Emir yüksek rakımlı mı?

Altaylı: Kandil ziyareti, Cumhurbaşkanı Gül’ün “Güzel Şeyler olacak” açılımının adımlarından biridir

Hasan Cemal’in Kandil’deki PKK inlerinde geçirdiği 4.5 saatle ilgili olarak yaptığımız yayınların vurgusu sabitti: Bu işin mimarı kim?
Nitekim Yeniçağ’ın 7 Mayıs 2009 tarihli manşeti “Provokatörü dağa kim yolladı?” idi.
Geçmişte darbe zemini hazırlamak için bombacılık yapmış, saf değiştirdikçe periyodik olarak itirafçılığa başvurmuş, eski misyon arkadaşlarını ele vermiş, Öcalan’dan mesaj getirmiş, Özal iktidarına yakın olmuş, AKP iktidarında “abilik” mertebesine yükselmişti Hasan Cemal. Böyle “özel tecrübeleri” olan bir ismin, bu saatten sonra habercilik heveskarı olduğuna inanmak güçtü. Kankası Cengiz Çandar dahi “gazetecilik yaptı” yerine “görevini yaptı” demeyi tercih etmişti.
Göndereni işaret etti
Fatih Altaylı, dünkü köşesinde başından beri dikkat çektiğimiz “görev” ve “görevlendirme” meselesine dair tahmini paylaştı ve Hasan Cemal’den ‘özel arzuda bulunan’ gücü bakın nasıl işaret etti: “Karayılan’la Hasan Cemal dışında bir isim başka bir zamanda böyle bir röportaj yapsa, terör propagandası yapıldığı iddiasıyla davalar açılır, özellikle bazı kesimler Milliyet’i ve Hasan Cemal’i yaylım ateşine tutarlardı. Kimse alınmasın, gücenmesin ama Hasan Cemal bu röportajı ‘özel bir arzu” üzerine yapmıştır diye düşünüyorum. Bence Hasan Cemal’in Kandil ziyareti ve Karayılan röportajı, Cumhurbaşkanı Gül’ün “Güzel Şeyler olacak” açılımının adımlarından biridir.”
Hasan Cemal, dünkü yazısını şu satırlarla bitirdi: “Kürt sorunundan Ermeni meselesine, Kıbrıs’tan anayasa reformuna kadar Türkiye’yi barış, demokrasi ve refah rayına oturtacak bazı yaşamsal adımlar bir türlü atılamıyor. Çünkü siyaset sınıfı risk almıyor. Çünkü yürekli davranılmıyor. Dün de böyleydi, bugün de.”
Cemal’in iktidarı hedef alışı ilk değil. Karayılan röportajının ertesinde kendi değerlendirmesini de “Erdoğan’da bunu yapacak cesaret var mı?” diyerek noktalamıştı. Cumhurbaşkanı tarafından görevlendirildiği iddia edilen Hasan Cemal’in, Cumhurbaşkanı’nın eski yol arkaşı Başbakan’ı açıkça hedef alması ne anlama geliyor olabilir?
Başbakan görüşmeyecek
Yavuz Donat yazdı. Bakü yolunda Başbakan’a “Hasan Cemal ile görüşüp görüşmeyeceği” sorulmuş. Cevap net: “Yazılarını okudum, şu an bizzat konuşmayı düşünmüyorum” Cumhurbaşkanı’nın bizzat görüşmek istediği Cemal ile, Başbakan’a göre bizzat görüşmeyi icap ettirecek bir durum yok...
Cumhurbaşkanı’nın Ermenistan ilişkilerini normalleştirme açılımına karşın, Başbakan Azerbaycan ile ilişkileri normalleştirecek çıkışı yaptı: İşgal kalkana kadar sınırı açmayız!
Bir televizyon kanalında rastladım. Kabinenin çiçeği burnunda bakanı Selma Aliye Kavaf, bir AB yetkilisi hakkında söyleniyordu: “Ülkemizi nasıl yöneteceğimiz konusunda başkasından akıl almaya ihtiyacımız yok”..
Cemal’in Erdoğan’ın cesaretini sorgulamasının nedeni Çankaya’nın iki yakasının; Köşk ile Söğütözü’nün “kıpırdanma hızı”nın paralellik göstermemesi olabilir mi?

++++++



Fişleme tehdidi, katılım için tahrike dönüştü
Diyorlarmış ki ekrandan: “Bu miting Ergenekon mitingidir.”
Devam ediyorlarmış: “Bu mitinge katılanların tümü için Ergenekoncu deriz.”
Hatta biraz daha ileri gidip tehdit de ediyorlarmış: “Mitinge katılanların görüntüleri tespit edilecek.”
Normalde Atatürkçü Düşünce Dernekleri’nin öncülüğünde yapılacak bir mitingden uzak dururum.
Normalde “demokrasi”den ziyade “darbe”ye yakın bir ruh hali içinde bulunanlarla asla duygudaşlık yapmam...
Normalde kürsüsünden benimle taban tabana zıt görüşlerin seslendirileceği bir miting sıkar, boğar beni...
Normalde başka insanların yaşam tarzları ve görüntüleri üzerinden yapılan muhalefete fena halde kılımdır.
Normalde “Önderimiz Eruygur / Yoldaşımız Balbay” sloganları beni hiç mi hiç heyecanlandırmaz...
Ama değil mi ki... Samanyolu Televizyonu, en temel insan haklarından biri olan “gösteri yapma hakkı”nı küstah, tehditkar, aba altından sopa gösterici bir tarzda engellemeye çalışıyor...
...toplumun bazı kesimlerinin meydanlara çıkıp bağırıp çağırma hakkının gasp edilmesi için elinden geleni yapıyor.
...“Gitmeyin o mitinge... Damgalanırsınız” diye tehditler savurup göz korkutmaya, yıldırmaya ve korku salmaya çalışıyor.
O halde...
Bu pazar benim kalbim tabii ki Tandoğan Meydanı’nda atar...
Gitmeyeceğiniz varsa bile sırf bu küstah tehditçiye inat olsun diye gidin!
* Ahmet Hakan / Hürriyet

++++++

Suyun dibi göründü
Mehmet Barlas’ın böyle üst düzey dostları, arkadaşlıkları vardır, onları evinde de ağırlar, ziyarete de gider, hatta yanaklarını bile okşar, Başbakan Tayyip Erdoğan o anı unutabilir mi?
Peki, Merkel ile Sarkozy’ye niye bu kadar kızmış?
İkisi de Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye olmasına karşı çıkmışlar, “Onlara imtiyazlı ortaklık yeter” demişler.
İşte Mehmet Barlas’ı hop oturup hop kaldıran bu...”Halt etmişler!” dedirten bu.
Barlas’ın üzüntüsünü, kızgınlığını anlamak mümkün, çünkü suyun sonu geldi ya da dibi göründü, “Bu Avrupalı bizi almaz!” diyenler haklı çıkıyor. Adamlar yıllar önce söylediler, “Avrupa Birliği Hıristiyan kulübüdür” dediler, dinletemediler. O zaman da adamlara kızıp “Halt etmişler!” diyorlardı.
Niye bizi istemiyorlar?
Çünkü gereği gibi değil, istedikleri gibi bir Türkiye istiyorlardı.
Oysa Türklerin onların istediği gibi olacakları yoktu; ne günlük hayatta, ne siyasi tavırda... Apartman dairesinin kapısında ayakkabıları çıkarıp bırakmaktan belki vazgeçebilirlerdi ama ister milliyetçilik deyin, ister ulusalcılık deyin böyle duygulardan onları tümüyle arındırmak mümkün değildi.
Hiç ummadıkları birileri çıkıp tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan diyebiliyordu.
Avrupalıların “liberal demokrasi”den anladıkları, kulakları çınlasın, Allah kurtarsın, Prof. Erol Manisalı’nın kafes benzetmesine benzer. “Kafesteki kuş özgür değil midir?”
Elbette özgürdür, kafesin içinde uçmak şartıyla. Üzülme Mehmet Barlas; üzülme, kızma, sana hiç yakışmıyor, Avrupa’ya kaydını yaptırmadan Avrupalı gibi olmayı dene...
* Hasan Pulur / Milliyet

++++++

Yandaşların dilleri lal oldu
Bir yapının inşa edilebilmesi için herşeyden önce ne gerekir?

Onu ayakta tutacak, dayanak olacak bir temel... Peki o temel çürük çarıksa, malzemesi eksikse, yeterince derinde değilse ne olur?
Bina çöker... Hem de mazallah ya işçilerin, ya da o müteahhite güvenip o binanın bir katına başını sokan kandırılmış insanların üzerine.
Ya müteahhite ne olur?
Eğer o ülkede hukukun üstünlüğü ‘sözde değil özde’ esas ise bir daha sittin sene, bırakın bina dikmeyi, bir yere bir çivi dahi çakamaz.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ümraniye davasına bakan mahkemeye ilginç bir CD sundu. CD’de davanın ‘temel’ini oluşturan Ümraniye operasyonun görüntüleri var. Çekilen sinema filmi olmadığı için iş dublaj stüdyosuna bırakılmamış, sesli kayıt yapılmış.
Polisler kendi aralarında konuşuyorlar; küfür kıyametten yüzünüz kızarmaz da dinleyebilirseniz şunu öğreniyorsunuz: Daha davanın açılıp açılmayacağı bile belli değilken, polis davanın seyrinden haberdarmış. Bu gelişme “tertip” iddialarını güçlendirdi. Hukukçular günlerdir şu öngörüyü paylaşıyorlar: “Asrın davasının ‘temeli’ çöktü.”
Star’ı açıyoruz tek cümle yok, Vakit’e bakıyoruz yok, Yenişafak nerdeee...
Asrın davasının medya savcıları, müfettişleri ve hatta kahinleri neden susuyorlar?
Amaç karanlıkların aydınlanması değil miydi?


++++++

Tarihi talimat
Böylesi özel söyleşilerin servis edilmesi iş değil! Amerika istedikten sonra Hasan Cemal gibi 11 tane büyük kalem sahibine Kandil’de 11 tane büyük teröristle tek kale dostluk maçı organize eder; hakemliği Mesut Barzani’ye yaptırır ve kupayı da Celal Talabani’ye verdirir! O halde nedir bu tarihi fırsat?
Yoksa bu fırsat, tarihi talimat olmasın!
ABD Başkanı Barack Obama Türkiye ziyareti sırasında ne demişti:”
Türkiye’nin kuzeydoğusundaki Ermenistan sınırında, güneydoğusundaki Kürdistan sınırında artık sorun istemiyorum. Irak’ın her yerinden çekiliyorum. Irak’ın kuzeyi Kürdistan’dır. Buradan Türkiye’ye ateş açan gruba silah bıraktıracağım ama Türkiye de onları siyasetin bir parçası olarak görecek ve muhatap olacak! “
* Deniz Som / Cumhuriyet


++++++

Arınç balonu bir hafta dayanabildi!
Dilin gücü, Bülent Arınç’ın “dürüst adam, temiz adam, yemez yedirmez adam, adaleti hançerletmez adam, Başbakan dahil 26 bakan içinde bir Akşemseddin, bir Edebali, bir Molla Kasım olacak adam...” imajını bitiriverdi. Arınç, “Deniz Feneri soygunundan” nasiplendikleri Alman adaleti tarafından ısrarla, ikazla, dosyayla iddia edilen RTÜK Başkanı Zahid Akman ile Kanal 7’nin sahibi Zekeriya Karaman’ın da içlerinde yer aldığı 16 kişi için “birkaç edepsiz” yakıştırmasını kullandı. Dil, dile geldi. Sahibini ele verdi. Bülent Arınç, Alman savcının “ben kanıtları, belgeleri, ilişkileri, para trafiğini incelediğimde bu insanların dolandırıcılığı meslek haline getirdikleri kanaatine vardım...” diye özetlenecek tespitini diliyle; “üç-beş edepsize” indiriverdi. Dolandırıcılığı meslek haline getirenleri; “bahçeden yeşil erik çalan üç-beş kendini bilmez” yaramaz çocuğa çeviriverdi. Bülent Arınç balonu patladı.
* Necati Doğru / Vatan


++++++

Dosya tornistan

Fener yine rötarlı
Birinci dosya Türkiye’ye 170 günde gelebilmişti. İkinci dosya ne alemde diye sorarsanız... Kanal Biz Genel Yayın Yönetmeni Tuncay Mollaveisoğlu aradı dün... Bu konuda çarpıcı bir haber verecekmiş ama YSK üç gün haber yasağı koyduğu için verememiş... Nedir haber? Mollaveisoğlu merakımızı hemen giderdi: Savcılık 16 kişinin sorgulanma talebini içeren ikinci dosyayı usul eksiklikleri bulduğu için geri yollamış, dedi...
- Peki ne olacakmış?
- Konuştuğum kaynaklar dosyanın geri gitmesi ve yeniden gelmesinin 6 ayı bulacağını söylüyor...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

GÜNÜN SORUSU
O polis memuru, “falcı” gibi, soruşturmanın Ergenekon’a dönüşeceğini biliyor!
Kim bu çok bilmiş polis memuru? Onun ifadesine başvurmayı
düşünmüyor musunuz?
* Mustafa Mutlu / Vatan

++++++

MİNİ YORUM
Açılımı açalım

Taraf Mehmet Altan gibi “uzman”lara danışarak “20 küçük barış adımı(!)” oluşturmuştu. Adımlardan biri olan ‘yer adlarınının Kürtçeleştirilmesi’ne, İçişleri Bakanı Beşir Atalay da destek vermişti.
Okuyucularımızdan Osman Bostan bu açılımı biraz daha açmayı önermiş. Soruyor: “İstanbul’un adının da Constantinople olarak değiştirilmesi dünya çapında sükse yapmamıza yol açmaz mı?”

Yazarın Diğer Yazıları