Erdoğan "şeriat" mı dedi?..
KONDA Araştırma'nın 10 yıllık "toplumsal değişim raporu", bu yılın ocak ayı başında yayımlanmıştı...
Raporda, 2008 ile 2018 arasında, çeşitli alanlarda karşılaştırmalar yapılmıştı...
KONDA, ilki 2008'de, ikincisi 2015'te gerçekleştirilen "Hayat Tarzları" araştırmasını 2018'de tekrarlarken, "Toplumun gündelik pratiklerine ve değerlerine daha yakından bakabilmeyi, farklı hayat tarzlarına sahip toplumsal kümelerin nasıl yaşadıklarını anlamayı ve toplumda son 10 yılda değişen veya değişmeyen trendleri yakalamak amacıyla" Nisan 2018'de 5793 kişiyle, hanelerinde yüz yüze görüşüldüğünü açıklamıştı...
Rapora göre, "dindar" olduğunu söyleyenler son 10 yılda yüzde 55'ten yüzde 51'e gerilemiş. "İnançlı" olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 31'den yüzde 34'e çıkarken, "sofu" olduğunu söyleyenlerin oranıysa yüzde 13'ten yüzde 10'a düşmüş...
Peki, toplumun dine bakış açısı ile ilgili tehlike sinyali veren aşağıdaki değişim verilerine ne demeli;
Araştırma şirketine göre, kendisini "ateist" olarak tanımlayanların oranı 3 kat artarak yüzde 1'den yüzde 3'e yükselirken, "inançsız"ların oranıysa yüzde 1'den yüzde 2'ye çıkmış...
Tarikat, taciz, ateizm!..
Araştırma şirketlerinin, toplumun yaşam tarzları içerisinde dine bakış açıları ile ilgili değişimlerin "asıl neden"lerini de sorgulaması gerekiyor...
Aslında bu konuda üniversitelerin, bazı dernek ve vakıfların ya da araştırma şirketlerinin dar kapsamlı çalışmaları zaman zaman medyaya yansısa da, üzerinde dikkatle durulması gereken asıl vahamet gözardı ediliyor...
İşte vahamet; son yıllarda tarikat ve cemaatlerin devlet içerisinde yapılanması, bu yapılanmaların 2016 yılında "darbe"ye dönüşmesi, bu "darbe"den ders alınmaması, üstelik başka tarikat ve cemaatlerin devlete sızmaya devam etmesi değil yalnızca...
Daha vahim olaylar var ki, bunlar yalnızca tarikat ve cemaatlere yönelik tepkileri artırmıyor, diğer taraftan, işte anketlere yansıyan toplumun dine bakışı ile ilgili değişimleri büyütüyor ve inançlar üzerinden çok düşündürücü sorgulamaları da öne çıkartıyor...
Neredeyse her gün tarikat-cemaat adı altında faaliyet gösteren, gerçek dinle ve İslam'la ilgisi olmayan rant odaklarıyla bağnaz yapılanmalarda yaşanan taciz-tecavüz rezaletleri yansıyor gazetelere...
Zincirleme iğrençliklerle ilgili olaylar durmuyor nedense...
Gazetelere sıklıkla, "hoca, şeyh" adı altında, din sömürüsüyle rant elde etmeye çalışanların dava dosyaları ile ilgili haberler yansıyor, mide bulandırıcı iğrençlikler ortaya saçılıyor ve toplumdaki tepkiler de giderek büyüyor...
Yani, gerçek İslam'ı tüm temiz duygularıyla yaşamaya çalışanların inancını sarsan şer odakları, yalnızca toplumda dinle ilgili değişimleri büyütmüyor, rezaletlere ses çıkartmayanların kuşkulu tavrını da öne çıkartıyor...
Çünkü devletin ve Diyanet'in yanı sıra, muhafazakârlar da gerçek İslam'a zarar veren bağnaz örgütlenmelere karşı sert ve etkili tepkiler vermeyince, işte KONDA'nın araştırmasına yansıyan vahim inanç değişimleri giderek büyüyor...
Şuradaki ilginç mesaj...
Nedense "devlet" denen olgu siyasetin ideolojik dayatmaları ve çelişkileri altında, kendi varlığının bile tehlikeye düştüğünü görmezken, tarikat ve cemaat örgütlenmesi ile ilgili pervasızlık her gün yeni bir çarpıklığı medya gündemine taşıyor...
Peki; bir yandan tarikat ve cemaat merkezlerindeki taciz-tecavüz rezaletlerine yönelik tepkiler, diğer yandan da araştırma şirketlerinin yaşam tarzı ve inançlarla ilgili değişiklere dikkat çeken verilerine karşın, acaba iktidar ne yapıyor?..
İşte bu sorunun yanıtı kasım ayı sonunda yapılan 6. Din Şurası'nda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dikkat çekici ve endişe verici kapanış konuşmasında dışa vurmuştu...
Erdoğan keşke "darbe"ye kadar ilerleyen tarikat-cemaat örgütlenmesinin pervasızlığına karşı durabilecek, buralardaki utanç verici skandallara yönelik sert çıkışlar yapabilseydi diyeceğim ama nafile...
Medyanın büyük bölümü, yeni parti kurma çalışmaları ve siyaset girdabı içerisinde haber kirliliğiyle boğuşurken, Erdoğan'ın ürkütücü konuşması medyanın da muhalefetin de beklenen tepkisiyle karşılaşmadı!.. Oysa şöyle demişti Erdoğan;
"Din kişinin hayatına nüfuz etmezse, kişi zamanla yapıp ettiklerini dinleştirme yanlışına düşer. Bunun için İslam bize göre değil, biz İslam'a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine, dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz."
Erdoğan'ın bu konuşması kimi gazetelerin, "Atatürk ve İsmet inönü'yü hedef aldı" diye yorumladığı, "Tek parti yıllarında olduğu gibi, İslam'ı gerilik emaresi olarak gören faşist zihniyet ülkemizde tarihe karışmıştır" şeklindeki sözlerinden çok daha tehlikeli...
Yani, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin başındaki zat yaşamın merkezine "dini hükümleri yerleştireceğiz" derken, açık açık şeriatı hakim kılacaklarını mı ima etmişti acaba?..
Kuşkunuz olmasın; bu soru AKP'nin rejimi giderek daha fazla sarsan vahim gidişatıyla birlikte, önümüzdeki aylarda laiklikle ilgili ürkütücü gelişmeleri de gündeme getirecektir... Bilmem kaç kişi farkında?..