En çılgın proje

Yine gözümüzün, kulağımızın adliye koridorlarında olduğu, yine "Nereye savruluyoruz" anlamak için bir mahkeme kararına pürdikkat kesildiğimiz bir gündeyiz.

*

Unutmadan…

Ve yine, bizatihi o mahkemede yapılan yargılamaya dair gümbür gümbür bir nakarat dilimizde:

- Olmalı mı? Olmamalı mı?

*

Her şey , artık rutinimiz olduğu üzere, pek sürreal başladı:

4 Kasım 2019…

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Polis Merkezi Amirleri Eğitici Yetiştirme Kursu töreninde yaptığı konuşmada, Strazburg''da düzenlenen Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi''nde konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu''nu hedef aldı ve çiçeği burnunda başkan için şu ifadeleri kullandı:

- Avrupa Parlementosu''na gidip Türkiye''yi şikayet eden ahmağa söylüyorum: Bunun bedelini bu millet sana ödetecek. Bu iş o kadar bedava değil. Yazıklar olsun!..

*

"O onu dedi siz ne dersiniz" mikrofonları, vazifeleri olduğu üzere derhal İmamoğlu''na uzatıldı.

O da altta kalmadı:

- Lafa bakarım laf mı diye, söyleyene bakarım adam mı diye… Üzücü. Seviyesine inmeyeceğim bir alan bu. Seviyesine, defalarca inmediğimi, inmeyeceğimi seçim sürecinde dile getirmiştim. Bu seviye noktasında söyledikleri yaptıkları da zaten belli. O tarafına çok girmek istemiyorum ama 31 Mart''ta seçimini iptal edenler ve dünyada, Avrupa''da onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, nereye düştüğümüze baktığımızda, tam da işte 31 Mart''ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Bence ona bir odaklansın…

*

Biz hukukçu değiliz, bu sözler o yüksek kürsüye ulaşana kadar neye dönüşür, suça dönüşür mü, cübbelerin içinde okuyunca/dinleyince nasıl anlaşılır bilemeyiz. Ama biz sıradan fanilerin "sokaktaki vatandaş" seviyesinde anladığı;

Hakaret ise bile iade-i hakaret.

*

Hoş, yargı da aksini söylemedi aslında, "hakaret" olarak niteledi de, adresi değişikti.

İmamoğlu''nun "Soylu''ya söyledim" dediği "ahmak" lafı, İmamoğlu hakkında hazırlanan iddianamede dönemin Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven ve kurul üyelerine söylenmiş varsayıldı; yargılama bunun üzerinden yapıldı.

Keza, -her ne kadar kurul üyelerinin hiçbiri konuyla ilgili ifade verme gereği duymamış olsa da- İmamoğlu''nun sözlerini savcılığa "duyuran" kişi de bizzat Güven''di.

Kendi ifadesiyle, "Kurul Başkanı olarak kendisinin bilgi vermesi gündeme geldiği için" bir nevi "görev" olarak yerine getirmişti ihbarda bulunma işini.

Yoksa şahsen şikayetçi değildi; resen yürütülen soruşturma yeterliydi.

*

İmamoğlu hakkında, "Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen zincirleme hakaret" suçundan 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapisle cezasıyla birlikte, Türk Ceza Kanunu''nun "siyasi yasak" içeren 53. maddesinin de uygulanması istendi.

*

Hemen her gün siyasi liderinden milletvekiline, bürokratından belediye başkanına kimlerin ne galiz ifadelerde bulunduğu Türkiye ortalamasında "orantısız" hatta "uçuk" denilebilecek ağırlıkta bir akıbeti öngörüyordu "yüce Türk adaleti".

Olabilir miydi?

Olmuşu tazecikti; aynı partinin, aynı şehirdeki il başkanı Canan Kaftancıoğlu pekala siyasetten men edilebilmişti.

*

Kaftancıoğlu, etrafında kitlesel bir dayanışma sergilen(e)meyen), kimi mahallelerde tolere edilemeyecek sivri uçlara sahip bir siyasi figür olduğundan, onu bir çifte standarda, haksızlığa yahut hukuksuzluğa uğratmanın muhtemel faturası, iktidar açısından "göze alınabilir"di belki; İmamoğlu öyle mi?

İstanbulluların, üstelik de İstanbul''da tekrarlanan seçimde çok net bir dille "Bana bu tahakkümü kurma" mesajı vermiş olmalarına rağmen, iradelerini ikinci defa ve yine aslında "hiçbir şey olmayan bir şey" üzerinden gaspı; iktidar açısından sahiden de girilebilir bir risk mi?

Eğer öyleyse, bu, AK Parti''nin 20 yıllık iktidarındaki en çılgın projesi olur.

İstanbul''u alır belki;

Ama Türkiye''yi verir.

*

Durun yahu…

Belki de "Türkiye''yi çoktan kaybettiklerinin" ikrarıdır böyle çılgın bir işe girişmeleri;

- İktidar gitti, hakka, hukuka uysa da uymasa da İstanbul''u alalım da bir kalemiz olsun bari!..

*

Olur mu;

Olmasa iyi tabii…

Yazarın Diğer Yazıları