En temiz hisleriyle oynadılar

AKP’liler kongre için kırmızı dipli mum bekleyen eski dostları yerine, Kevin Costner’a davet
götürünce şoku atlatamayan Koru, pazar günü Beykoz sırtlarındaki malikanesine kapandı

AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen’in kendi kalesine gol atmasına alışmıştık ama bu kadarını tahmin edemezdik.
Haftada iki farklı ad ile 11 makale kaleme alan, üç dört televizyona program yapan, “Başbakan’ın yol arkadaşı Cumhurbaşkanı”nın “gençlik, okul, ev, dava arkadaşı, aile dostu” Fehmi Koru’yu; o büyük otoriteyi, her partiye lazım, örnek alınası, yolundan yürünesi, kırmızı halılardan, ANA uçaklarından, köşklerden ve ev sohbetlerinden mahrum bırakılmaması şart olmuş yüce şahsiyeti AKP Kongresi’ne davet etmemek de ne demek? Hem de ta Amerikalardan elin Kevin Costner’ı ile özel görüşülmüşken, Koru’ya ‘herkese gönderilenle aynı’ kuru davetiyeyi göndermek ne demek? Bu nasıl bir vefasızlık?
Hadi paramparça olan duygularını, içini kemiren o kandırılmışlık hissini, “eski dostlar düşman olmaz” dedik bir kenara bıraktık... Hadi “tarihin nabzının attığı yerde olmak derdi”ni, üç beş geziye götürülür, derman bulunur diye tedavi edilir saydık... İyi de bir erkeğin dünyasını başına yıkmaya yeten o “eşinin sorgulayıcı bakışları” ne olacak?
Kongreyi televizyondan takip ederken eşinin “Sen neden kongrede değilsin?” sorusu karşısında düştüğü durumun hesabını kim verecek?
Bakın o can acısıyla neler yazmış Taha Kıvanç köşesinde: “Gazetelerde ve kanallarda yöneticilik yapan, siyasi yorumlar yazanlar parti kongrelerine sorumlu bir kişi tarafından özel olarak da davet edilirler. Ne bileyim, bir genel başkan yardımcısıdır, bir basın sorumlusudur, telefon açar, “Genel başkanımız sizi de bekliyor” der... Ak Parti’de böyle âdetler vardı, şimdi yok.
Bir dostum “Nasıl olur, Kevin Costner’i ve Angelina Jolie’yi kongreye çağırmışlar da, sizleri mi unutmuşlar?” hayretini dillendirdi. Edibe Hanım Amerikalı sinema oyuncusundan cevabı alınca “Kongre’yi 16 Ekim civarında yapalım” teklifini Tayyip Bey’e iletmiş midir acaba?”
Okurken, siyah beyaz Türk filmlerinde, esas oğlanının en temiz hisleriyle oynandığı ve sonu mutlaka intikam yemini olan ne kadar sahne varsa hepsi resmi geçit yaptı gözlerimin önünden. Çift kimlik yazarın Costner’dan ne eksiği vardı ki? Oscar mıydı bütün mesele? Yıllarca verilen emeğin hiç mi anlamı yoktu yani? Bir yastıkta kocamak üzere başlamamışlar mıydı bu ideolojik beraberliğe? Neden bu kadar acımasız olmalıydı hayat?
Halbuki ne olurdu altı üstü bir kırmızı dipli mumdu beklediği. Kendisini farklı hissetmesini sağlayacak, gururunu okşayacak, karısı sorunca göstereceği bir mumdu işte. Asıvereydiler ya, Beykoz’daki Koru malikanesinin kapısına... Kıyamet mi kopardı... Onu bile çok gördüler. Ama hiç iyi etmediler; Yok yere, çiftkimlikli yazarın fişini taktılar. Kızılca kıyametin fitilni ateşlediler.
Gardını al Edibe Hanım! Yandaş medyanın şakası olmaz!


++++++

Yakındır; İmralı’daki cani teessüflerini gönderir
Geçen gün yazdık; dereleri, ırmakları sayarken de Ayamama’yı unuttu mesela.
Kimine göre Yaşar Kemal’i, kimine göre Balyan Ailesi’ni, kimine göre Deniz kızı Eftelya’yı, kimine göre Şeyh Galip’i unutmuş; çok mu? Hatta Atatürk’ü saymamasına şaşırmış kimileri; sanki ilk defa yok sayıyorlar Cumhuriyet’in kurucusunu?
Bütün gazetelerde bir “liste” yarışı. Almış başını gidiyor. Bakalım en güzel mozaik kimin ki olacak? Bazısı zencilerle-beyaz Türkler(!)e atıfla kakaoyla vanilyayı tercih etmiş, bazısı renk renk meyve parçacıkları atmış arasına, kimi dişimize takılır mı takılmaz mı (e malum primatlar da yaşıyor ülkemizde) düşünmeden, kabuklu yemiş atmış içine...
Sanki AKP baskın seçim yapsa Kayseri’den Mimar Sinan’ı, İzmir’den Hasan Tahsin’i, Konya’dan Mevlana’yı, İstanbul’dan Pierre Loti’yi, Diyarbakır’dan Ziya Gökalp’i, Sivas’tan Deniz Gezmiş’i aday gösterecekler.
“Kucaklaşma” listesinde ille de eksik bulacaksanız, günün şartlarına uygun olmalı değil mi? Sabah yıllarca Türk Tarihi üzerine çalışmış bir pofesörümüz aradı mesela: “Apo neden yoktu” dedi? Sahi İmralı’daki cani neden yoktu listede?
Avukatlarıyla yollayacağı sitem defterlerine konu olmayı nasıl göze alabildiniz? Hayret!..

++++++

Dilim varmıyor ama...
Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, parlamentoda yaptığı konuşmada Türkiye ile Ermenistan tarafından 31 Ağustos tarihinde parafe edilen ve 10 Ekim’de resmen imzalanması beklenen iki uzlaşı metinini tamamen kendilerinin yazdıklarını açıklamış...
Türk tarafı sadece ufak tefek düzeltmeler yapmış...
Hani dilim söylemeye varmıyor ama...
Yoksa Kürt açılımını da İmralı’daki mi...
Ammaaaaannn...
Olur mu öyle şey!
* Mustafa Mutlu / Vatan


++++++

SALGIN

Liberal sanrı
IMF Başkanı Strauss-Kahn, hâlâ “sosyalist” olduğunu söylemiş.
Bu sanrı, domuz gribi gibi küresel bir salgın olsa gerek. Bizim “liberal sol” cular da öyle olduklarını
düşünüyorlar.
* Işık Kansu / Cumhuriyet


++++++

AB modeli demokrasi
Avrupalılar’a gelince ballı badem kıvamı alan “şeker” gazetecilerin idaresindeki CNN Türk’ün canlı yayınında skandal: Ataklı’nın suratına telefon kapatarak ifadesini engellediler

CNN Türk’ün başında AB’nin eski Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’un “şekerim” diye hitap ettiği Mehmet Ali Birand var. Fogg’un bir başka şekeri Cengiz Çandar da, son dönemde kanaldaki arz-ı endam edişlerini sıklaştırdı. Ve elbette dava, misyon, gizli buluşma, son olarak da program ortağı Hasan Cemal...
Ağzını demokrasi diye açan, ifade özgürlüğü diye kapatan bu ekibin kanalında Cumartesi günü yaşanan skandal sözde cennet vaadiyle pazarlanan AB’nin “hak” ve “özgürlük” anlayışının göstergesi oldu. AKP Kongresi’nden sonra izlenimlerini paylaşması için yayına bağlanan Can Ataklı daha cümlesini tamamlamamıştı ki telefon yüzüne kapandı.
Ataklı’nın kaleminden okuyalım: “Tam cümlenin ortasında ”Tamam Can Bey süremiz bitti“ uyarısı geldi telefon kapandı. Bir haber kanalının bu kadar nezaketsiz davranabileceğini sanmıyordum. Madem yayın bitiyordu, telefona bağlarken neden uyarmadınız, hatta niye bağladınız?”
İktidarın AB serüveninden kopamamasının altında “kendinden olmayana söz, hatta yaşam hakkı tanımayan” zihniyet ortaklığnın da payı olabilir mi?

++++++

Kürsülerin gücü adına
Hangi demokratik partinin genel başkanı, halkı temsil eden, partinin en üst organı olan kongrenin üstündeymiş gibi bir görüntü vermiştir bilmiyorum; ama bu üçüncü kongredir ki iktidar partisinde tablo aynı.
Belki de o nedenle kongrede genel başkan dışında kimse konuşmadı.
Aslında tam bu noktada, Divan Başkanı Bülent Arınç’ın kulağını çınlatmalı. Malum gündemde, “Mali Rapor” ile “Açılım Raporu” okunması, “Dilek ve temenni” maddeleri de vardı; bu maddeler üzerinde söz alınabilirdi. Arınç, her üç maddenin gereğini yaptırdıktan sonra, “Söz isteyen var mı?” diye sordu; neredeyse nefes dahi almadan arkasından da yapıştırdı: “YOK.”
Oysa; hiç değilse birkaç saniye beklese, hatta; “Ya arkadaşlar, bin 363 kişiyiz, tekinizin dahi söyleyecek tek lafı yok mu?” dercesine sorusunu yineleseydi doğru bir ağabeylik, güzel bir demokrasi gösterisi yapmış olmaz mıydı?
Ama işte, konuşmacı kürsüsü yukarıda durdukça Arınç bunu yapamaz; Arınç bu cesareti göstermedikçe bırakın genel başkanlığa, liste dışından MKYK’ya dahi aday olacak tek bir babayiğit de bulamayız; ancak, “Tek millet, tek aday, tek liste” diye biraz daha yazar dururuz.
* Şükrü Küçükşahin / Hürriyet

Bizans dönemi fresklerinin tanrı-imparator tasvirleri geldi gözümün önüne. İmparatorun kutsallığına vurgu için başvurulan piramidal düzen kopyalanmış. AKP’nin vizyonu, devletin, ordunun, yargının, dinin başında olmak, hükümlerinin ilahi birer emir sayılıp, tartışmasız uygulanmasını sağlamak mı?


++++++


Kalemşörler
Tunceli Bağımsız milletvekili Kamer Genç, TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, “Erdoğan’ın kalemşörleri’’ olarak nitelediği bazı gazeteciler ile ilgili olarak, Tayyip Erdoğan’dan şu soruları yanıtlamasını istemiş:
“Gazetelerde yer alan bir tasfiye listesi doğrultusunda, Doğan Grubunda çalışan bazı yazarların işlerine son verilmesi
konusunda sizin tavsiye ve telkininiz var mıdır?
Eskiden beri yandaşınız ve kalemşörlerinizden olan Ahmet Hakan, Taha Akyol ve Akif Beki’nin Doğan Grubu gazetelerinde çalışmalarında, sizin bir katkınız var mıdır?”
Diğerlerini bilmem ama bu yolla da olsa Meclis’in gündemindeki isim olmak, Taha Akyol’un hanidir törpülenen egosuna cansuyu gibi gelmemiş midir?


++++++

Yine bir recali mi var?
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığını benimsemeyenlere karşı verdiği cengaverce mücadelenin ve yoğun kulis faaliyetlerinin ardından eşi Işıl Karakaş AKP tarafından AİHM Yargıçlığı için aday gösterilen Eser Karakaş’ın, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve AKP’nin “kalitesi”ni tescil ettiği son yazısı zaman aşımı dolayısıyla “şükran belgesi” sayılamayacağına göre, ünlü profesörün iktidardan yeni bir “recali” olabilir mi?
Star’daki köşesini dün Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’ye, AKP’nin de CHP’ye ve MHP’ye kalite farkı attığı tezini kanıtlamaya ayıran Karakaş şunları yazmış:
“Anlayabildiğim yegane konu 367 kepazeliği ile cumhurbaşkanlığı engellenmek istenen ama bu usulsüz obstrüksüyonu seçmen desteği ile aşan Sayın Gül’ün dünyayı, Türkiye’yi algılayışı tarzının sözde muhalefet liderlerinkinden senelerce önde olduğu. Sayın Gül bu konuşmasına yönelik sözde eleştirileri izlediğinde eminim kişisel olarak çok gülmüş, Cumhuriyetin başı olarak da muhtemelen bu seviyesizlik karşısında çok üzülmüştür.
Sayın Başbakan da 2009 Türkiye’sinde asla anlamsız kaçmayacak ama doğal olarak siyasi renkleri daha belirgin bir konuşma yapıyor.
Sistemin adı çok partili demokrasi ama Türkiye’de bugün siyasal parti diyebileceğimiz tek bir parti mevcut, o da AK Parti.”
Neden bu satırların yeni bir makam kilidi değeri taşıdığını düşünüyorum acaba?
Öyle bile olsa, ben Erdoğan’ın yerinde olsam, Karakaş’ın AKP’yi “küresel talepleri iyi okuyan bir parti” olarak tanımladığı bu yazıdan sonra, o kapı her neyse açacağım varsa da açmazdım. Küresel taleplere karşı arz edilmiş olan AKP’nin misyonuna haksızlık etmemiş mi Karakaş?

++++++


GÜNÜN SÖZÜ
Meclis’in telefon sistemi değiştirilince milletvekillerini dinlenme korkusu sarmış.
Görevi lideri dinlemekten ibaret olanların korkmasına hiç gerek yok...
* Haldun Ertem

++++++

MİNİ YORUM

Bir bardak “Vefa” bozası
Cumartesi akşamı Doğu Türkistan Gençlik ve Kültür Derneği’nin, geçtiğimiz yıl trafik terörüne kurban verdiğimiz gazeteci Kemal Çapraz’ı anma toplantısındaydık. İyi niyetlerinden şüphe edilemeyecek kadar içten ve heyecan dolu duran gençleri tenzih ederek, davetten de, icabetten de kaçınan herkese, o salonun boş kalmasının bütün müsebbiplerine, Türk Milliyetçiliği’nin şehidi, bilgesi, mücadelecisi, bayrağı olmuş isimleri unuta unuta kendisinin ve “fikrim” dediği davanın anlamı, varlık nedeninden bihaber hale gelen herkese bir bardak boza ısmarlayasım var bugün... Mevsimi de gelmişken, Vefa’da buluşalım.

Yazarın Diğer Yazıları