Embedded kuçular keramet sahibi mi?
Aslında öteden beri var olan, ancak Körfez Savaşı’nda dünya basın literatürüne giren ‘embedded’, yani ‘eklemlenmiş’ gazeteci tabirini fazla hafife aldık.
Türkçedeki tam karşılığı ‘sahibinin sesi’ olan embedded kalemşorların birinci görevi, ‘önlerine konulmuş olanı’ ve ‘gösterilmek istenen kadarını’ kitlelere yansıtmaktır.
‘Kara propaganda’, ‘psikolojik operasyon’, adına ne derseniz deyin, ‘cımbızla seçilmiş cümlelere’ takla attırarak tahrifat yapmak, ‘doğru bilgilerin’ üzerini karartmak, ‘gerçekleri’ hasıraltı etmek, olmayanı ‘olmuş’ gibi göstermek, ‘kamuoyunu yanlış yönlendirmek’ görevin ifasında sonraki aşamalardır.
‘Barış’, ‘evrensel değerler’, ‘bireysel haklar’, ‘etnik özgürlükler’ ve ‘hukukun üstünlüğü’ gibi kavramlar üzerinden ‘yerleşik değerlere’ sürekli saldırı halindedirler.
Onlar için ‘vatan’, ‘millet’, ‘bayrak’, ‘din’ve sair ‘milli ve manevi değerler’, ilk fırsatta yerle bir edilmesi gereken varlıklardır.
Onları kimi zaman ‘vatanı bir kadın memesine takas etme’ çabası içinde, kimi zaman ‘AB fonlarından kemik kapma’ peşinde görürsünüz.
***
Her zaman ‘doğruyu söylediklerinde’ ısrarcı olan embedded taifesinin en belirgin vasıfları, toplumu manipüle etmek için ‘her yolu mübah’ addetmeleridir.
Eğer kemiği kapmanın yolu, ‘sosyalizm’ naraları atmaktan geçiyorsa, en gür onların sesi çıkar. Yok, ‘liboşluk’ geçer akçe olmuşsa, bu kez kıçlarını yırtarak ‘kapitalizme’ methiyeler dizerken bulabilirsiniz onları.
Kendilerine ‘İslâmcı’ yaftasını yapıştıranlar da mebzul miktarda ortalıkta arz-ı endam ederler. Akşam Mevdudi ile yatar, sabah Teymiye’nin öğretileri ile kalkarlar.
Bazen işi öyle ileri götürürler ki mezhepleri silip atar, ‘kendi ekollerini’ geliştirirler.
‘Sahibinin sesini’ duyurma çabasındaki eklemlenmiş kalem erbabının diğer özellikleri de bir yolunu bulup ‘bir takım mahfillere’ intisap etmiş olmalarıdır.
Memlekette taş üstünde taş kalmasa bile onlar için bir ‘gazete köşesi’, yahut bir ‘televizyon ekranı’ muhakkak bulunur.
İşlerini lâyıkıyla yapmaktan mı, yoksa ‘kuyruğu’ ezelden bir yerlere kaptırıp ‘uşaklıkta’ müebbede hüküm giydiklerinden mi, orasına siz karar verin.
***
‘Tuzağa’ düşmemek, ‘meramı’ anlamak için ‘yazar-çizer’ adı altında en önemli mevzilere konuşlandırılan ihanet şebekesini yakından izlemek gerekiyor.
Memleket gündeminin yakın ve orta vadede nasıl şekilleneceği önce bu ‘kurmalı gramofonların’ sütunlarına yansır.
Azıcık dikkat sarf edenler, ‘yarına’ dair önemli ipuçları bulur bu klonlanmış ‘dolmakalem’ avanesinin karalamalarında.
Soğuk Savaş döneminden kalma tanımıyla ‘beşinci kol’ faaliyetleri bu embedded ‘gasteci’ güruhu üzerinden yürütülür.
Artık ‘kime bağlı’ iseler, onun altındaki ‘istihbarat’ birimlerinin, ‘yabancı’ servislerin, ‘çaşıtların’, ‘muhbirlerin’ el emeği göz nuru bilgileri önce onlara sızdırılır.
‘Sahnelenecek senaryoya’ göre de yazılar kaleme aldırılır. Kamuoyu üzerinde esaslı bir ‘baskı’, adamakıllı bir ‘yanıltma’ ve ‘sindirme’ operasyonu gerçekleştirilir.
Senaryodan istenilen elde edilince de, ‘aylar öncesinde kurgulanan’ yazılar birer ‘keramet vesikası’ olarak yeniden gündeme
getirilir:
- “Biz dememiş miydik?”
- “Sekiz ay öncesinden olacakları yazmamış mıydık?”
***
Acıdır, fakat kimse kalkıp da “Yahu oturduğu yerden kalkmaya mecali olmayanlar onca bilgiye ulaşıyor da devleti yönetenler nal mı topluyor?” sorusunu sormaz.
Doğrusu böyle bir soru da abesle iştigalden ibarettir. ‘Maşaları’ izleyin, ‘paşalara’ dair gelişmelerin nereye varacağını birinci kaynaktan öğrenin.
Yoksa onları ‘keramet’ ehli diye yutturan asıl hokkabazların ağızlardan bir tek lâf dahi alamazsınız.