Erdoğan havlu attı...

Üç kişi yan yana. Hep aynı dizilişte oturtuluyorlar. Biri "komplo teorileri"nin son uygulayıcısı. Hemen solundakinin en önemli tarafı gerçekleri değil, temennilerini dikte ettirmek. Üçüncüsünün ise İstanbul'daki seçimi Ekrem İmamoğlu'nun kazanmasıyla süngüsü düştü. Hepsinin müşterek yanı, karşıt görüştekileri konuşturmama gayreti. Eski tabirle "sebilhane bardağı" gibiler.

Bu trioya yönetici olarak Ercan Gürses'i dâhil edebiliriz. Kendisini TGRT'de tanıdık ama bu kadar "yanlı" olabileceğini tahmin mümkün değildi. O kadar taktisyen ki kime ne zaman top atacağını iyi ayarlıyor. İşine gelen konuları da, hızla devreye sokuyor. Örneğin muhalif Ali Haydar Fırat'ı susturuyor. Anında İdris Kardaş'a yol veriyor.

Gözlem

Eski savcı Ruşen Gültekin'in "16 Haziran Pazar günü psikolojik üstünlük Ekrem İmamoğlu'nda olacak" demesine dahi tahammül edemiyor. Bu arada Gültekin'in bir tespiti de ilginçti:

"Hani Erdoğan İstanbul'daki 39 ilçede de miting yapacaktı? Bakıyoruz, billboardlarda bile resmi yok."

Esas mücadele

Bunun nedeni çok net; "gizlice yaptırılan ve kamuoyuna açıklanmayan anketler, Ak Parti'de moralleri bozdu." Ancak ne kadar havlu atsalar da 23 Haziran'daki seçim İmamoğlu ile Erdoğan arasında geçecektir.

Mutfak yangını ortada, yiyecek-içecek fiyatları fren balatalarını çoktan yaktı. Bu durumda iki gün sonra İstanbul Devlet Bahçeli'ye devredilecek (Semih Yalçın demek de mümkün sanırım).

Eskiden

Pazar günkü tartışma yaklaştıkça, aklıma tek kanallı televizyon dönemi geliyor. Turgut Özal, Necdet Calp ve Turgut Sunalp'ın katıldıkları.

Ondan kalan meşhur diyaloğu yazacağım:

- Özal, gerekirse Boğaziçi Köprüsü'nü satarım.

- Calp, sattırmam efendim.

- Özal, bal gibi satarım...

Neticede aradan geçen bunca seneden sonra köprü sayımız üçe çıktı. Dördüncüsü de Çanakkale'de yapılmakta. Bu işler devam edecektir. Çünkü devlette devamlılık esastır.

Vaziyet

Bugün gelinen nokta Lütfü Kırdar'da zirve yapacak. Ancak, 1980'lerin dönemi kadar etkili olur mu? Asla. Devir çoktan değişti. Yüzlerce ekranımız mevcut. "Sosyal medya" o hâle geldi ki doğrusu ve yanlışlarıyla gümbür gümbür.

Pazar günkü kapışma politize olmuşların dışında fazla rating yakalayamaz. Önce biraz seyredilir. Birbirlerine bardak atmazlarsa(!) ilgi yavaş yavaş azalır...

***

Hakemi tanıdınız mı?

Şenol Güneş'in maç sonu toplantısında Polonyalı hakemden söz etmemesi ilginçti. Szymon Marciniak'ı Eskişehir'de İzlanda'ya 3-0 kaybettiğimiz maçtan hatırlıyoruz. Teknik direktörümüzün sanırım amacı kaybetmemizi sadece hakeme bağlamamaktı.

Şöyle bir siciline baktığımızda İzlanda'nın içeride ve dışarıda pek çok maçında hep onu görüyoruz. Adamın ana hedefi bu ülkeyi koruyup kollamak. Bize öyle "ince kıyım" uyguladı ki sürpriz olmadı.

Hastalık nüksetti

Futbol tarihimiz boyunca, bir türlü çare bulamadığımız arıza "duran toplar". Fransa karşısında belki de ilk defa önleyebildik. Dört gün sonra Reykjavik'te yine başımıza dert oldu. İki ucuz topla kısa sürede tabela 2-0'a geldi.

Savunmamızın top yerine adam kovalama saçmalığından ne zaman kurtulacağız?

Dayanışma

Aslında iktidarından muhalefetine kadar tüm siyasilerimiz, son yılların en şık dayanışmasını göstermişti. Devletin tüm imkânları seferber edilmişti. "Moral baklavası" bile unutulmamıştı.

Bu musibetin yeterince ders vereceğine inananlardanım. Sadece fiziğe dayalı futbol oynayanları buradan mutlaka eli boş göndeririz. Yeter ki, yine Polonyalı hakem Szymon Marciniak karşımıza çıkarılmasın...

Daha iyiydi

Naklen yayını üstlenen TRT'yi bu kez daha başarılı buldum. Konya'daki değerlendirmem. 10 üstünden 6'ydı. İzlanda notlarımı 7,5 olarak belirledim. Hatta 7,5'tan 8'e yakın.

Görev alanlar arasında en başarılı isim İbrahim Kırkayak'tı. Ben olsam maçın anlatımını kesinlikte Erdoğan Arıkan'a verirdim. Bu yetenekli kardeşimiz, Kurum'un anlatıcıları içinde en iyisi. Donanımlı. Her şeyden önemlisi "Allah vergisi ses tonu var." Sanki Orhan Ayhan büyüğümüzün gençlik yılları.

GÜNÜN SÖZÜ

Savaşta dövüşenlerden çok, kaçanlar ölür. Selma Lagerlöf

Hacısalihoğlu'ndan açıklama:

Elbette eleştirileceğiz, fikrimiz tabii ki eleştirilebilir. Ancak, Ahmet Hakan'ın programında Ak Parti milletvekili Abdullah Güler ile İmamoğlu'na "yargısız infaz" uygulamaya çalıştığım ithamı üzücü. Saygılarımla.

Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu

Yazarın Diğer Yazıları