Erdoğan’ın kılavuzluğu?..
Sayın Erdoğan Türkiye’nin Başbakanıdır. Türkiye’nin, yani benim ülkemin!
Yani, bir zamanlar bilinen dünyanın dörtte üçüne nizam vermiş, 322 yıl dünyanın tek hâkimi olmuş, Haçlı saldırılarına karşı İslâm’ın kalkanı ve kılıcı kesilmiş, Allah’ın takdiri ile Peygamber Makamı Halifeliğe layık görülmüş ve nihayetinde de Batı emperyalizmini denize dökerek bütün mazlum milletlerin pusulası haline gelmiş Türkiye’nin, Türk insanının Başbakanı!
Benim bu kişiyi sevmem ve desteklemem gerekmez mi? Doğrusu bu değil midir? diyen kardeşim.
Tamam da kardeşim, sayın Erdoğan öyle işler yapıyor ki, bir zamanlar dünyaya nizam vermiş bir milletin Başbakanı gibi davranmıyor, dün ve bugün kendisini yok etmek için bin bir entrika içersinde olan Haçlı emperyalizmden nizam alıyor, bunu da bu millete “demokrasi” ve “kalkınma” diye pazarlıyor. Haçlı emperyalizmden almak için çırpındığı “nizamın” başında AB üyeliği için göbeğini çatlatırcasına gayret etmek geliyor. BOP geliyor, Ilımlı İslâm geliyor, NATO kanalıyla Afganistan’da fakir Müslüman halka namlu çeviren katillere destek vermek geliyor, Irak’ta milyonlarca Müslüman’ı katleden, botlarla girdikleri camileri Haçlı kışlası haline getiren ABD ve müttefiklerine yardımcı olmak geliyor, ülkesinin topraklarına füze kalkanı monte ettirerek İsrail’e kol kanat germek geliyor; geliyor da geliyor...
Ülkesinin madenlerini, fabrikalarını, limanlarını, topraklarını, en mahrem, en vazgeçilmez, en devredilmez müessesesi olan Telekom’u, zamanın ABD Başkanı Bush’un bir millet için önemini vurgulamak maksadıyla, “Özelleştirmek, yabancılara satmak büyük cesaret ister” dediği Telekom’unu iki üç yıllık kârları karşılığı elden çıkarıyor ve yaptığı bu satışlarla, “Ben ülkemi pazarlamakla övünüyorum” diye gururlanıyor... Başbakanım Erdoğan ülkesini dolar milyarderlerinin bir koyup üç götürdükleri yabancı para cenneti, kendi halkının alın teri cehennemi haline getiriyor... Yaklaşık otuz yıldır bu milletin kırk bin canına ve yan etkileri ile birlikte yaklaşık bir trilyon dolarına mal olan, Türk-Kürt kardeşliğinin yüreğine on ikiden kurşun sıkan PKK’nın istekleri doğrultusunda Başbakanı olduğu ülkesini Federasyona doğru sürükleyen de, o!
Hak arayanı coplatıyor, gözüne biber gazı sıktırıyor. Başbakanı olduğu ülkede bütün muhalif basın türlü çeşitli operasyonlarla el değiştirerek yandaşlaşıyor, ülke tek sesli hale geliyor. Gazze için toplanan yardım paraları faize yatırılıyor, adalet, Deniz Feneri davasında müşfik, Ergenekon konusunda “acımasız” sıfatına bile rahmet okutuyor. Başbakanım Erdoğan’ın yönettiği ülke, elektriği olmayan evlere buzdolabı ve çamaşır makinesi, kaloriferli evlere kömür yardımları yapılan garip bir ülke haline gelmiş bulunuyor. Yönettikleri, “Yolsuzluklara damardan girdik” diye övündükleri Türkiye, uluslar arası kuruluşların değerlendirmelerine göre “Yolsuzluklar” liginde dünyada “altıncı sıraya” yükselmiş bulunuyor. Onun devrinde her gün “Benim Kürd’üm, benim Çerkez’im, benim Boşnak’ım, benim Zaza’m, benim şunum, benim bunum” ayrıştırması ile uyanıyor, “Ben de Türk’üm” dediğimizde, “ırkçı” diye hakarete uğruyoruz. Devletin icra organı olan hükümetin Başı Sayın Erdoğan devletin bütün müesseselerine, Yargı’sına, bürokrasisine, ordusuna devamlı laf çakıyor, kendine laf çakanın burnundan fitil fitil getiriyor..
Uzatmayalım...
Tamam, Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ve biz de Türk milletinin bir ferdiyiz de... Şimdi biz bütün bu fiillere nasıl destek verelim, Erdoğan’la birlikte nasıl BOP’çu olalım, kendimize niye Haçlı emperyalizme rota çizdirelim? Sayın Erdoğan, benim beklentilerimi, bu milletin tarihinden gelen, halini düzeltecek ve istikbâlini garantileyecek işlerin değil, bütün bunların önünü kesecek, kendi hal ve istikballerini kendi tarihlerinin doğrultusunda dizayn eden “ötekilerin” dediklerini icra ediyor...
Şimdi ben böyle bir kılavuzun peşine düşersem akıbetim her iki âlemde hüsran olmaz mı?
Ne dersin kardeşim?