatlerini korumaktır. Sözü edilen kavram ve menfaatler, devlete ait bazı bilgi ve belgelerin mutlaka gizli kalmasını gerektirir. Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin “ifade özgürlüğü” başlığını taşıyan 10 uncu maddesinde, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumda zorunlu tedbir niteliğinde olarak ulusal güvenlik ve ulusal yararlar gerektirdiğinde kısıtlanabileceği belirtilmiştir.
Tasarıda, (devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler) ve (diğer gizli bilgi ve belgeler) biçiminde iki ayrı kavram temel alınmıştır. Devlet sırrı, açıklanması veya öğrenilmesi, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek, anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler olarak kabul edilmiş; diğer gizli bilgi ve belgeler ise, devlet sırrı niteliği taşımayıp da, açıklanması veya öğrenilmesi halinde ülkenin ekonomik çıkarlarına, istihbarata, askerî hizmetlere, idarî soruşturmaya ve adlî soruşturma ve kovuşturmaya zarar verecek veya yetkili makamların faaliyetlerine ilişkin olarak gizli olduğu belirtilen bilgi ve belgeler olarak tanımlanmış ve bu gizli bilgi ve belgelere ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarında düzenleneceği kabul edilmiştir.
Tasarıyla, iç ve dış güvenlik, askerî ve siyasî alanlar dışında ekonomik alanlardaki devlet sırları ve gizlilikler de kapsama alınmıştır. Koşullarının varlığı halinde devlete ait bir kısım ekonomik bilgi ve belgeler de devlet sırrı ya da gizlilik kavramları içersinde nitelendirilebilecektir.”
Yarım kalan, Devlet Sırrı Kanun Tasarısı bütçe görüşmelerinin ardından gündemin 2’nci sırasında bekliyor. Bir gece ansızın gelebilir. Demedi
demeyin!..

Yazarın Diğer Yazıları