Er Mektubu Görülmüştür
Silivri’de hukukun katledildiği Ergenekon ve Balyoz tertiplerini başından sonuna kadar takip edebilen yegane gazeteciyim. İstanbul’un yüz kilometre dışına kaçırılan davanın sesini duyurabilmek için ne kadar çaba sarf ettiğimi anlatacak değilim. Orada Ulusal Kanal ve B Tv. dışında gerçek haberleri yansıtacak televizyon kanalı yoktu. Aydınlık ilk başta haftalıktı, günlük olduktan sonra Yeniçağ ile beraber haberleri yayınlamaya başladı. Odatv davasında haksızca tutuklanan Nedim Şener’i Silivri’de ziyarete gelen Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil iyi ki geldiler.. Özdil yargılama tiyatrosuna tanık olunca da yazmaya başladı. Ardından Uğur Dündar ile beraber katıldığı televizyon programında başlatılan mektup kampanyası “Er Mektubu Görülmüştür” kitabını oluşturdu. TV’nin gerçek gücüne bir kez daha tanık olmamızı sağladı. Kamuoyunun dikkatlerini topladı. Oysa Silivri’deki trajedi son 2 yıl değil bütün acımasızlığı ile 6-7 yıldır devam etmekte. 5 yıllık koca kayıp..! Buna rağmen sokaktaki vatandaşın uyanmasını sağlayıp, tarihe not düşecek duygu yüklü mektupları bir araya getirip, olağanüstü bir eser kazandıran başta Haluk Hepkon olmak üzere katkı sağlayanlara sonsuz teşekkür ediyorum. Dijital terör, gizli tanık, paralel yapı, emniyetteki sehvenler, yargıdaki usulsüzlüklerin üzerine ta başından böylesine gidilebilmiş olsa belki de Balyoz ve Ergenekon tertiplerinde haksız cezalar kesilemeyecekti. Odatv davası bu konuda milat sayılmalıdır. Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Müyesser Yıldız, Nedim Şener, Ahmet Şık, Yalçın Küçük gibi gazeteciler tutuklanmamış, Silivri’ye haksızca tıkılmamış olsa meslektaşlarımızın büyük bölümü orada nelerin olup bittiğinin halen farkına varamayacaktı. Bu konuda Müyesser Yıldız’ın Silivri’de yalnız başına kaldığı hücresindeki destansı duruşu kilometre taşlarının en başında yer alır.
Askeri cezaevlerinde rehin tutulan askerlerin rütbesi yoktur. Orgeneralinden, albayına. Yüzbaşıdan, astsubaya, uzman çavuşa kadar hepsi “er” statüsündedir. Yemeklerini alıp, dağıtmak, bulaşıkları yıkamak, tuvaletleri temizlemek, koğuş ve koridorları paspaslamak sırayla hepsinin görevidir. Tüm tutuklular gibi haftada 10 dakika telefonla görüşme hakları vardır. Gelen ve giden mektupların üzerine “Er mektubu görülmüştür” damgası vurulur. Yani yazdıkları da onlara gelen de okunur. Metris türküsündeki “Elleri değsin, gözleri görsün istemedim” dizelerinde olduğu gibi mektup yazmayı belki de bu yüzden tercih etmezler. Kısıtlı ziyaret saatleriyle yetinirler. Yılmaz Özdil’in gayretleriyle başlatılan kampanya ile yurt içi ve dışından 100 binden fazla mektup gitti Maltepe’ye. Adresi olanların çoğuna cevap verebilmek için günlerce uyumadı tutuklular. Aralarından seçilen mektuplardan bir kitap oluşturma fikri çıktı.
Ellerim titreyerek okumaya başladım. İstanbul’dan P. “Gelen mektubu nikahım ve düğünüm için istiyorum. Herkese nikah şekerimle ve davetiyemle vereceğim” diyor. Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatçi de tarihe tanıklık edenlerin arasında yer almış. “Ordusunu sahte belgelerle suçlayanlar kaybedecek” diye yazmış.
Sakarya F Tipi Cezaevi’nden yedi sayfa el yazısı ile mektup gönderen gencin dramı bir başka konu. 15 yaşında cinayet suçundan girmiş içeri. Üç yıldır yatıyor. Mahpusluğun zor zenaat olduğunu belirtmiş. Cezalarının geri kalan bölümünü çekmek üzere Sakarya’ya davet ediyor.
Balyoz mağduru Türk subaylarına gönderilen destek mektuplarından oluşan bu eseri gözyaşlarınıza hakim olamayarak okuyacaksınız. Mutlaka alın ve çocuklarınıza bu değerli mirası bırakır.