Erdoğan, neden İYİ Parti'yi hedef aldı?
Tamam, şimdi oldu.
O neydi öyle; tanzim kuyruklarını, ekonomideki gidişatı, vatandaşın dertlerini, Türkiye'nin dış politikasını, sığınmacı sorununu, asayiş problemini, ödenmeyen kredileri, Burhan Kuzu skandalını konuşuyorduk.
Hükümet de haliyle buraya sıkışmıştı, gerginlik yoktu, kutuplaşma yoktu.
Kılıçdaroğlu'na "Bay Kemal, hastane kuyrukları, HDP birlikteliği" gibi yakıştırmalar artık hükümete yakın kanallarda bile yer bulmuyordu.
Vatandaşın beklediği açıklamalardan eser yoktu. Artan hayat pahalılığı bir anda geri plana itildi.
Baktılar ki böyle olmuyor, bir anda ortalık karıştı! Kutuplaştırıcı ve tehdit eder üslup geri döndü.
Hemen ardından İYİ Parti ve Meral Akşener, yüksek tonda hedef alındı. Hedef almanın da bir adım ötesinde, doğrudan "mahkûmiyet" kararı verilirmişçesine açıklamalar yapıldı.
24 Haziran seçimleri öncesinde Erdoğan'ın İYİ Parti ile ilgili tek tük açıklaması olmuştu. O açıklamalarda da Erdoğan "sözde İYİ Parti" ifadelerini kullanarak CHP ile birlikte olduklarını ifade etmişti.
Hatta kimi İYİ Partililer, Erdoğan'ın kendilerini hedef almamasından ve konuşmalarında dile getirmemesinden şikâyetçiydiler. "Bizi, bile bile muhatap almıyor" deniyordu. Erdoğan'ın söylemlerinde yer bularak seçimlerde başarı gelebileceğini düşünenler vardı.
Ama madalyonun öteki yüzünün olduğunu da unutmayalım. Erdoğan, pragmatik bir liderdir. Yaptığı açıklamaları da yabana atmayın, tehlike gördüğü alanlarda mutlaka konuşur, ön alır, kutuplaştırır.
İYİ Parti'yi hedef almaya başlamasının en büyük nedeni, AK Parti oylarının kayabileceği tek parti olması.
Denilebilir ki, "O zaman CHP'yi neden yıllardır hedef alıyor, AK Parti seçmeni CHP'ye oy vermez." Evet, doğru. Seçmen geçişkenliği noktasında en uç örneklerdir CHP ve AK Parti.
Bu yüzden, Erdoğan'ın CHP'yi hedef almasını sadece seçmen ve oy kaybı anlamında değerlendirmemek gerekiyor. Erdoğan, CHP'yi hedef alarak kendi cephesini geniş tutmakta, karşı tarafa ise kendi seçmen kitlesinin tepki göstereceği tüm olumsuzlukları yüklemektedir. Böylece "Beni seçmezseniz, bunların eline düşeceksiniz" mesajı da verir. Ortak bir düşman oluşmuş, algı yerleşmiştir; "AK Parti dışındaki partiler dinsizlere hizmet etmektedir."
Ancak Erdoğan, İYİ Parti'yi hedef alırken "ortak düşman" demenin çok ötesinde bir tavır takınıyor. Akşener'in şahsında, partinin tamamını hedef almaya çalışıyor. Bu tavrı, kapalı kapılar ardında Abdullah Gül ve ekibine de uygulamıştı. Kendi alanına girilmek istendiğinde, ciddi bir tehdit gördüğünde çok daha duygusal ve kişisel yorumlarda bulunabiliyor.
Muhtemelen bu söylemlerin devamı gelecek. Tonu ne denli büyük olur, eleştiriler hangi noktaya taşınır, cezaevi iması ne şekilde sürer, izleyip göreceğiz.
Mansur Yavaş hakkında jet iddianame
AK Parti için büyükşehirler arasında en problemli yer Ankara olarak gözüküyor. Mehmet Özhaseki'nin performansı hem çok düşük kaldı hem de seçmende karşılığı bir türlü oluşamadı. Mansur Yavaş'ın Ankaralı oluşu ve seçim sonuçlarını belirleyici milliyetçi oyları da kendisine çekmesi, hesapları bozmuşa benziyor.
Hükümete yakın anket firmaları bile puan farkını Yavaş lehine artı 5 olarak gösteriyor.
Önce Ankara'nın duvarlarına "Yavaş yavaş devrim" sonrasında ise Kürtçe yazılarla Yavaş'a destek mesajları yazıldı. Tıpkı, Gökçek'in "Gökçek gidecek, sol gelecek" şeklinde Ankara'nın her yerini süslediği afişler gibi bir yöntem belirlenmişti.
Konuyla ilgili olarak konuşan Mansur Yavaş çarpıcı bir iddiada bulunarak, yazıları yazan kişinin Ankara Büyükşehir Belediyesi için çalışan bir şirketin üst düzey yöneticisi olduğunu söyledi:
"Gittiler ODTÜ'nün altındaki duvara 'Yavaş yavaş devrim' yazdılar. Korkutacaklar ya, millet korkup onlara oy verecek. Projenize oy versin. Gittik şikâyet ettik. O yetmedi geçende Kürtçe yazı yazdılar oraya 'Her biji Mansur' diye. Diyor ki; PKK'lılar güya bunu destekleyecek. Ne oldu biliyor musunuz? Allah ayaklarına dolaştırdı. Oradan geçen bir tane gönüllümüz yazının yazıldığını görünce fotoğrafını çekti, kameraya aldı aynı zamanda. Gitti takip etti, girdiği evi bulduk. İl başkanımız da polislerle birlikte gitti orada yakalattı. Kim çıksa iyi, Ankara Büyükşehir'e çalışan şirkette genel müdür yardımcısı biri çıktı. Özhaseki, iftiralarınız elinize yüzünüze bulaşır."
Şimdi birdenbire ortaya bir iddianame çıktı. "Burhan Kuzu olayı mı unutturulmak isteniyor" diye insan düşünmeden edemiyor.
Soylu milliyetçiliği
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Ankara'da durumun kötüye gitmesi üzerine milliyetçi söylemlerini her geçen gün artıracağını, Özhaseki'nin boşluğunu doldurmaya çalışacağını ifade etmiştik. Aynen ifade ettiğimiz gibi oldu. Soylu'nun neredeyse her açıklaması, AK Parti ortaklığı öncesindeki MHP'yi andırıyor. Soylu, geçmişte kendi söyledikleri olmasa, çözüm sürecine bile savaş açacak hale geldi.
Ancak FETÖ'nün kanalı STV'de söylediği sözler yeniden gündeme gelince kafamız karışıyor!
O programda Soylu, BDP'nin Meclis'e girmesi gerektiği ve Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okullara gelmesi gerektiğini söylüyor. Örgüt de aynı taleplerde bulunuyordu.
Bunların taleplerin hepsi oldu, görev tamamlandı!
O zaman şimdi neyin milliyetçiliği yapılıyor?