Erdoğan'ın istibdadı mı?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları sürekli olarak ’göz hapsinde’ tutuluyor. İnsanları konuşmaktan korkar hale getiren zihniyet, tarihin yanlış dönemlerini örnek alıyor

Bir okurumdan yılın ilk günü aldığım mektubu yayınlıyorum:
“TRT 2 TV bugün saat 12.10’da canlı yayın olarak Viyana Filarmoni Orkestrası’nın konserini yayınlayacağını duyurdu.
Yarım saat önce TRT 2’yi açtım ve ekranda çok saygıdeğer Başbakanımızı gördüm.
Anlattı da anlattı. Dinlemek istemedim ama mecburen TV açık kaldı. Konser saati geçti, daha konuşuyor. Saat 12.35’te konuşması bitti. Bu sefer de sağlık programı başladı. Sonra da bir alt yazı:
’Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları nedeniyle Viyana Filormani Orkestrası’nın canlı konserini yayınlayamıyoruz.’
İnanılacak gibi değil ama gerçek. Böyle bir rezalet ancak bizim gibi bir ülkede yaşanır herhalde.
Kaldı ki devlet televizyonu, Başbakan bile olsa hiç kimsenin kendi mensubu olduğu siyasi partinin propagandasında kullanma hakkı yoktur. Bir başbakan, mensubu olduğu siyasi partinin belediye başkan adaylarını açıklamak için TV yayınını değiştiriyor.”

* * *

Okurumun mektubu bir soru ve dilekle bitiyor:
“Programda konser olmayıp FB-GS maçı olsaydı Sayın Başbakan buna cesaret edebilir miydi çok merak ediyorum.”

* * *


Okurum, uygar bir insan
olarak mektubunun altına
adını soyadını, telefon numarasını yazmış.
Ama buna rağmen ben adını açıklamıyorum. Ne olur ne olmaz. Herkesi gözaltında tutan iktidarın hışmına uğramasını istemem.
Geçenlerde bir işadamıyla yaptığım konuşmayı okuyunca bana hak vereceksiniz.
İşadamı söz doğrudan şöyle girdi:
“Ben askeri dönemleri de yaşamış bir insanım. Kenan Evren döneminde bile bu kadar korkmadım. Ama bunların devrinde konuşmaya korkuyorum. Bunu utanarak itiraf ediyorum.”
Dayanamayıp sordum:
Neden korkuyorsunuz? Size ne yapabilirler ki?
“Bunlar iktidar gücünü kızdıkları insnalara karşı acımasızca kullanıyorlar. Kızdıkları insanı mahvedene kadar uğraşıyorlar. Her tarafınızı didik didik ediyorlar. Birşey bulamazlarsa iftira atarak sizi bitiriyorlar.”
AKP iktidarı döneminde Türkiye’de düpedüz “Abdülhamid istibdadı” yaşanıyor.
İstibdat sözcüğünün sözlüklerdeki karşılığı şöyle:
“Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm.”
“Abdülhamid istibdadı”nın yerini şimdi “Erdoğan istibdadı” aldı.
Yalnız TRT değil, tüm Türkiye Tayyip Bey’İn çiftliği oldu.
* Tufan Türenç / Hürriyet

++++++

İyi olmuş da cumaya gitmiş
Allah, akıl nimetiyle donattığı insanı, ergenlik çağından ölünceye kadar tüm yaptıklarından ve yapması gerektiği halde “ihmalkârlık edip” yapmadıklarından “sorumlu” tutmuştur. İşte bu noktada, insana düşen görev, düşünmektir:
Ne idim?
Ne oldum?
Sonum ne olacak?
Değerli müminler;
Kendi kendimizi hesaba çekmeliyiz. Şu an ruhumuzu teslim edecek olsak, yüce yaradanın huzuruna varmaya yüzümüz var mı? Zira, “Hazreti Ömer, hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz” uyarısında bulunmuştur.Aziz müminler;
Yeni bir yılı geride bırakırken, geçen yılda “toplum için” ne yaptık? Yahut “topluma”, “insanlara” ne gibi zararlarımız dokundu? Günah işlediysek tövbe etmeliyiz. Kusurlarımız varsa, telafi etmeliyiz. Şüphesiz ki, Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Hani, hayatını pisi pisi kaybeden 7 evladımıza ”çıplaktılar“ diye iftira atan Başkent Doğalgaz Müdürü, ”Çok soru sormayalım, Cuma’ya yetişeceğim“ diyerek camiye gitmişti ya... İşte o camide, bu ”Cuma
hutbesi“
okundu... Biz anlatamadık. İmam anlatmış demek ki....
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

2009 nehirleri satma yılı olabilir
Dünyada patlayan büyük krizi önceden bilen tek uzman Profesör Nouriel Roubini, “Türkiye’nin potansiyel mali krizin eşiğinde olduğunu” söylüyor.
Dünyada Türkiye’nin yüksek faizle soyularak ve elindekileri yabancı sermayeye satarak sağladığı “güçlü Türkiye görüntüsü” 2008’in sonunda “keskin virajda beli kırılan zavallılığa” dönüştü.
2009’da ne olur?
Tayyip Erdoğan ve onun etrafında kümelenen yeni egemenler; cari açığı kapatacak kaynağı bulamayacaklarından “siyasi mevtaya dönüşmemek” için yabancı sermayeye “nehirleri bile üç otuz paraya satmak” zorunda kalabilirler.
Tevfik Çavdar, “Biz zannederiz ki, piyasa sadece malların fiyatını belirler. Piyasanın asıl görevi neyin, ne kadar, ne için ve kimin için yapılacağını belirlemektir” diyor.
Bizim nehirler bizimdi.
Halkımız içindi.
Krizden çıkmak için piyasaların yeniden çalışması gerekiyor. Piyasaların yeniden çalışması için ABD dolar basıyor. AB euro basıyor.
Piyasalar dirilince! Hangi malın, niçin, kimin için, neden üretileceğini, hangi süreçte üretileceğini belirleyecek. Ve Türkiye’de halkın nehirlerinin kimin için, kaç milyon dolara, ne için satılacağının da ölçüsünü getirecek. Türkiye’yi yönetenler de; piyasanın belirlediği fiyatlarla nehirleri de satmak zorunda kalacaklar. Yeni yıl, yabancılara “nehirleri satma” yılı olabilir.
* Necati Doğru / Vatan


++++++


86 sene önce neye muhtaçtık?
Yılmaz Öztuna ‘bu şükür bizmez’ nesli hizaya sokmak için ‘60 sene önce toplu iğneye muhtaçtık’ diyor.
Eyvallah... Ama Yılmaz Amca, 86 sene önce nelere muhtaçtık bir ara onu da anlat da, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına da şükretmeyi bilelim. Toplu iğneye muhtaç olduğumuz günler kadar hürriyete muhtaç olduğumuz günleri de öğrenmek hakkımız değil mi?


++++++


Gazetecilik onuru nerede?
Ergun Babahan’ın Sabah’tan istifa etmesi Doğan Grubu ve etki alanındaki medya mensupları tarafından “Gazetecilik onuru gereği bırakması doğru bir karardı” biçiminde değerlendirilmişti.
Postmedya bu değerlendirmenin gerçeği ifade etmediğini öne süren bir analize imza attı. Babahan’ın tavrında ‘Onurlu istifa’ kodları arayan yazıdan bazı bölümler şöyle:
“Medya dünyası bugüne kadar pek çok istifaya şahit oldu. İstifa eden, ceketini alıp gider ve ardından da veda yazısını bırakır.
Peki Ergun Babahan bunlardan ikisini de yapmadıysa bu nasıl “onurlu bırakmak” oluyor?
İstifa eden biri, istifa ettiği kurumda 8 saat neden kalır, ne gibi hamlelerde bulunur?
Ergun Babahan’ın “onuruyla” istifa ettiği bir palavradır. Ergun Babahan istifa etmedi. Yılbaşı itibariyle bitecek sözleşmesinin uzatılmaması veya yetkileri tırpanlanmış bir sözleşmenin önüne konması ihtimalini ciddiye aldığı için son anda kıvrak bir hamle yaptı. Bu hamleye zemin hazırlamak için de gazeteye yeni başlayacak personelle ilgili krizi planlı biçimde yükseltti.
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği koltuğu, Türkiye’nin iki numaralı medya koltuğu... Paranın ötesinde, hele hele “bir ay daha maaş” şeklinde basitleştirmenin çok ötesinde bir pozisyon...
Ergun Babahan, Sabah’ın yıllardır devam eden dalgalanması sonucu, ‘her duruma uyum sağlayabilen karakteri’nedeniyle hasbelkader orada. Titri kalktığı an, kalibresi ortaya çıkacak; yanında kaç dostu olduğu netleşecek...”
Aynı site, bu analizden bir gün sonra daha da ileri giderek Babahan’ın istifasıyla sonuçlanan sürecin ‘Doğan Grubu’nun Sabah’a düzenlediği örtülü bir operayon’ olduğunu iddia etti. Buna göre Doğan Grubu bünyesindeki gazeteler ve internet siteleri aracılığıyla yaptığı haberlerde Sabah’ın marka değerini düşürmekle kalmamış, Ergun Babahan’ın Sabah’tan Ciner Grubu’nun çıkaracağı gazeteye transferlere seyirci kalan tutumunu da desteklemişti. Böylelikle Sabah içi boşalan “ajanstan çıkartılan gazete” durumuna düşürüldü. Babahan’ın arkasında bıraktığı Sabah gazetesi “İçinde haber üretilmeyen, üretilen az sayıdaki haberi de görecek, kullanacak, kıymetlendirecek bir yazıişleri zekasına sahip olmayan, içine 1.1 milyar doların gömüldüğü bir mezarlığa” dönüştü...
Postmedya’nın iddiaları doğruysa Babahan, en yakın rakibiyle anlaşarak gazetesinin basın tarihinden silinmesine ortak olan Genel Yayın Yönetmeni olarak tarihe geçebilir!


++++++


Günün Sözü
Mısırlı iktisatçı Samir Amin, “AKP Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e benziyor” demiş. Doğru... Örneğin; “Adayımız Abdullah Gül kardeşimizdir...” “Adayımız Melih Bey kardeşimizdir...”
* Haldun Ertem


++++++

Günün Sorusu
Samanyolu Televizyonu’nda başta “Tek Türkiye” olmak üzere son günlerde Güneydoğu sorunu temalı diziler ön plana çıkıyor. Silahsız çözümün öne çıkarıldığı bu dizilerde, acaba birilerinin ürettiği ‘Güneydoğu açılımı’mı dayatılıyor?
* Odatv.com


++++++


Mini Yorum
Senarist ‘yazmaya’ devam ediyor

Şamil Tayyar artık resmi olarak “Ergenekon” senaristi... TRT için çekilecek “1 Numara” adlı dizinin ‘konsept danışmanı’ olacakmış. Dizi aracılığıyla “Ergenekon terör örgütü(!)”nün şifreleri çözülecekmiş. Operasyonlar başladığından beri biz de bunu söylüyoruz zaten. Bu medya varken, mahkemeye ne gerek var? Soruşturmayı yürüttüler, iddianameyi yazdılar, sanıkları dinleme gereği duymadan hükümlerini verdiler... Neredeyse iki yıldır köşe mahkemesinde karar yazan Tayyar’ın, senaryo alanında başarılı olacağından hiç şüphemiz yoktu. Ürettiği ‘1 Numara’yı izlemek de keyifli olacak demek isterdim ama, akıbetleri belirsiz onca insanı düşününce diyemiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları