Erdoğan niye böyle yapıyor?
Bu satırların yazarı gibi insanlar günahları, Allah dostları ise gafletleri için tövbe eder. Gaflet, saniye bile de olsa Allah’ı unutmak demektir. Velhasıl Allah’ı her an anmak, hiç akıldan çıkarmamak her kişinin değil er kişinin kârıdır.
Ama bu, her işte Allah’ı dile dolamak anlamına gelmez, gelmemeli. Meselâ malını satarken Allah şahit ki şu fiyata aldım, Allah biliyor ki şu kadar kâr ediyorum, Allah’a yemin ederim ki bundan iyisi yoktur derseniz, siz Allah’ı anmış olmaz üç kuruşluk kâr ve üç günlük dünya için Allah adını âlet etmiş olursunuz. Bırakınız üç-beş kuruşu, dünyanın tamamı, hatta yerler ve gökler ve ikisinin arasındakiler için bile bir kez olsun birileri ikna olsun diye “Allah” adı dile alınmamalıdır. Öyle zannediyorum ki, Sayın Erdoğan ve çevresindekiler, “Biz bu işleri senden iyi biliyoruz” diyeceklerdir. Bu kardeşiniz de, bu işleri benden çok iyi bildiğinize bütün kalbiyle inanmaktadır. Bizi şaşırtan ve üzen “bile bile yapılması” dır zaten.
Mesele Türk Telekom Arena meselesidir.
Sayın Başbakan, “Stadın A’dan Z’ye yapımında Galatasaray Kulübü’nün bir Allah kuruşu yoktur” diyor. Stat ve çevresi için yapılan harcamanın 600 trilyonu bulduğunu hatırlatıyor ve ekliyor: “Balık bilmezse Hâlik bilir!” Şimdi bu ne demek? Hâlik yani Allah 600 trilyon liraya futbol sahası yaptığınız için size, “Ey Erdoğan kulum, senden razı oldum, Kitabımın emrine, Resulümün sünnetine uygun davrandın” mı diyecek? Birileri de, “Demeyeceğini nereden biliyorsun” diyebilir. Bilemiyoruz. Bir tarım ve hayvancılığa verilen yani doğrudan en az 20 milyonu tüketim açısından 75 milyonu ilgilendiren kesime aktarılan desteğe bakıyoruz, bir de, bir stat için harcanan 600 trilyona bakıyor, biraz irkiliyoruz. Zaten işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, gelir dağılımındaki uçurumun alabildiğine derinleştiği bir Türkiye’de bir stat için yapılan 600 trilyonluk bu harcama gerçekten Allah’ın razı olacağı bir harcama ise, bu sefer de nankörlük ediyorsun diye kafaya kakılmaması lâzım, öyle değil mi?
O gece orada Sayın Başbakana gösterilen tepkiyi elbette ayıplıyorum. Hiç kimse bir başkasının hakaretini dinlemek mecburiyetinde değil. Başbakanın stadı terk etmesini de gayet insanî buluyorum. Ama tüyü bitmemiş yetimin 600 trilyonunu stat yapımına harcayıp “Hâlik bilir” diyerek vicdan yapılmasını doğrusunu söylemek gerekirse hiç ama hiç içime sindiremiyorum. Tıpkı devlet kesesinden tamir ettirilen camiin bahçesinde platform kurup nutuk atmayı ve devlet uçağı ile Ürdün’e düğün davetiyesi götürmeyi içime sindiremediğim gibi.
Çünkü “Allah” yegâne değerdir. “Cami” ve “devlet” ve tabiî “devlete ait olan” taşınır ve taşınmazlar çok önemli değer ve kavramlardır. Olur olmaz yerde ve küçük beklentiler yahut dil alışkanlığı olarak toplumun önündeki insanlar tarafından bu değer ve kavramlar örselenerek sıradanlaştırılmamalıdır. Böyle bir sıradanlaştırmanın açacağı tahribat terör tahribatından daha ağır faturalara baliğ olur. Zaten terör de bu tür değerler ve kavramların organize bir şekilde sıradanlaştırılmasından neşet etmiştir.
Bizden söylemesi diyelim ve bir sözümüz de CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na, “Kamera kazası” diyen Sayın Ertuğrul Günay’a olsun. Tamam, Kılıçdaroğlu kamera kazası diyelim. Bülent Arınç sizin için, “Allah kimseyi onun durumuna düşürmesin” dedi, peki Arınç’a cevabınız ne olacak?
Sayın Günay, herhalde farkındasınızdır: Siz de “istifa” gibi çok muhteşem bir müesseseyi bir hayli örselediniz, öyle değil mi? Tahminimiz odur ki Yüksek Seçim Kurulu’na AKP’li yetkililer milletvekili aday listelerini verdiklerinde, “Keşke” diyeceksiniz ama iş işten çoktan geçmiş olacak ve siz istifa müessesesini örselediğinizle kalacaksınız.