Erdoğan, "Atatürk" diyemiyor!

Dikkatinizi çekmiştir, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal’in soyadı olan “Atatürk”ü bir türlü söylemiyor...
Ne zaman bir mecburiyet gereği Atatürk’ten bahsetmesi icap etse sözlerine “Gazi Mustafa Kemal” diyerek devam ediyor...
Siyasette gelenektir, liderler soyadları ile anılır. Nitekim Recep Tayyip Erdoğan’a rakipleri “Erdoğan” diyor. Erdoğan da Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Kılıçdaroğlu”, Devlet Bahçeli’ye “Bahçeli” diye hitap ediyor. Büyük Orta Doğu Projesi’nde Eş Başkanlığını yaptığı Barack Obama’ya da, “Obama”, İsmet İnönü’ye de “İnönü” diyor..
Lâkin sıra Atatürk’e geldi mi tökezliyor: “Gazi Mustafa Kemal” diyor, ötesini söylemiyor. “Gazi” Mustafa Kemal’in “adı” değil, unvanlarından bileğinin, yüreğinin hakkı ile hak ettiği bir unvan. O neslin cümlesi ya “Gazi”ya “Şehit” ... Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanana kadar o nesil Afrika’dan, Yemen çöllerine, Çanakkale’den Sakarya’ya kadar bedenlerini vatan için Haçlı emperyalistlerin namlularının önüne siper eden ömrü cephelerde geçmiş altın bir nesil... O neslin iman ve kanları ile kazandıklarını şimdi dolar karşılığı satanlar şimdi tutmuş tespihin imamesi durumundaki Mustafa Kemal’e bir soyadını çok görüyor...
S oyadını Mustafa Kemal’e Türkiye Büyük Millet Meclisi vermiştir ve 24 Kasım 1934’ten beri Mustafa Kemal’in bir soyadı vardır, o da “Atatürk”tür.
Niye “Atatürk” diyemiyorsun diye sorsanız, niye diyemeyeceğiz, o an öyle söyledik işte denilecektir amma ısrarla ve devamlı “Gazi Mustafa Kemal” denilip “Atatürk” denilmemesinin asıl sebebi, “Nereden Atatürk oluyor!” zihniyetidir. “Türkler, Mustafa Kemal’den önce olmayan bir millet miydi, bir milletin atası olmak için o milletin o şahıstan türemesi lâzım” der, başka bir şey demezler...
İşte “Atatürk” soyadına daha doğrusu bir “soyadına” yükledikleri anlam budur. Evet, Atatürk o gün için son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olması bakımından “Ata”dır ve “Türk” tür. Olur ya, birileri bunu içine sindiremiyor yahut böyle algılamıyor olabilir.
O zihniyettekilere deriz ki, bir soyadı, nihayet bir soyadıdır. Mesela Bahçeli’nin soyadı bahçesi olduğu için mi “Bahçeli”dir. Erdoğan’a, erken doğduğu için mi “Erdoğan” denilmektedir.
Rahmi Koç, “Koç” mudur?
Bu kadar alerji astıma sebep olur efendiler!


Büyükanıt niye kollanıyor?

Darbeleri araştırmakla görevlendirilen TBMM Komisyonu 2007’de dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından verilen 27 Nisan muhtırasını araştırmıyor?
Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Nimet Baş, “27 Nisan bir darbe değildir” dedi, çıktı işin içinden...
Oysa Erdoğan aynı bildiri için “Darbe” demişti. Ne olduysa Dolmabahçe mutabakatında oldu. Muhtıranın altında imzası olan Büyükanıt’la Erdoğan bir pazarlık yaptı. O pazarlıkta Büyükanıt’a çok şeyler verildi, Büyükanıt da “Ya ordunun dediği olacak, ya bu iktidar gidecek” diye motive ettiği subayları Erdoğan’a terk etti. Erdoğan da Silivri’yi bu kişilere mekân tayin etti...
Böylece 27 Nisan, AKP’nin oy deposu haline geldi.
Bu satırların yazarı 27 Nisan muhtırasına şiddetle karşıdır. Muhtıra süreci devam etse ve asker yönetime el koysaydı Türkiye’yi PKK’yı azdıran Kenan Evren’in düşürdüğü durumdan çok daha beter duruma düşürürlerdi. O muhtıra hayata geçseydi bu kadro yine Türkiye’yi Çevik Bir’in soktuğu kaostan çok daha beter bir kaosa sokar, insanımızın bunu fark etmesi birkaç yıl alırdı. Büyükanıt’a inananlar zamanın ruhunu okuyamadılar, onun kurbanı oldular.
Diyeceksiniz ki AKP yönetimi iyi mi?
Hiç “iyi” dediğimiz oldu mu?
Aralarında Türkiye’nin parçalanmasının da hedeflendiği Genişletilmiş Orta Doğu Projesi’nin Eş Başkanlığı’nı yapan bir Başbakanın yönettiği Türkiye’ye nasıl “iyi” diyebiliriz ki!

Yazarın Diğer Yazıları