Erdoğan, İstanbul'da seçimleri mi yeniletecek?
31 Mart seçimlerinden sonra yaşananlar tıpkı 7 Haziran sonrasına benziyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönemde günlerce açıklama yapmamıştı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu üzerinden ittifak arayışlarında bulunulmuş, Devlet Bahçeli'nin tekrar sandığı işaret etmesi ve ittifak görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasıyla siyasi belirsizlik baş göstermişti.
Davutoğlu'nu partilerle görüşmeye gönderen Erdoğan'ın kafasındaki tablo ise ilk günden belliydi; seçimler bir daha yapılacaktı. Davutoğlu ise pasifize edilip, bizzat kendisi sahaya inecekti. Davutoğlu üzerinden koalisyon görüşmelerinin sürdürülmesinin arka planında ise, seçmende oluşması muhtemel "Bunlar ittifak da yapmaya niyetli değil, siyasi belirsizliğe AK Parti sebep oluyor" algısını kırma düşüncesi yatıyordu.
Siyasi belirsizlikler, aniden patlak veren terör olayları ve güçlü propaganda süreciyle Erdoğan ve AK Parti, 1 Kasım seçimlerinde istediği sonucu aldı.
***
7 Haziran'ı hatırlattıktan sonra 31 Mart 2019 gecesine geri dönmemiz gerekiyor. Eğer, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş Ankara'daki oylara sahip çıkamamış olsalardı, sonuçlar muhtemelen AA'nın ilan ettiği şekilde kalacaktı.
Ankara ve İstanbul'da itirazlara bakılmaksızın Mehmet Özhaseki ve Binali Yıldırım'a mazbataları verilecek "Atın alan Üsküdar'ı geçti" minvalinde yorumlar gelecekti. Bu senaryonun aynısı zaten 2014 Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde yaşandı. Yavaş'ın itirazlarına bakılmadan, Melih Gökçek'e jet hızıyla mazbatasını verildi. Başkanlık referandumu ise bambaşka bir inceleme konusu.
***
31 Mart ile ilgili günlerdir konuşmayan Erdoğan, sessizliğini Rusya'ya gitmeden önce havalimanında bozdu.
İddialarını doğrudan İstanbul üzerinde oluşturdu:
"13-14 bin farkla bir seçimi kazandım havasına kimsenin girmeye de hakkı yok.
Usulsüzlükler tabi bazı değil, neredeyse bütünü usulsüz. Biz burada organize bazı suçların işlendiğini gördük, görüyoruz.' diyorlar. Şimdi bizler de siyasi parti olarak bu organize suçun örgütlü bazı eylemlerin yapıldığını tespit etmiş durumdayız, tevsik etmiş durumdayız.
Yapılabilecek hukuk çerçevesinde bir şeyler var. E tabii bunları da bizim Yüksek Seçim Kurulu'ndan beklememiz en tabii, en doğal hakkımızdır. Geçmişte Yalova'da, Ağrı'da bunların örnekleri var. Yapılan seçimler var. Dünyaya bakıyorsunuz dünyada bırakın itirazları, mesela Amerika'da yüzde 1 gibi sıkıntılı bir oy miktarı olsa bakıyorsunuz erken seçime gidiyor orada veyahut erken demeyeyim seçimin yenilenmesine gidiyor." ifadelerini kullandı.
Bunun meali şudur; YSK, İstanbul'da seçimleri yenilemelidir.
Muhalefet, "Hiçbir şey olmaz, biz kazandık, istedikleri gibi itiraz etsinler, oylar yeniden sayılıyor, fark kapanmıyor" açıklamaları yapıyor. Oysa Erdoğan, bu hamleleriyle muhalefeti savunma pozisyonunda bırakıp, tıpkı 7 Haziran'da olduğu gibi yeniden seçim hazırlıkları yapıyor.
İstanbul'un kaybedilmesini hiçbir şekilde kabul etmiyor ve edecek gibi de görünmüyorlar.
AK Parti teşkilatları olgun bir şekilde sonuçları beklerken devletin en üst makamından gelen bu açıklamalar son derece tehlikelidir.
Türkiye, İstanbul üzerinden büyük bir gerginliğe doğru sürükleniyor.
2014 yılında hiçbir itirazı kabul etmeyenlerin, bugün iktidarın her dediğini yapması, AA hakkında tek bir soruşturma başlatılmaması, seçim gecesinde kesilen veri akışları, Türkiye'deki demokrasiye ağır darbeler indiriyor.
Kazanmak kadar, kaybetmeyi de bilmek gerek.
Ama İstanbul üzerinden bu ısrar devam eder ve YSK yeniden seçim kararı alırsa, Türkiye'de demokrasi darbe girişimi kadar ağır bir yara alır.
15 Temmuz öncesi ve sonrasından itibaren büyük dönüşümler ve değişimler geçiren Türkiye'de gizli kalmış çok şiddetli bir dil var.
Muhalefete oy veren vatandaşlarla konuşulduğunda Erdoğan'a ve AK Parti'ye hakaretleri duymanız için çok fazla soru sormanıza gerek yok. İktidar cephesinde de durum farklı değil. Muhalefete yönelik "hainlik" tanımlamalarını bizzat parti liderleri yapıyor.
Bu nasıl korkunç bir tablodur?
Türkiye'yi tam ortadan ikiye ayırmaya başladınız.
Yıllardır Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi etnik ve mezhepsel ayrılıkları körükleyen mahviller, "Bu kadarını biz bile hayal edememiştik" diyerek ellerini ovuşturuyor.
Yıllardır kaybettiğimiz devlet aklı acilen geri gelmeli, çünkü gidişimiz hiç hayra alamet değil.