Engin Alan’la baş başa
Elliye merdiven dayayan ömrümde bir dönem zirvede yaşayanların düşüşlerine, yalnızlıklarına o kadar çok tanık oldum ki günün birinde o hallere düşmemek için yaradana yalvardım. Devletin bir numarası Cumhurbaşkanlığı makamında otururken etrafında binlerce insan olan kişilerin, emekli olduklarında yanlarında devletin tahsis ettiği korumadan başka kimsenin bulunmadığını gördüm. Bakanlık, başbakanlık yapmış siyasiler tanıdım. Miting alanlarında yüz binlere hitap eden söz konusu kişilerin kapıcıdan ekmek, gazete isteyemez hale düştüklerine tanık oldum. Askerler tanıdım. Lojman komşusuyla çay içmeye fırsatı bulamayanları duydum. “Adamlar bilirim üstünde elbise yok” diyen Mevlana gibi. “Adamlar gördüm yakasındaki rozet yüreğinden büyük” kişiler tanıdım. Kalabalıkların içinde yapayalnız adamlar tanıdığım gibi, mevki ve makamlarını kaybettikten sonra dımdızlak ortada kalıverenleri gördüm. Bayramda, seyranda gözleri kapıda, çalacak telefonda, kulakları zilde aileler tanıdım. Cenazelerdeki protokolü ve seyrek saflarda tabutlarını taşıyacakların azlığında giden ölüye değil, mahkum oldukları yalnızlığa ağlayanlara acıdım.
Biliyorum yakın çevrenizde bunlara okuyucu olarak siz de tanık oldunuz ve mutlaka olmaya devam edeceksiniz. Sizlerin de tanıdığı adam gibi adamlar vardır elbet. İşte o adam gibi adamların biri ile beraberdim. Her biri onur abidesi olan aile bireyleri ile kucaklaşırken, kan bağımız olmadığı halde “Alan” ailesine mensup olmaktan gurur duydum. Geçtiğimiz gün ziyaretçi akınına uğrayan sevgi yumağı oluşturan insanların adeta dergaha çevirdiği GATA’da, Türk ordusunun gözbebeği, kahramanlar kahramanı Engin Alan’ın etrafındaki haleyi gördüm. Esir düşman muamelesi gördüğü için sağlığı bozulan, her saniye tansiyonu önce tavan sonra taban yapan Özel Kuvvetler Komutanı emekli Korgeneral Engin Alan’ı ziyaret edebilmek için birbiriyle yarışan, yoğun bakımda görüşemeyeceğini bildiği halde muhterem eşi, kıymetli kızları ve torunlarına “Yanınızdayız” mesajı verebilmek için direnen adam gibi adamların yüzlerindeki ifadeyle, gözlerindeki bakışlarındaki samimiyet karşısında söyleyecek söz bulamazken, “Bu sevgi kime nasip olabilir ki” diye iç geçirdim gün boyunca. Gece gözlerime uyku girmedi. “Arkadaşlarım birer birer cezaevine alınırken bu şekilde hastanede kalmayı asla kaldıramam” sözleri çınladı kulaklarımda.
O’nun komutasında en üst rütbelisinden rütbesizine görev yapmaktan duydukları onurla Türkiye’nin dört bir yanından koşup gelenleri gördüm. Birlikte çalışıp bugün emekli olan en üst rütbede görev yapmış insanların O’nu yalnız bırakmamak için çabaladıklarına tanık oldum. Ailenin ve hastanenin telefonu sürekli çalıyordu. “Gelemedim, komutanımın ellerinden öpüyorum” mesajlarını duydum. Yurtdışından arayanlar vardı. Görev yaptığı can Azerbaycan’dan bakanlar, generaller arayıp “Engin Paşaya reva görülenler kanımıza dokunuyor” diye gözyaşı dökenler vardı.
Malum davanın başladığı günden bu yana başka şeylere de tanık olmuştum oysa. Telefonlar dinleniyor diye en yakın arkadaşlarını aramaktan korkanlar, hâlâ korkmaktalar. “Arar, konuşursam beni de beni de bu işe bulaştırırlar” endişesi ile yolunu değiştirenleri de görmüştüm. Utandığım, kahrolduğum vefasızlıklara isyan ettiğim anlar geldi aklıma. Duruldum... Umuduma umut kattım Engin Paşamın yanında. O’nunla baş başa sohbet ederken duyduğum bahtiyarlıkla dünyanın en zengin adamı ilan ettim kendimi. Çocuklarıma bırakacağım mutlu miras için sevindim. Anneme anlattım heyecanla şıpır şıpır gözyaşı dökerek ağladı sultanım. Erdem Kutalmış dişlerini sıktı, Aybike’nin kirpiklerinden kristaller süzüldü. Bacım dualarına dualar ekledi Engin Alan için. Adam gibi adamın askeri olduğum için kucakladı ağabeyim. Selamımızı ilet diye sıraya girdi dostlarım.
Türk düşmanları sevinirken O’nun hastalığına, bütün Türkler dua ediyor sağlığına... GATA’daki hasta yatağında bile dimdik duran Engin Alan’ın önünde bir kez daha saygı ile eğiliyor, sevgi ve saygılarımı arz ediyorum...