Emniyet niye saklıyor?
Tarihe tanıklık etmek için Genelkurmay Askeri Mahkemesi’ndeki yerlerini alanları Emniyet, hayal kırıklığına uğrattı. Dünkü yazımda yürüyüş mesafesi ile 15 dakikalık uzaklıktaki yoldan 1 yıldır cevap gelmediğini vurgulamıştım. CMK’nın 332’inci maddesine göre mahkemenin talep ettiğini10 gün içinde gönderme zorunluluğu var. Ancak yasaları korumak ve uygulamaktan sorumlu Emniyet, işi savsaklama alışkanlığını terk etmiş değil. Bundan iyi niyet, ihmalkârlık ya da sehven diyerek sıyrılmak mümkün değil. 2 Temmuz tarihinde askeri mahkemeye gönderilen CD’nin delil olarak değerlendirilebilmesi için talebe verilen yazılı cevabın olması gerekiyordu. “Genelkurmay Askeri Mahkemesine” diye postaya verilen zarftan bir CD çıkıyor ama üst yazı yok. Neyin CD’si, ne zaman, kim çekmiş, hangi olaya ait gibi ilkokul çocuklarının yöneltebileceği soruların cevabı yok. Bu bile Türkiye’mizde hukukun halihazırda düştüğü durumun göstergesidir. Mahkeme başkanı nezaketini bozmadan, kibarca “usule uygun olmadığı için iade ettik” dese de, Mustafa Dönmez’in isyanla “illegal değil” nitelendirmesi cuk oturdu. Kumpasçılardan bazıları vicdana gelip itiraf ediyor. Zir Vadisi ve Sapanca aramalarındaki rezaleti isim isim ortaya koyuyor. Delil olarak da kolluk kuvvetlerinin çektiği görüntülerin her şeyi ortaya koyacağı belirtiliyor. Ancak o kolluğun yöneticileri ısrarla bundan kaçarak suç işliyor. Olan bitenin özeti tam anlamı ile bu!
11 yıl boyunca sürdürülen ortaklık 17-25 Aralık’ta sona erince dönemin Başbakanı “inlerine gireceğiz” demişti. O günden bu yana on binlerce polisin görev yerleri değiştirildi. Yüzlerce Emniyet müdürü tayin edildi. Ancak failleri belli olan kumpasçılara ulaşılmasını sağlayacak deliller saklanıyor. Daha başından itibaren “zamana oynuyorlar, vakit kazanmaya çalışıyorlar” tespitlerimizin doğruluğu bir kez daha teyit edildi. Üstelik bu yapı ile ilgili mücadelede kararlılığı bilinen Tayyip Erdoğan’a rağmen. Erdoğan’a en yakın isimlerden, eski olmasına rağmen İçişleri Bakanlığı’nı fiilen yürütmekte olan Efkan Ala’ya rağmen.
Dünkü duruşmada Mustafa Dönmez’den Sapanca aramalarındaki hukuksuzluklarla ilgili yenilerini öğrendik. Tepeden tırnağa hukuksuz olan aramalar esnasında Dönmez ailesine ait Sapanca’daki çiftlikte hırsızlık ve yağma olayı bilirkişilerce tespit edilmiş ve Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı gerçekleştirmişti. Yargıtay’ın usulden bozduğu dosyayı yeniden inceleyen yerel mahkeme, tespit edilen sivil sanıklara ağır cezalar verdi. Ve sanıkların tutuklanmaları için arama kararı çıkardı. Ancak aynı dosyada sanık statüsünde bulunan polislerin yargılanabilmesi için İçişleri Bakanlığı ve Emniyet’ten izin bekleniyor. Hırsız ve yağmacının sivili resmisi olur mu? Ama polis yargılanamıyor. “Dokunulmazlık zırhı” var. İzin bekleniyor. Lafa gelince AKP hükümeti esip gürlüyor. Kendilerine yönelik operasyonlar için polisleri, Emniyet müdürlerini, savcı ve hâkimleri tutuklatabiliyor. Ancak işin ucu kendilerinden uzakta ise savsaklamaya devam. Sapanca aramalarında öylesine rezaletler var ki yazmakla bitmez. İstanbul polisi gece yarısı çiftliğe giriyor. Bölge, Jandarma sorumluluk alanı. Yanlarında ne Jandarma ne de Sapanca polisi var. Sabah 07:00’de olay yerine gelen Jandarma, polisin arama yaptığını görüyor. Suç unsuru bulunmadığına tanık. Ama tutanak farklı. Üstelik hiç olay yerine gelmemiş Sapanca polisinin imzası da var. Umut isminde Jandarma rütbelisi hukuksuzluğun tanığı ama dinleyen yok. Tıpkı Zir Vadisi’nde kumpası fark edip itiraz ettiği için derdest edilerek dövülen astsubay gibi...
Dünkü duruşmanın can alıcı konusu Zir Vadisi’nde bulunduğu iddia edilen mühimmatların imha edilme talebi idi. Yahşihan’daki depo sorumluları, sandık içinde muhafaza edilen mühimmatların, zamanı geçtiği için imha edilip edilmeyeceğini sormuş mahkemeye. Malumunuz Ümraniye’deki gecekonduda bulunduğu iddia edilen el bombaları patlar diye acele ile imha edilmişti. Yani delil yok edilmişti. Aynı tezgâh girişimi Dönmez’in duruşmasında karşımıza çıktı. Bu defa bu kadar ucuz olmayacak. Mustafa Dönmez daha önceki talebini tekrarlayarak; “Bulunduğu iddia edilen o 3 sis kutusunu buraya getirin dedim gelmedi. Gelemezdi zira o kutular, önce İbrahim Şahin için Gölbaşı aramalarına konuldu. Sonra benim için Zir Vadisi’ne en son Poyrazköy’e koydular. Getiremezler çünkü şu anda İbrahim Şahin’den çıktı diye adli emanette” sözleri ile duruşmayı izleyenleri şok etti. Bununla da kalmadı. 800 adet G-3 mermilerinden sadece birinin getirilmesiyle o mermilerin TSK’ya değil Emniyet’e ait olacağını kanıtlayacağını belirtti.
Sonuç mu? Yine mevsimden mevsime... Bakalım ünlü arama CD’leri, sis kutuları ve mermiler getirtilebilecek mi? 17 Eylül’de göreceğiz. Yılan hikâyesi devam ediyor...