Erbakan rahmetli oldu, Kaddafi yaşıyor mu?
Son dönem İran’ı ve yakın zamana kadar SSCB’nin bölgedeki ileri karakolu Suriye’yi parantez içine alırsak, dünyadaki bütün İslâm ülke yönetimleri, halklarının hilafına bir şekilde ABD’nin güdümündedir ve eşyanın tabiatı gereği İsrail’in hizmetindedir.
Rahmetli Necmettin Erbakan’ın Siyonist İsrail düşmanlığı ve bütün İslâm ülkelerini birleştirme gayretleri ise herkesin malumudur. İşte bu noktada kamuoyunun, Hoca’nın pek farkında olmadığı bir alan çalışması vardı. O, İsrail’e çalışan İslâm ülke yönetimlerini baypas yaparak yönetimlere muhalif olan ve halklarının vicdanı haline gelen İslâm âlimleri ile tarifi çok zor bir gönül ve ideal birliği oluşturmuştu. Periyodik aralarla kendileri ile bir araya gelir, üç beş gün süren sempozyumlar düzenler, İslâm ümmetinin bir araya getirilmesinin yol haritasını çizerdi. Bu toplantılardan birine bir derginin yazı işleri müdürü olarak İstanbul’da üç gün üç gece süresince biz de dâhil olmuştuk. O gün oralarda konuşulan ve önerilen şeyleri düşünüyorum da bugün Tunus’tan Mısır’a, Yemen’den Libya’ya İslâm coğrafyasındaki ayaklanmaların çekirdeğinin Erbakan olduğunu çok net görüyorum. Neden diğer ülke temsilcileri değil de Erbakan diyorsun diyecek olursanız, çünkü her İslâm ülkesinden gelen ve isimlerini bütün dünyanın bildiği o âlimler Erbakan’ı lider, hatta Halife olarak görüyordu derim. İşte, 27 Şubat 2011’de rahmetli olan Milli Görüş’ün lideri Erbakan böyle bir Erbakan’dı. Acı olan şu ki, bugün O’nun ektiği tohumları yine emperyalizm biçiyor, İslâm ülkelerinin malını ve canını kendine hak ve helâl gören kapitalizm biçiyor, yani Erbakan’ın İslâm coğrafyasında neşet ettirdiği dönüşüm Siyonizm tarafından çalınmış durumda.
Gelelim Kaddafi’ye!
Libya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdikten sonra Askeri Akademi’ye geçen Kaddafi nasıl bir asker ve nasıl bir devlet adamı olacağının dersini Londra’da gördü. Dönünce gizli bir örgüt kurdu ve sonunda o örgütle Libya Silahlı Kuvvetleri’ni avucunun içine aldı ve 1969’un Eylülünde malum darbesini yaparak, “İslâmi Sosyalizm’i” ilân ettiğini duyurdu. Londra’da kendisine, “Allah’tan sonra sen gelirsin” şırıngası vurulmuş olmalı ki, devrimini Libya ile sınırlı tutmadı, bütün Arap âlemine, hatta cümle İslâm coğrafyasına ihraç faaliyetleri başlattı. Ankara’daki Libya elçiliği Kaddafi’nin görüş ve devrimini anlatan yeşil kitaplardan on binlerce bastırır, bir şekilde bir yerlere ulaştırırdı. Belki, kim inanır ona diyenleriniz olacaktır. Öyle demeyin, inananlar çıktı ve Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğinden yakınan ve Şeriat sistemini savunan kimi insanlar, “İşte Şeriat Libya’ya geldi” diyerek Libya’ya koştu. Bir müddet orada kaldıktan sonra. Işık hızıyla geri dönüp, “Allah bizi Yeşil Devrim’den korusun” dediler.
İşte, Erbakan’ın altını oyduğu Kaddafi böyle bir Kaddafi idi. 28 Şubat’ı tetikleyen ‘çadır’daki Erbakan’ı küçümsemelerin altında Hoca’nın bu duruşu yok sananlar Kaddafi’yi tanımıyor demektir.
Kaddafi ile ilgili bir not.
En az 25 yıl önce Libya’da çalışan bir kardeşimize Kaddafi’nin neler yaptığını sormuştum. “Abi deli” dedi. “Niye?” dedim. Özetlersek, bir Libya vatandaşı Kaddafi’nin bir uygulamasından canı yanmış olmalı ki, onu bağıra çağıra eleştirmiş.
Sonra ne mi olmuş?
- Kaddafi o kişiyi öldürtmüş.
- O soy adda olan herkesi öldürtmüş.
- O kişinin evini yıkmış, yerine park yapmış.
Biz bu hikâyeyi dinleyeli en az 25 yıl oldu. Yalansa anlatanın yalancısı, doğru ise anlatanın tasdikçisiyiz.
Şimdi siz, o Erbakan’ın öldüğüne ve bu Kaddafi’nin yaşadığına inanır mısınız?