Erdoğan pusuya yattı amma...
“Soykırım yoktur” diyenlere bir yıl hapis, 45 bin avro para cezasını Senatosundan geçiren Sarkozy Fransa’sı için, dün, siyasetçilerin pusuya yatma, esip gürleme amma bir damla yağmur vermeme günüydü!
Muhalefeti anladık, sırtında yumurta küfesi yok. Ne kadar yüksek sesle bağırır, AKP’yi ne kadar sıkıştırırlarsa kamuoyunda ne kadar puan toplanır, onun derdindeler... İyi de, iktidarın “sade suya tirit yaptırımlarına” ne demeli? Sanki onlar da muhalefetmiş gibi cıyak cıyak bağırdılar. İnternet sitelerine bakıyorum, “Dışişlerinden çok sert tepki” diyor, tıklıyor okuyorum, kocaman bir boşluk. Herhalde “eleştirecek” sin, çünkü sen Türkiye’sin, hedefteki ülkesin. Ermenistan mısın ki, “alkışlayacak” sın! Gittiğin ülkelerde Fransa’ya demediğini bırakmayacaksın, tamam da, o ülkeler sana çok mu inanacaklar? Fransa soykırımına maruz kalmış Cezayir Başbakanı bile, “Benim sırtımdan siyaset yapma” diye kime dedi? Türkiye’ye... Almanya sana mı hak verecek, Fransa’ya mı? İtalya, İngiltere, Amerika, İspanya velhasıl cümle Batı, Çin, Japonya sen Fransa’ya sövdün-saydın diye, senin söylediklerini mi tekrarlayacak?
Yoo...
Bunların hiç biri olmayacak...
Türkiye’nin ağırlığı ne kadarsa sözünün değeri de o kadar olacak. Fransa’nın ağırlığı ne kadarsa Fransa’nın değeri de işte o kadar... Senin hangi haklı davanın yanında doğu ve batıdan kaç ülke durdu ki, bu konuda tek vücut olmuş, mal alıp satmazsa ekonomisi çıkmaza giren batıyı toptan karşısına alarak, “Sen haklısın ey Türkiye!” diyecek. Sonra dese bile, bu pratikte ne fayda sağlayacak? Açık söyleyelim, Türkiye bugüne kadar bu bahiste mışıl mışıl uyumuştur. AKP hükümeti de uyuma ne kelime, horlayanlardandır. Üstelik Erdoğan ve ekibi son süreci çok kötü, oldukça başarısız yönetti. Paris’te toplanan 35 bin Türk’ü bile doğru dürüst organize edemediler. Sempati yerine antipatiye sebep olunmasına seyirci kaldılar.
Bundan sonra ne olacak?
Bir misalle anlatalım..
Yolun kenarında oturan ihtiyara önünden geçmekte olan yolcu “Falan köye kaç saatte varırım?” diye sorunca, ihtiyar, “Bilmiyorum” der. Soruyu soran yoluna devam ederken, ihtiyar arkasından seslenir, “İki saatte varırsın!” Yolcu sinirlenir, “İyi de, be ihtiyar, demin sorduğumda niye söylemedin?” İhtiyarın cevabı şu olur:
“Henüz yürüyüşünü görmemiştim!”
Biz “yaptırım” ve “esip gürleme” bahislerinde Erdoğan ve iktidarının “yürüyüşünü çok gördüğümüz” için, Fransa’ya verilecek tepkilerin de “netice” bakımından, Türkiye’nin mazisi ve geleceği ile mütenasip olacağı kanaatinde değiliz...
Üzgünüz amma, bu böyle... Elimizde çok ciddi kanıtlar olmasa niye böyle söyleyelim ki?
İşte örneklerden bir örnek...
İsrail-Türkiye ilişkilerindeki, Davos’ta başlayan “van münit” çıkışı ve Mavi Marmara baskını ile bizzat Başbakanın “savaş sebebiydi” dediği gelinen o noktayı hepimiz biliyoruz.. Sayın Başbakan aylarca hemen her ortamda “İsrail, Türkiye için artık bitti!” dedi. Başka bir şey demedi. “Tazminat”tan bahsetti, “Özür”den bahsetti.
Peki gelinen nokta ne?
ABD’nin ricası ile Mavi Marmara baskınına katılan İsrail askerlerinin hukukun uluslararası kayasına kafalarını çarpmaları için başlatılan süreç durduruldu, iddia bu. En ağır yaptırımlar da güya ekonomik alanda olacaktı, hiç birinin aslı astarı çıkmadı. Hatta dün verilen rakamlara göre 2011 yılında Türkiye’nin İsrail’e ihracatında yüzde 20, İsrail’in Türkiye’ye ihracatında yüzde 40’lık bir artış olmuş. Velhasıl, Türkiye-İsrail arasındaki ticari ilişkiler son beş yılın en iyi noktasına varmış dayanmış. Dahası, aynı İsrail, Kıbrıs Rum kesimi ile Akdeniz’de Türkiye’ye meydan okuyarak doğal gaz ve petrol arama çalışmalarına başladı, doğal gazı buldu bile.
Erdoğan şimdilik pusuya yattı..
Yatmasına yattı amma hukukî beklentilerden bir sonuç çıkmaz ise Türkiye’nin hayata geçireceği yaptırımlar da kamuoyuna sızdırıldı...
İsrail örneğine bakarak konuşacak olursak, Fransa’ya karşı başlatılacak bir “ekonomik yaptırım dizisinin” hiçbir anlamı olmayacaktır. Kim bilir belki de Fransa ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler İsrail’le olduğu gibi son yılların en yüksek seviyesine bile çıkabilecektir. Neymiş efendim, askeri uçaklar ve savaş gemileri Türk kara ve hava sahalarından istifade edemeyecekmiş! Ne işi var Fransa’nın Türk kara ve hava sahalarında... Diplomatik ilişkiler asgariye inecekmiş, insin, bunun Fransa’ya ne zararı olur ki.. İsrail’le en alt seviyeye indi, İsrail bir şey mi kaybetti? Velhasıl, siyasetin dünkü söylemlerinde, yüksek sesle efelenmenin dışında hiçbir ciddi yaptırım kokusu ve önerisi almadık, bulamadık. İktidar da, tıpkı muhalefet gibi Türk halkının aşağılanan onurunu boş kaşıkla beslemeye çalıştı, o kadar... Birlikte estiler, gürlediler, işin aslını bilen herkesi kendilerine güldürdüler..