Erdoğan’a yargılanma uyarısı

Nedense bizde yaşanan günlük olayların en ufağı, Amerika veya Avrupa’da meydana gelince, İstanbul’un boyalı basınında, güller açıyor. Akılları sıra, “Bakın yalnız biz kötü değiliz. Koca Amerika bile kötü, üzülmeyin” mesajı veriyorlar. Kendilerini haber kanalı olarak tanıtan televizyonlar, Avrupa ve dünya mutfak tarifleri, futbolcu transferleri ile işi idare etmeye çalışıyor.
Bazen düşünürüm, bu yazı işleri yetkililerinin yerinde olsaydım, patrona sonuna kadar itaat eder veya bu yanlış, böyle yapamayız diyebilir miydim diye? Aslında bir dönem, Sabah gazetesinde, Dinç Bilgin zamanında, gerçekten gazetecilik yapıldığı günlerde, biz de iktidarla az boğuşmadık, az cezalandırılmadık. Özal’ın tek parti iktidarına karşı az mücadele etmedik. O zaman gazeteyi yönetenler, siyasetçilere adamlarını kurban vermediler.
Bu açıdan, daha önce yazdığım gibi, yabancı basını okumaktayım. Bizimkilerde, hiç araştırma yok, kurcalama yok, o kadar borazanlık ki, anlamak mümkün değil. Kolaylarına mı geliyor, gündemi mi değiştirmek istiyorlar, bilemiyorum. Beni kızdıran, son ABD Genelkurmay Başkanı’nın ve ABD Dışişleri bakanlık sözcüsünün, Suriye ile Kürtler konusunda yaptığı açıklamalar.
Yani, sanki Suriye olaylarını ABD değil de, Yeni Zelanda çıkarmış gibi. ABD’den yapılan açıklama ne kadar gerçekçi. Oturun bir bakın, bırakın Suriye’yi, Kuzey Kore konusunda her gün hangi mesajları veriyorlar. Sorarım size Kuzey Suriye’deki, Kuzey Irak’taki ve bizdeki PKK kimin kulu? Kim destekledi, kim besledi? ABD, bir yandan PKK’yı terörist örgütler listesine koyarken bugünkü durumu kim hazırladı? İnsaf. Bunları anlamak, çözmek için dahî olmaya gerek yok.
Mesela ABD, Mısır Hava Kuvvetleri’ne vereceği F-16 uçaklarının teslimini ertelemiş. Vah vah. İnanın o uçaklar Mısır’daki askeri darbeyi kınamak veya cezalandırmak için değil, belki İsrail karşı çıktığı için verilmedi. ABD, Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt üzerinden darbecilere para yardımı yaptı mı? Yaptı. Peki, bu yardımlar kimin talimatıyla yapıldı. Tabii ki Washington’un. Peki, sizce AKP hükümeti, Kahire’deki darbecileri kimin talimatıyla tebrik etti dersiniz. İşte bu yüzden ben bu tiyatroları yemem.
Neymiş Suriye’ye müdahale kararı alabilirlermiş. Almazsanız hatırım kalır. İmkânları olsa, bundan iki yıl önce, Suriye üzerinden uçarak Erdoğan’ın çapulcularına destek sağlarlardı. İşin garibi, yani sizin Türk basınında göremediğiniz haber, bu çapulcuların büyük gruplar halinde, Şam’da Esad’ın affına sığındıkları. Haber benim değil, El Cezire televizyonunun. E tabii Kuzey Suriye’de, PKK bölgesi tesis edildi, görev yerine getirildi. Bundan sonra taraflar birbirlerine laf atıp duracak.
Şimdilerde, üç önemli konu var önümüzde Türkiye açısından. Birincisi uluslararası, Amerikalı tanınmış iktisatçı Nouriel Roubini, Guardian gazetesinde yayımlanan makalesinde, Türkiye’nin aralarında olduğu, ekonomisi büyüyen ülkelerde son yıllarda keskin ekonomik yavaşlamalar gözlendiğini söyleyerek “Balayı dönemi sona mı erdi?” sorusunu gündeme getiriyor. Ben ekonomist değilim ama bu uyarıyı doğrulayan belirtiler var. Mesela Merkez Bankası faiz oranlarını yükseltti. Hani Başbakan’ın faiz lobisi diye saldırdığı bankalar var ya onlara kıyak yaptı. Merkez Bankası’nın piyasaya dolar pompalamasına rağmen dolar tekrar yükselme eğiliminde. Dünya da öyle falan demeyin. Amerikan borsaları yükselirken dünyada dolar düşüyor. Bir bizde yükseliyor. Uyarmadı demeyin.
İkinci konu; uluslararası alanda Başbakan’ın imajının giderek daha bir diktatör veya totaliter sistem lideri imajına dönüşmesi. Bırakın ima etmeyi, Erdoğan’ı yargılanmakla tehdit edenler bile var. Basın özgürlüğünde 6 basamak daha düştü Türk basını. Birleşmiş Milletler uyarısı veya suçlaması normal bir hukuk devletinde yargıya taşıma için temel olacak nitelikte. Ama bizde suçlular değil, mağdurlar yargılanıyor. Tipik bir totaliter sistem uygulaması.
Başbakan’a Times gazetesinden seslenen uluslararası sanatçılar ve tanınmış yazarlardan bir grup, Erdoğan’ın düzenlediği mitinglerin Nazi toplantılarına benzediği uyarısında bulunuyor. Nurenberg mahkemelerini hatırlatıyor. Ama o sanatçılar Başbakan’ın ilgi duyduğu sanatçı takımından değil. Bizimki ne opera, ne tiyatro ne de konsere gider. Onunkiler akil ve batsın bu dünya diye sesleniyor.

Yazarın Diğer Yazıları