Erdoğan, MHP'yi hırpalarken
Biz saat beş civarı kalkarız, 7,15 civarı kahvaltımız tamamdır, 7.30’da ilaçlarımızı alır, günlük gazeteleri okumaya başlarız.
Bu arada televizyonumuzda bir haber kanalı da açıktır.
Eşim, “Pes vallahi!” deyince, “Ne oldu?” dedim. “Başbakan!” dedi, “Ne olmuş başbakana?” dedim. “Duymuyor musun, muhalefete demediğini bırakmıyor, ‘çirkin saldırı’ diyor, ‘bir yanağımıza vurana öbür yanağımızı uzatmayız’ diyor.” Ortaya tuhaf bir durum çıkıyor, ben sanki Erdoğan’ı savunuyormuşum gibi bir hal, bu. “Ne yapsın, siyaset bu, Türkiye’de bu işler böyle oluyor!” diyorum.
“Tamam da” diyor eşim, “Dün sen okumadın mı bir gazeteden, camide, ezan okunurken, cenazede ve mezarlıkta dünya işleri konuşulduğunda Allah’ın o kişilerin 30 yıllık makbul ibadetlerini kabul etmeyeceğine dair yazıyı?” Evet, ben okumuştum ve bunu diyen de Hz. Mevlana idi.
“Sahi ne oldu?” diye sorumu tekrarlıyorum.
“Hasan Bey” diyor, “Başbakanın ağzına geleni söylediği o konuşma bir hastanenin açılış töreninde yapılıyor. Her sözün söyleneceği bir yer var. Mezarlıkta dünya işleri konuşulmuyorsa, hastane açılışında da insanlara bağırıp çağrılmamalı, sinirler gerilmemeli, tansiyonlar yükseltilmemeli, sanki hastaneye hasta üretmek gibi bir şey bu.” Biraz susuyor, “Keşke, ‘Biz bu müesseseleri açıyoruz ama Allah kimseyi hasta etmesin, ederse de şifasını versin’ deseydi!” diyor, yine susuyor.
Ben de susuyorum!
O haber biraz sonra tekrarlanıyor, ben de dikkatle izliyorum.
Erdoğan gerçekten cenaze evinde miras kavgası yapan kardeş görüntüsü veriyor. MHP’yi, CHP’yi yıpratayım derken ülkeyi geriyor, vatandaşlar arasına husumet tohumları atıyor da, farkında değil.
Bu hal üzerine hafızamı yokladım, irkildim. Erdoğan, MHP ve ülkücüler için savurduğu meydan okumaların onda biri kadar bile PKK için söylememişti. Öcalan’a “Sayın”, şehide “Kelle” dediğini falan geçelim, Bahçeli’ye açtığı davaları bir PKK’lı için açtı mı, meselâ, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı alenen küfretti, kılı kıpırdadı mı Başbakanın?
Devlet Bey, Meclis’teki kavganın fotoğrafını çizerken, “Başbakan kürsüde konuşurken AKP’liler birer birer önünden geçti MHP gurubuna hücum etti!” dedi, gerçekten de böyle oldu, böyle olduğunu bütün millet ekranlarda defalarca seyretti. Başbakan MHP’lileri linç etmeye giden AKP’lilere, “Nereye gidiyorsunuz, burası ring değil, Meclis, sıralarınıza dönün lütfen” diyerek arkadaşlarını geldikleri yere niye göndermedi?
Çiftçiye, “Ananı da al git” demeyi biliyor da, ülkeyi gerim gerim gerecek o tablonun oluşmasını önlemek için niye kılını kıpırdatmıyor? MHP’yi sindirmek için 72 milyonu sinir küpü haline getirmenin ve Türkiye’yi el âlem önünde küçük düşürmenin getirisinden oy ummak reva mı?
Velhasıl tuhaf bir dönemden geçiyoruz.
Hastane açılışında tekme tokat muhabbeti yapan Başbakan ödünç oy isteyen CHP’ye de, “Borç itibarlı olana verilir” diye laf sokuşturmuş, iyi de beyefendi, bugün sizin oyunuz yüzde 30’lar civarında, hadi biz yüzde 40 diyelim, bu oran sizin yüzde 60 itibarsızlığınız anlamına mı gelir, bu nasıl mantık?
Dönemin ne kadar tuhaf olduğuna bakınız ki, Ankara ayazında naylon çadırlarda, “Çalışacak iş istiyoruz” diye titreyen TEKEL işçilerine erzak taşıyan Belediye araçları hakkında zabıtlar tutulmuş.
Biz o zabıtların başka yerlerde PKK’ya malzeme taşıyan belediye araçları ve elektriksiz eve buzdolabı gönderenler için tutulduğunu görmedik ama...