Erdoğan gerçekten bu sözü söyledi mi?
Doğrusu çok merak ediyorum; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın “Tarihimizde olduğu gibi Türkiye’de keşke her inanç grubunun ayrı mahkemesi olsa ne iyi olurdu” deyip demediğini ve “İnşallah gelecekte yine böyle öncü bir rol üstleneceğiz” temennisinde bulunup bulunmadığını.
Bu sözler İslâm şeriatının bir önermesi ve Osmanlı uygulamasından mülhem bir temenni olarak söylenmiş gibi görünse de CFR’nin kolay sömürebilmek için “Bin şehir devletli bir dünya” hedefi ve o hedefe ulaşmak için servis ettiği “Büyük Orta Doğu Projesi’ne” uygun bir “Parçalanmış Türkiye” realitesinden başka bir şey değil. Bilerek bilmeyerek bu akılla varılacak yer orası, yani CFR’nin dünya hâkimiyeti hedefi? Böyle bir hedef için “İnşallah” demenin “İslâm şeriatındaki yeri” de herhalde Sayın Başbakanın bir zamanlar Irak’ı işgal eden ABD askerleri için, “İnşallah sağ salim evlerine dönerler” duasında bulunmuş olması gibi bir şey.
Niye böyle söylüyoruz? Siz şimdi “Her inanç sisteminin bir mahkemesi” olduğu bir Türkiye düşünün. Bu Türkiye en az 50’ye parçalanmış bir Türkiye olacaktır. Öyle o hedefe varılana kadar Türkiye’de nüfus cüzdanlarından “İnanç” hanesi kalktığı ve kimin hangi dine mensup olduğu ancak kendi ikrarı ile bilinebileceği için, suç işleyen insanlar, her suçlu gibi hangi inanç sisteminde kendilerine işledikleri suçun en hafif cezası öngörülüyorsa kendilerinin o inanç grubundan olduklarını söyleyecek, o mahkemede yargılanmayı isteyeceklerdir. Meselâ ihale yolsuzluğu ile devlet malı çalan bir hırsız, “Ben Müslüman’ım kolumu kesin” demeyecektir.
Sakın ola ki işi sulandırıyorsun, o sistem geldiğinde kim hangi inanç grubunda ise o grubun kayıt defterinde kayıtlı olacaktır iddiası ileri sürülmesin. Onlar eskidendi. Bugünün dünyasında kimse inancını açıklamaya zorlanamayacaktır. Sonra, “Her inanç sisteminin kendi hukukunu uyguladığı bir Türkiye” kelimenin tam anlamıyla bir “Misyoner cenneti” haline gelecektir. Vatikan başta olmak üzere İngiltere’sinden Amerika’sına cümle emperyalist devletler bütün imkânları ile Türkiye’yi mesken tutacaklardır. Vatikan ve Batı için artık “İnanç” diye bir şey kalmamış, her şeyin başını “Para” ve “Güç” almıştır. Öyle olduğu için Batı, orduları ile girdiği her ülkeye kiliselerini ve kilise istihbarat görevi gören sivil toplum örgütlerini beraberlerinde götürmektedir. İlk işgalde Irak’a konuşlanan misyoner ve sivil toplum kuruluşlarının sayısı 52 tane idi, bizde listesi var.
Niye? Niye olacak, ülke ele geçirilecek ya, yarın öbür gün bu ele geçirmeye, “Siz Hıristiyansınız, emperyalistsiniz” diye İslâm’ın Cihat ruhu devreye girmesin için elbette. Türk halkının tamamı Hıristiyan olsaydı Kurtuluş Savaşı yapılabilir miydi? Hıristiyanlar işgal güçlerini nasıl karşılamışlardı hatırlasanıza. Güney Kore’ye çöreklenen ABD, halkın büyük bölümünü Hıristiyanlaştırmış bulunuyor ve Güney Koreli misyonerler gelmiş Türkiye’de Türk çocuklarını misyoner yapmak için Türkiye’nin bu ülkeye olan sempatisini sömürüp duruyorlar.
Ne demek istediğimizin daha iyi anlaşılması için Mahmut Toptaş Hoca’nın Milli Gazete’de kaleme aldığı, “Kudüs’ün kahramanları” başlıklı yazısından bir bölüm aktaralım: “Vatikan’da ikamet eden Papa’ya bağlı Katolik Hıristiyanlar için dünyanın en değerli yeri neden Vatikan acaba? İsa Mesih Vatikan’da doğmadı. Orada büyümedi. Oraya ayak basmadı?” Sahi niye? Niye Papalık için İsa(a)’nın doğduğu ve Hakk’a yükseltildiği Kudüs önemli değil? Niye Bütün “önem” ve “değer”ler, Vatikan ve hizmetinde oldukları Batı için. Vatikan, ABD ve Avrupa için öncelik İsa aşkı olsaydı İsa’nın Kudüs’üne Siyonizm’in bu zulüm ve tahribatına seyirci kalırlar mıydı?
Siz bu Vatikan, bu ABD ve bu Avrupa’ya inanç gruplarına parçalanmış bir Türkiye sunduğunuzda İslâm’a ve Türk milletine mi hizmet etmiş olursunuz, yoksa CFR’ye mi?