Erciyes'in karı eridiğinde mi?
Türkiye ekonomisine her daim haklı damga vuran Kayseri’de nesilden nesile anlatılan ’Erciyes’in Karı Eridiğinde’hikâyesi 5-6 yıldır ülkücüler için anlatılıyorlarmış. Dilerseniz önce bilmeyenler ve unutanlar için hikâyeyi anlatalım.
Yahudi tüccar bizim Kayserili esnafa fahiş fiyatta vadeli mal satmış. Dürüstlüğü tescilli esnafımıza alacağını tahsilden emin Yahudi ’ne zaman ödersin?’demiş. Bizimki kış ortasında işlerin kesat gideceğini, baharda tohum ekimi, yazın harman kaldırmayı hesaplayarak, uzun uzun düşündükten sonra ’Erciyes’in karı eridiğinde’cevabını vermiş. Ama içinde de bir liralık malı beşe satan Yahudi’den de intikam alma duygusu varmış elbet.
Gel zaman git zaman derken ırmağın suları azalıp ekinler biçilip de bunaltıcı sıcaklar çökünce ellerini ovuşturarak sabahın köründe kapıyı çalan Yahudi, sattığı malın parasını almaya gelmiş. Kayserili esnaf kendinden emin, ’Sözüm söz Mişan ama Erciyes’in karı daha erimedi ki’diye başından duman eksik olmayan zirveyi işaret etmiş. Dağın eteklerini görebilen Mişan ’Olur mu, sıcaktan kavruluyoruz, şimdi kar mı kalır’diye itiraz etmeye kalkışmış.
Everekli (Develi) Adil Usta, çarşıdan bir Ermeni ile Rum esnafını da yanına alarak ’Haydi Bakalım’deyip Mişan ile beraber Tekir Yaylası’nın yolunu tutmuşlar. Şehirden zirvesi bulutlar ve sis yüzünden görünmeyen Erciyes, Tekir Yaylası’na (2150 m. yükseklikte) çıktıklarında, lamba gibi ışıl ışıl ortaya çıkmış. Tabii ki karlar parıldıyor, Everekli Adil Usta gevrek gevrek gülüyormuş. Mişan şahitlerin huzurunda ’Haklıymışsın be kuzum’dese de içi kan ağlamış.
Türkiye’de güz (sonbahar) gelmeden bile mevsimin ilk karının Erciyes’e düştüğü bilinir. Ağustos sonunda Erciyes’in zirvesinde kar erimeden üzerine yeni kar yağdığını bilenler, uyanık geçinen Mişan ile başlamışlar dalga geçmeye. Umudunu yitirmeyen Yahudi fiyatı birinci yıl dörde indirmiş, ama Adil Usta, ’Yoo! Sözüm söz kar eriyince paranı beş olarak öderim’demiş. İkinci yıl üçe, üçüncü de ikiye inse de Adil Usta Nuh diyor peygamber demiyormuş. Tefeciliği ile nam salan Mişan sonunda, ’Ben ettim sen etme, bari maliyet fiyatı biri ver’deyince, Adil Usta, ’Köftehor imana mı geldin!’diye kızarak, malın gerçek fiyatını ödeyip, esnafın başına bela olan tefeciye dersini vermiş...
Kıssadan hisse, bu hikâyenin halen günümüze uyarlanan değişik versiyonları Kayserilinin dilinde dolaşıyor. Türk milliyetçiliği hareketinin en eski kalesinde bunu günümüz siyasetine uyarlayanlar, ülkücülerin canını fena halde sıkıyormuş.
Mevcut yönetim değişmediği sürece MHP’ye oy vermeyeceğini söyleyenler, Bahçeli’nin 3 Kasım 2002 akşamı “Çekiliyorum” demesine rağmen koltuğu bırakmayışını örnek göstererek, “Sizinki Erciyes’in karının erimesine benziyor” sözleriyle sadece Kayseri’de değil bütün Türkiye’nin basiretli bir yönetim istediği gerçeğini yüzlerine vuruyormuş.
Doğrusu memleketim adına üzüldüm. Kanıma da dokunmadı değil. Tarihi, kültürü ve sosyal yapısıyla Türkiye’nin gözbebeği Kayseri’deki vaziyetin üzerine Erciyes Kurultayı’na yasak getirilmesine içerlerken, üniversiteden genç bir asistan, “Hocam, üzülmeyin. Küresel ısınma bütün dünyayı etkiliyor. Alaska’da buzul dağları eriyor. Türkiye’de susuzluk ve kuraklık had safhaya çıktı. Bu gidişle birkaç yıla kalmaz Erciyes’in karları erir” dedi.
Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemez durumdayken, “Ne düşünüyorsun Hoca, 3 Kasım’da seçim isteyerek AKP’nin iktidar yolunu açan, Cumhurbaşkanlığı krizinde Abdullah Gül’e yol veren, Türk Kurultayı’nı yasaklayıp, Çiçek Bahçesi diyerek mozayiği çağrıştıran, başörtüsü meselesinde AKP’nin değirmenine su taşıyıp, kapatma davasında ” Demokrasi kazandı “ diyenlere biz Erciyes’te yasağa rağmen ateş yaktık. Yalancının mumu bile yatsıya kadar yanıyor. Tekir’deki başkaldırı, Erdemli’de, Kocayayla’da, Hasandağı’nda, Malazgirt’te ve Söğüt’te devam ederse siz onların Balgat’ta daha fazla oturabileceğine inanıyor musunuz” sözlerini otomatik silahı seriye almış gibi saydırınca irkildim.
Başkaldırı ve küresel ısınma, Kayseri’den ilk intibalarım bunlar.
Yarın Erciyes manzaralarında buluşmak umuduyla, ülkü ile kalın.